10 Şubat 2014

Sansürün sonu yok, sansürcünün var!

Onların, onda olmayan ne kadar “olumluluk” varsa; örneğin “büyük bir siyaset ve strateji adamı”, “Osmanlıya toprak kaybettirmemiş büyük bir sultan”, “imparatorluğu yabancıların himayesine sokmamış, büyük Han”, … gibi sıfatlar takarak, Ulu Hakan Abdulhamit Han dedikleri; bizim de bir jurnalci ordusu kurarak herkesi gözetlemeyi yönetim tarzı yapan bir despot, her köşede kendisine karşı darbe yapmayı planlayanların olduğunu sanan kuşkuyu “paranoyaya” götüren, emperyalistler arasında taraf değiştirerek günü kurtarmayı strateji edinmiş,… çöken Osmanlının son padişahlarından biri olarak tanıdığımız Abdulhamit II, sansürcülüğü en son sınırına kadar götürmesiyle bizim köşemize de girmiştir.
Abdülhamit II, sansürcülüğü öyle ileri götürmüştü ki, hürriyet, ulus, devrim, reform, muhalefet, vatan, halk, millet,… gibi sözcüklerin cümle içinde kullanılması bile yasaklanmıştı. Bir yazıda sansürcünün kara listesindeki sözcükler varsa, içerik ne olursa olsun o yazı sansürcünün üstünü çizmesinden kurtulamıyordu. Abdülhamit sansürü, örneğin “burun” sözcüğünü de “tehlikeli” ve “kullanılmaması” gereken sözcükler içine katmıştı. Çünkü, Abdülhamit’in burnu olağandan büyüktü ve “burun” derken padişah kastediliyor olabilirdi!
Abdülhamit II, bize, hani ondan da bir şey öğrenecek olursak,  sansürün sonunun yani sansürcünün duracağı bir sınırın olmadığını öğretmektedir. Çünkü sansürcü, yedikçe daha çok acıkan tanrıların lanetine uğramış mitolojik kral gibi, neyi yasaklasa daha yasaklanacak bir sürü şey olduğunu görmekte, sansür duygusu daha da önü alınamaz biçimde büyümektedir.
Yakın tarihimizde medyada sansürü güncel ve sıradan bir tutum haline getiren Başbakan Erdoğan, İnternet sansürünün de en kahraman savunucusu olarak meydanlardan savunuyor sansürün her türünü.  
Son günlerde yandaş basının sözcüleri, işi “demokrasilerin dijital tehdit altında olduğuna”, bu yüzden de “Bütün ülkelerin sonunda şimdi Erdoğan’ın ve Hükümetinin geldiği noktaya geleceğini, hatta daha sert önlemler almak zorunda kalacaklarını” propaganda ediyorlar. Yani İnternet’e sansürde de öncülük yaparak, “ileri demokrasiye” hizmet ediyormuş Türkiye!
Erdoğan’ın sözcüleri, günü savunmayınca “ters ütopyalar” uydurup, karanlık gelecekler kurgulayarak durumu kurtarmaya çalışıyorlar. Bütün dünyadan tepki alan sansürcülüğü savunma hatlarını da buraya kuracakları anlaşılıyor.
İki-üç haftadan beri de bir ters ütopyayı, kurguyu değil somut, AKP Hükümetini Meclisten geçirdiği bir yasal düzenlemeyi, İnternet sansürünü tartışıyoruz. ABD’den AB’ye, iletişimci bilim insanlarından basına, basın özgürlüğünden yana olan herkes, bu yasanın İnternet’te sansür anlamına geleceğini söylüyor ama bir tek Erdoğan ve “O ne derse gerçek odur!” diyenler, büyük bir pişkinlikle, “İnternet’te sansür yok, hatta daha da özgürleştiriyoruz” diyor.
Başbakan önceki gün, işi daha da ileri götürdü ama gerçeği de itiraf etti: “Biz İnternet’i yasaklamıyoruz sadece kontrol altına alıyoruz!”
Sanki ona, “Siz İnternet’i yasaklıyorsunuz” diyen varmış gibi. Zaten “yasaklansa” sansüre gerek kalmazdı. “İnternet’i kontrol altına almak”taki amaç da, kendisinin hoşuna gitmeyen haberleri, özellikle de yolsuzluk, rüşvet, medya skandalları, oğulların, kızlarının marifetleri, ihale işleri,…ile ilgili haberleri, ses kayıtlarına ya da görüntülerine, “Özel hayata müdahale” diye engellemektir.
Sansürü bu kadar yaygınlaştırıp İnternet’e de el attıktan sonra AKP Hükümetinin Abdülhamit’e layık olabilmesi için bir adım kalmıştır; yasaklayacağı sözcüklerin listesini yapma! Örneğin; yolsuzluk, rüşvet, kara para, adam kayırma, oğul-kız, ihale, kadrolaşma, vakıf, banka, Taksim, dayanışma, mücadele, hak, özgürlük, ….gibi sözcüklerden bir kara liste oluşturup, o sözcüklerin geçtiği mesajları, mailleri ve öteki sanal dünya iletişim unsurlarını otomatikman engellemek!
Engellenenler de mahkemeye başvurup hakkını arasın! Demokrasi anlayışları da bu değil mi zaten!
Tabii bir şey daha var Abdülhamit’ten öğrenecekleri! O da sansürle, baskıyla, gerçekleri saklayarak çöken rejimlerin sürdürülemeyeceği gerçeği. Çünkü halka verecek bir şeyi kalmayan her düzen çökmeye mahkumdur.
Evet, sansürün sonu yoktur ama sansürcünün sonu vardır; hatta sonu kaçınılmazdır! Abdülhamit’in sansürünün kendisinin ve Osmanlının sonunu engelleyememesi gibi!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamu işçisi hedefte

Kamu işçisi hedefte

Ücretleri baskılayan Erdoğan-Şimşek programının yeni hedefi toplu sözleşme sürecine giren 600 bin kamu işçisi. Sendikal bürokrasi eliyle işçiden kaçırılan sözleşme taslağı, iktidar medyasına sızdırıldı. “Taleplerimizi karşılamıyor” diyen işçiler öfkeli. Ekonomide, iç ve dış politikada sıkışan Saray iktidarı, toplumu yönetebilmek için yasaklara, gözaltılara ve tutuklamalarla sarılıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et