14 Şubat 2014 00:09

20 onurlu adam kolay yetişmiyor

20 onurlu adam kolay yetişmiyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Haftaya Alo Fatih vakası damgasını vurunca, bu konuda kelam etmemek olmaz. HaberTürk’teki hükümet komiseri Fatih Saraç’ın telefon tapeleri kamusal alana yayıldıkça, sıradan medya izleyicisi de medya gözcüsüne dönüştü. Vatandaş artık haber değil, ‘haber hakkında haber’ okumaktan, izlemekten bitap düştü. Her yer alo, her yer Fatih, hepimiz medya eleştirmeniyiz kıvamına geldik sonunda.
Evet, artık haberin kendisinin sorunlu bir alan olarak sadece akademide değil, günlük dilde de  tartışıldığı bir sürece girdik
Önemli bir evre.
Hayırlara vesile olsun.
Gazetecilikte dibe vuruşun ayan beyan ortaya serildiği bir dönem.
Büyük ticari yayın kuruluşlarında haber trafiğini iktidar lehine kontrol eden atanmış hükümet komiserleri…
Haber ol(a)mayan haberler…
Başbakan emriyle yapılan haberler…
Başbakan emriyle yayından kaldırılan haberler…
Beyefendi üzülmesin diye silinen altyazılar…
Her gün özenle gazete birinci sayfalarını beyefendinin hoşlanacağı hale sokmakta kariyer yapmış genel yayın yönetmenleri…
Yayımlanan haber içeriklerini itinayla monitör edip, haber merkezlerine açtıkları telefonla ayar veren başbakan danışmanları…
Bütün bunlar artık gündelik hayatımızın gündelik sohbet konularından.
Bir de havuz problemi uzmanı olduk milletçe o da ayrı... 6 iş adamı 630 milyon dolarlık havuzu 6 ayda dolduruyorsa, 1 başbakan, 1 bakan oğlu, 1 damat bu havuzu kaç ayda boşaltır filan, hepsini ezbere biliyoruz.
Nihayet medyadan gelen mesajların açık değil, örtülü olduğunu da anladık. Hiçbir şey aslında göründüğü gibi değilmiş. Her haberin arkasında gizlenmiş hesaplı kitaplı başka mesajlar varmış. Gazeteci bir haberde bir şey diyorsa, aslında söylemek istediği şey o bize söylediği şey değilmiş. Bir seçim anketi sonucunu okuyorsak gazetede misal ve bu anket sonuçları bize “güvenilir”, “doğru” sonuçlar olarak aktarılıyorsa, o anket sonuçları kafaya göre maniple edilmiş olabilirmiş. O maniple edilen anket sonuçlarında bazı partilerin muhtemel oy oranları alınıp diğer partiye eklenmiş olabilirmiş… Maksat, beyefendinin gönlü olsun, sayfalar dolsunmuş.
Bütün bunlara karşın, HaberTürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, Cüneyt Özdemir’e verdiği söyleşide, “Herhalde Türkiye’de 20 onurlu gazeteci varsa onlardan biriyim,” diyor. Bu da bir medya mesajı ve bunun da açık anlamı yanında örtük anlamı var elbette. Fatih Altaylı bu “20 onurlu adamdan” bahsederken muhtemelen büyük medyada yöneticilik yapan benzerlerini kastediyor. Ve onların da aynı kendisi gibi haber manipülasyonunda, hegemonyadan gelen taleplere boyun eğmede, büyük şirketlerle siyasi eliti memnun etmekte uzmanlaşmış olduklarını anlatmaya çalışıyor. Kirli olan sadece ben değilim, benim yaptığım işi yapan herkes kirli demeye getiriyor. İsimler, örnekler vererek haklılığını ispat etmeye çalışıyor.
Altaylı bir nebze haklıdır. Çünkü ülkemizde genel yayın yönetmenliği (GYY) müessesesinin kuruluş amacı zaten tam da budur. GYY’lerin işi Ankara’daki siyasi elitle ve İstanbul’da iş dünyasının elitleri arasında köprü kurarak patronun çıkarlarını kanının son damlasına kadar korumaktır. Zaten habercilikten para kazanmayan medya patronlarının medya dışı işlerinin önünü açacak bir gazetecilik faaliyetinin koordinasyonunu yapmaktır. GYY’lerin işi doğru, onurlu, sorumlu habercilik yapmak olsaydı eğer, Ertuğrul Özkök zamanında TÜSİAD üyesi olacağına Gazeteciler Sendikası üyesi olurdu.
Serdar Turgut yıllar önce kaleme aldığı “İyi yayın yönetmeni nasıl olunur?” başlıklı bir yazısında pek güzel anlatmıştı işin arka planını. Şöyle diyordu Turgut:
“Bu konuda bana en iyi dersi ekonomi muhabiriyken çalışmakta olduğum gazetenin yayın yönetmeni vermişti.
O gün benden yazılması mümkün olmayan bir haber yazmamı istemişti.
Ben de bunun olamayacağını söylemiştim.
Bu karşılıklı görüşme düzenli aralıkla gün boyu sürdü. Ben yazmamakta direniyordum.
Baskı saati yaklaştığı zaman gazetenin birinci sayfasının maketi gelmişti büroya. Bir baktım, koskoca bir manşet atılmıştı. Üstelik habere fotoğraf bile konulmuş ve haberin altında benim imzam vardı.
Ya yazacaktım ya da yazılacaktı. Bilmem anlatabiliyor muyum?”
Büyük basında her şey bir rıza üretim sürecinden ibaret. GYY’ler neyin yazılacağını bilir; altında çalışanlar da bu sürece katlanabildikleri ölçüde gazetecilik alanındaki varlıklarını sürdürebilirler. Üstlerinden gelen yanlış iş taleplerine boyun eğip, ses çıkarmadıkları sürece de meslekte kıdem alabilirler. Hatta, dişlerini sıkarlarsa, Serdar Turgut gibi bir gün onlar da genel yayın yönetmeni olabilirler. Niyet önemli tabii.  
Altaylı da niyet etmiş, GYY olmuş. O, ne ilk ne de son örnektir kukla GYY’lere. Basın tarihimizde yer etmiş vakalardandır patronu adına iş takibi yapan yayın yönetmenleri. Türdaşları tarafından özenle ört bas edilse de, hâlâ belleklerde banka patronlarından bavulla 1 milyon dolar aldığı ortaya çıkan gazeteciler. Bankalardan düşük faizle kredi alıp, sonra başka bankanın başka düşük faizli kredisiyle ilk kredi borcunu kapatan anlı şanlı yazarlar. Hepsi hâlâ utanmadan medya dünyasındaki varlıklarını sürdürüyorlar.
Fatih’in rol modelleri kötü.
Kendisi de diyor ya “20 onurlu adamdan biriyim” diye.
Biz anlıyoruz onun aslında ne demek istediğini.
Kolay yetişmiyor bu onurlu adamlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa