Kadınlar, öldüren aşklar ve öyküler
Günler ölüm haberleriyle geliyor; nerdeyse her gün bir kadın eşi, nişanlısı, sevgilisi ya da aile üyelerinden bir erkek tarafından öldürülüyor... Hem de nasıl? Defalarca bıçaklayarak, boğazlayarak, sokak ortasında kurşunlayarak! Öldürme biçimleri farklı olsa da cinayet nedeni tek... Öldürülen kadın ya da genç kızın üzerinde hak sahibi olduğunu düşünmek... Çocukken babanın, ağabeyin, dayıların, amcaların sahiplendiği kız çocuklarının namusu; evlenince kocasından, kocasının ailesinden soruluyor. Sonrası, küfürden dayağa, dayaktan öldürüme kadar uzanan erkek şiddeti...
Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve cinayetin psikolojik-sosyolojik-ideolojik birçok nedeni var. Doğdukları andan başlayıp yetişkin oluncaya dek gördükleri aile ilişkileri, izledikleri filmler, dinledikleri haberler, okudukları kitaplar; çocukların, erkeklerin kadınlar üzerinde hak sahibi oldukları düşüncesiyle yetişmesine neden oluyor. Bunun derinlemesine araştırılmasını araştırmacılara bırakıp çocuk ve gençlere okutulan kitapların etkisine bir göz atalım. Kimlik tanımını,Türk-Sünni İslam olarak belirlemiş resmi ideoloji, elindeki her aracı çocukların, gençlerin bu tanıma uygun yetişmesi için kullanıyor. Ülkeyi yöneten kişi, 3-5 çocuk söylemleriyle kadını bir kuluçka makinesi gibi gördüğünü; kadın-erkek eşitliğine inanmadığını sık sık dile getiriyor. Kız çocuklarının 11-12 yaşından sonra evlendirilmesine yol açan 4+4+4 Yasası’nı çıkarıyor. AKP iktidarının kadına yönelik şiddet ve öldürmelere yol açan ayrımcı uygulamaları saymakla bitmez. Biz, en etkili araçlardan biri olan çocuk ve gençlik kitaplarındaki ayrımcı öğelere bir göz atalım. Çocuk ve gençlik kitaplarındaki kadına yönelik ayrımcılıkla ilgili örnekler bu köşenin sınırlarını aşar. Ancak yalnızca iki örnek bile, geçmişten günümüze konuya nasıl bakıldığını açıkça ortaya koyuyor. Biri Ömer Seyfettin’in Namus adlı öyküsü. Namus cinayeti islemis bir mahkumun idama götürülüsünü anlatan bu öyküde, mahkum, ailesindeki bütün kadinlarin kafasini baltayla parçalamistir. Mahkum cinayeti; karisini, annesini, kiz kardesini, halasini, küçük kizlarini ve yengesini baska bir köpegin kendi köpekleriyle çiftlesmesini izledikleri için isledigini anlatir.
“Birdenbire hiddetlendim.’Sizin hiç utanmaniz arlanmaniz yok mu?’ dedim. Elime su kabinin yanindaki kör balta geçti.../.... Hepsinin kafasina ayri ayri indirdim. Çomari da ikiye böldüm. Hiçbiri kaçamadi. Hepsini geberttim...../….) Araba, katilin dokuz insani baltayla kestigi yerde durdu..../.../ Komiserle gelen jandarmalar, bir iskemleye oturmuslar, gülüserek daragacinin ipini sabunluyorlardi.”
Bu öyküde, hem siddet ögesi hem de cinsiyetçilik vardir. Öldüren erkek, öldürdüklerinin tamami kadindir. Çiftlesen iki köpegi izledikleri için, “namus”una leke sürdüklerine inandigi ailesindeki bütün kadinlari ve kendi disi köpegini öldürmüstür. Öykünün dehset veren baska bir bölümü de idam edilecek adamin ipini sabunlayan jandarmalarin bu isi gülüserek yaptiklarinin anlatilmasidir.
İkinci örnek, birkaç hafta önce Çiğli Kaymakamlığının ilkokul ve ortaokul öğrencilerine dağıttığı kitapların arasında yer alan Muhteşem Osmanlı Kanuni Sultan Süleyman... Kitaptaki şu cümleler, çocukların beynine nelerin şırınga edilmek istendiğini açıkça ortaya koymaktadır: “Sonuçta cariyeler köle statüsündedir. Sahipleri padişahtır. Padişah isterse onlarla karıkoca hayatı yaşayabilir. Çünkü köle, İslam hukukuna göre maldan sayılır. Mal sahibi malını dilediği gibi kullanma hakkına sahiptir. Padişahlar, hür ya da köle İslam hukukuna göre aynı anda sadece dört kadına nikâh kıyabilir üzerine cariye de alabilirdi.”
Sürekli bu tür kitapları okuyarak yetişen erkek çocukların, kadınların mülkiyetine sahip olduklarını, onların “namuslarının” kendilerinden sorulduğunu düşünmesi ve kadınlara karşı şiddet uygulaması hiç de şaşırtıcı değil... Şaşırtıcı olan, günümüzde, gördükleri eğitime karşın bu ayrımcılık düşüncesine boyun eğen; erkekten aldığı tek taşlarla, kırmızı kalpli Sevgililer Günü armağanlarıyla erkeğin kendi üzerindeki mülkiyet hakkını tanıyan ve sürdüren kadınların varlığı... Burada sözü edilen eğitimsiz, işsiz, çaresiz bırakılmış milyonlarca kadın değil... Bir de kadına yönelik şiddete, tacize, tecavüze, öldürümlere karşı ayaklanan kadınlar var. Dün bütün dünyada “Bir milyar ayaklanıyor” sloganıyla kadınlar alanlarda dans ettiler... 14 Şubat St. Valentin Günü’nde öldüren aşklar istemediklerini haykırdılar... Kadınlar, her geçen gün daha fazla bilinçlenerek, kendi ayaklarının üzerinde durarak, toplumsal mücadeleye katılarak özgürleşecekler... 14 Şubat Dünya Öykü Günü’dür... Kadın yaşamlarındaki şiddet, taciz, tecavüz ve öldürülme öykülerinin sona erdiği günler dileğiyle; öykü gününüz kutlu olsun...
Evrensel'i Takip Et