HDP'nin en önemli projesi!
Fotoğraf: Envato
AKP, CHP, MHP gibi sermaye partilerinin sözcüleri ve yerel yönetim adayları, vatandaşın karşısına geçince mangalda kül bırakmıyorlar. Sanki bu ülkeyi ve belediyelerini onlarca yıldan beri onlar yönetmiyorlarmış gibi, dün kendi politikalarının sonucu olarak yarattıkları barınmadan ulaşıma, park, kreş, yol, elektrik, su sorunlarından çocukların ve yaşlıların bakımına,… her alandaki büyük sorunları, “Bir kere daha yerel yönetime gelirlerse” çözeceklerini, kenti abat edeceklerini iddia ediyorlar.
Sermaye partilerine göre yerel yöneticilik; Ankara’ya 45 kilometre uzunluğunda bir “boğaz” getirmek, “Türkiye’nin en yüksek kulesi”ni dikmek, “İzmit Körfezini doldurup ortasına bir cami dikmek”, “Çamlıca’dan Mecidiyeköy’e teleferik”,... gibi “çılgın projeler” yapmaktır.
Bir yanıyla onlara bakıp, “Yalandan kim ölmüş!” diyebiliriz. Ya da “Peki halkın ihtiyacı, vatandaşın karşı karşıya olduğu büyük sorunları çözecek projeler bunlar mıdır; bunlar halktan toplanan paralarla oluşan yerel yönetim bütçesinin üç beş müteahhit tarafından yağmalanması projesi değil mi?” diye de sorabiliriz.
Evet, bütün bunlar seçimde tartışılacak, sermaye partilerinin yerel yönetimlerin bütçelerini yağmalama projeleri teşhir edilecektir.
HDP’li adaylar da elbette vaatlerde bulunacak; HDP’nin halkçı belediyeciliğinin hangi hizmetleri nasıl gerçekleştirmeyi amaçladığını da halka anlatacaklardır.
Ama “HDP’nin en önemli projesi”, kimi hizmetlerle ilgili “projeler” değildir.
“HDP’nin en önemli projesi”, yerel yönetimlerin halkın yönetimi olmasını sağlamak üzere her il, ilçe ve mahallede, mümkün olan her yerde halk meclislerinin oluşturulmasıdır!
Çünkü teknolojinin bu ölçüde geliştiği günümüzde, “en çılgın projeleri” yapmak artık teknik olarak olanaksız değildir. Ama burada esas olan bu projelerin halkın ihtiyacını ne ölçüde karşıladığı, hangi ihtiyaçların hangi sırada yer alacağı, çevrenin, tarihin, kültür varlıklarının ne ölçüde dikkate alındığı, bilimin, teknolojinin gerektirdiği kriterlere ne ölçüde uyulduğudur. Ve tabii bütün bunların da ötesinde sermaye partilerinin yerel yönetimleri yerel rüşvet ve yolsuzluğun merkezleri haline getirdikleri bir çağda, bu planların, projelerin gerçekleştirilmesinde halkın parasının ne ölçüde ihtiyaca uygun biçimde, yağmacılara, rüşvetçilere fırsat tanımadan kullanıldığı belirleyici bir önem kazanmıştır.
Bu ölçütlerin gözetilmesinin garantisi ise, elbette bilimin gereklerine uymak, yerel yönetimin tüm plan ve projelerini, gelir ve gider kaynaklarıyla birlikte halkın denetimine açmaktır.
Bunu, sıkıştıklarında sermaye partilerinin yerel yöneticileri de söylüyorlar. Ama gerçek bir halk denetimi ve halkın yerel yönetime fiilen katılımının sağlanması için ön koşul, yerel yönetimlerin halk meclislerinin üstünde oluşmasıdır. Dolayısıyla daha seçim sırasında halk meclislerinin oluşturulmasına dayanan bir yaklaşıma sahip olunması gerekir. Ki, bu meclisler, halka verdiği sözleri tutmayan yerel yöneticileri görevinden alarak yerlerine yenilerini seçme dahil yerel yönetimin her faaliyetini denetlemek durumundadır.
Dolayısıyla “halkçı belediyecilik”, “Bir de halk meclisi olsun canım. Arada toplar konuşuruz” gibi yasak savma anlayışlarından farklı olarak, halkın talepleri doğrultusunda geliştirilen planlar ve projeleri, harcamaları tümüyle halkın denetimine açan bir yerel yöneticilik anlayışının yerleştirilmesi mücadelesidir.
HDP her yerde böyle “halkçı yerel yönetim” anlayışıyla seçime girmektedir. Ve bu yüzden de halk meclisleri, HDP adaylarının seçildiği seçim bölgelerinde verilen vaatlerin gerçekleştirilmesi için mücadele eden bir pozisyona girerken, sermaye partilerinin yerel yönetimi kazandığı bölgelerde ise onların rantçı belediyeciliklerini, rüşvet ve yolsuzluk projesi olan yerel yönetim uygulamalarını teşhir eden bir faaliyet sürdürecektir.
Her yerde HDP adaylarının karşısına getirilen, ”Peki siz hırsızlığı nasıl önleyeceksiniz?”, “Sizin diğerlerinden farkınız ne?” gibi soruların yanıtı da buradadır.
Bu yüzdendir ki “HDP’nin en önemli projesi” onun yerel halk meclisleri üstünde şekillenen yerel yönetim tarzıdır. Bu yüzden “halkçı belediyeciliğin” halka anlatılması bu seçim döneminde en önemli görevlerin başında gelmektedir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00