17 Şubat 2014 00:12

Aptallık mı, kölelerin bilinçsizliği mi?

Aptallık mı, kölelerin bilinçsizliği mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ciddi yolsuzluk kanıtlarına rağmen… Anketler, AKP’den kopuşun anlamlı bir oran olmadığına işaret ediyor.
AKP’nin oyu hâlâ neden bu kadar yüksek çıkıyor?
Herkesin cevabı farklı…
Halkı suçlayıp, “Bu halk aptal” diyen de var.
Seçmenlerin, hâlâ AKP’ye oy vermesini, ‘kölelerin bilinçsizliği’ olarak değerlendiren de…
Aptallık mı yoksa kölelik mi?
Aslında anket sonuçlarına bakarak bir cevap verebiliriz.
Hatırlayalım!   
Başbakan bir basın toplantısı sırasında cebinden bir anket sonucunu çıkardı ve okudu:
AKP’nin oy oranı yüzde 47,7…
Anket, Konda’ya aitti. Ve o ankette Başbakanın açıklamadığı önemli bir ayrıntı yer alıyordu.
O önemli ayrıntı da şu soruydu: “17 Aralık’ta üç bakan oğlunun ve bir bakanın rüşvet aldığı iddiasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz.”
Katılımcıların yüzde 77’si… “Bence iddia edilenler doğrudur, rüşvet almışlardır” diye yanıt vermiş.
AKP’ye oy vereceğini söyleyen yüzde 47, yolsuzluk olduğuna inandığını söyleyen yüzde 77. Rakamlar gösteriyor ki, büyük bir çoğunluk yolsuzluğu bile bile AKP’ye oy veriyor.
Bu durumda bu insanların aptal olduğunu söyleyebilir miyiz?

EKONOMİK BELİRLEYİCİLİK!

Yolsuzluğu bile bile AKP’ye oy veriliyor olmasının birçok sebebinden biri ekonomi!
Bu ülkede 2.8 milyon kişi borç batağına saplanmış durumda. 2013 sonunda kredi kartı borcuyla başı dertte olanların sayısı toplam 620 bin kişi.
Bir o kadar da ferdi kredilerini ödeyemeyen var.
Son açıklanan rakamlara göre… Ferdi kredi ve kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin toplamı 1 milyon 100 bin kişiyi buldu.
Ama geride henüz kara listeye alınmamış milyonlarca borçlu var. Ve o borçlular beter duruma düşmemek için ‘ekonomik istikrar’ sürsün istiyor!
Türkiye’de kredi kartı ve kredi kullanımı çok yaygın! İnsanlar birkaç yıla kadar uzatılan taksitlerle tükettikçe tüketti. Birçok kişi ödeme gücünün üzerinde borca girdi.
Son 5 yılda 3 milyona yakın insan borç batağına böyle saplandı. Olsun! O insanlar tükettikçe kendini refah içinde hissetti.
Güçlü bir muhalefet yaratılamadığı… İnsanlar kaderlerini ele almak için Gezi sürecindeki gibi bir adım atmadığı durumda…
İstikrar adına risk almamaktan vazgeçmek de… Yoksulluğa rağmen yaşanan refah hissinden sıyrılmak da… İster istemez ekonomik sarsıntıya bağlı oluyor.

KENDİYLE İLGİLİ ALGILAMAMAK!
Seçmenin yolsuzlukla ilgilenmemesinin bir diğer sebebi de gelişmeleri çok kendiyle ilgili olarak görmemesidir.
Bankada parası batmadı. İşsiz kalmadı.
Ortada dolaşan paralar devlet dairesinde iş yaptırırken, ‘iş bilir memur’a verdiği paralar değil. Üstelik söz konusu paralar o kadar yüksek rakamlar ki…
Ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarlar. 17 Aralık’ta, operasyon sırasında Barış Güler’in babası eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’e üç beş kuruş diye bahsettiği milyon liralar…
Öylesine devasa ki… Vatandaş o kadar çok paranın kendisinden çalınmış olabileceğini düşünemiyor bile!
Vatandaşın bu algısına güvenen Başbakan da, ha bire yolsuzluk tanımını daraltıp duruyor!
Çoğu insan tanık olduklarına… İktidarın kendisinden çok uzaklarda çevirdiği bir iş olarak bakıyor. Üstelik iktidarda kim olursa olsun bu işleri yapacağına kani!
“Yolsuzluk sebebiyle bana gel” diyenin yolsuzluk yapmayacağına inanmıyor. “Hiç olmazsa ‘bizimkiler’ yesin” diyor. 


‘SOL’A DAİR TARTIŞMA!

Saydığımız etkenlerin dışında ideoloji, kültür, parti taraftarlığının yarattığı körlük… Ve daha pek çok sosyal analiz yapılabilir. Ama durum aptallıkla açıklanamaz!
Bir diğer tartışma da ‘solculuk’ üzerinden sürüyor.
Bu tartışmaların en kristalize olmuş örneğine Oral Çalışlar’ın Radikal gazetesindeki köşesinde tanık olduk… Can Dündar’ın ‘Köle efendisine neden oy verir?​’ başlıklı yazısından yola çıkan Çalışlar şu tespiti yapmış: Solculuk, bireyin kendisini ‘halkçı’ olarak tanımlamasından geçer... Ancak halkla ayrı düştüğünüzde, ‘madalyonun öteki yüzü’, su üstüne çıkar. Halkı ‘sadaka peşinde koşan ahmaklar’ olarak görmek, kitleleri ‘uyandırılması gereken bilinçsiz sürüler’ diye küçümsemek, işten bile değildir.”
Çalışlar gibi ‘sol’ tartışmasını yapanlar… Marksist sosyalizmin söz konusu solculuk anlayışını mahkum ettiğine hiç değinmezler.
İşin öznesini işçi sınıfı olarak gören Marksist sosyalizm… İşçileri, emekçileri değil aşağılamak, onların aşağılanmasına bayrak açar. 
“Sol” kavramı, Marksist literatürde genelde “olumsuz” anlamda, Marksizmden “sol”a sapmalar için kullanılır.
Türkiye’de yarım yüzyıl önce… Cuntacı YÖN’cülerin, liberal sosyalist çevrelerin attıkları ‘sol’ tohumların bugün saçtığı hastalıklar üzerine bu ülkede çokça yazıldı çizildi.
Onları hatırlatmayı başka bir yazıya havale edelim.
Kendisine Marksist sosyalizmi referans alan Emek Partisi’nin yolsuzluk meselesini işçi sınıfıyla, emekçilerle tartışma gayretine selam gönderelim!


YEDİKLERİNİN KIRINTISI…

İki milyon aileye, erzak, kömür vb. yardımlar yapılıyor.  
Örneğin belediyelerin yaptığı yardımlar, belediye bütçesinin hayli üzerinde.
Demek ki, belediyenin kasasında olmayan para birilerinden alınıp yardım dağıtımında kullanılıyor.
Kimlerden alınıyor? Tabii ki ihale verilen, belediye işleri pas edilen patronlardan… O patron belediyeye verdiği parayı kimden çıkarıyor?
Yardım alan birçok aile bu soruya takılmıyor bile.
Verilen üç kuruşluk yardımın kendilerini yoksulluktan kurtarması söz konusu değil. Bunu biliyor ve görüyor. Ama zaman zaman akşam çocuklara ne yedireceğini bilemeyen insanların, bu üç kuruşluk yardımı reddedecek halleri yok.
AKP iktidardan giderse, kendisine yardım olarak düşen kırıntının da düşmeyeceğine inanan insan sayısı bir hayli çoktur.
AKP’nin yoksulluğu çözme değil yönetme başarısı ortada! 
Bunun dışında çılgın projelerin… Hayaldi gerçek oldu propagandalarının… Kalkınma vaatlerinin… Seçmene olumlu yansımaları var.
Söz konusu olumlu yansıma, “Adamlar yiyorlar ama iş de yapıyorlar” söylemini pekiştirdikçe pekiştiriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa