19 Şubat 2014
DİĞER YAZILARI
Edebiyat 15 Nisan 2015
Normalleşmek 8 Nisan 2015
Adil 18 Mart 2015
Beklenti 11 Mart 2015
Koşa koşa 4 Mart 2015
Adım adım 25 Şubat 2015
Her şey 18 Şubat 2015
Mendil 28 Ocak 2015
Yuvarlak 14 Ocak 2015
Yabancı 7 Ocak 2015
YAZI ARŞİVİ

Gençler, çocuklar spor yapsın isteriz. Sağlıklı olsunlar. Takım ruhunu, arkadaşlığı öğrensinler. Galibiyeti tatsın, yenilgiyi hazmedebilsin. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” sözü bu toprakların bir liderinden çıkmıştır. Şimdilerde sağlam kafa da sağlam vücut da prim yapmıyor gerçi; varsa yoksa sağlam irade.  Bundan 13 sene önce “Futbolu sağlıklı bir yaşam için oynamıyoruz” diyen futbolcunun Emre Belözoğlu oluşu ya müthiş bir tesadüf ya da dünyevi adalet. Emre bu beyanatın üzerine iki ırkçılık skandalının, birkaç saha içi şiddetin, rakiplerine ettiği bolca küfrün sahibi oldu. Gerçekten sağlıklı bir psikolojisi olmadığını, futbol oynadığı halde sağlıklı kalmadığını ispat etti. Ki o Emre, Türkiye’den son 20 yılda yetişen en yetenekli 3-5 futbolcu arasında gösterilir. Uç bir örnek olsa da, komünist bir parti “Bize Emre Belözoğlu gibiler oy vermesin” temalı reklam filmi çekti. Sağlam vücutla sağlam kafa arasında hiçbir bağ olamayabileceğinin yaşayan efsanesi oldu Emre.  Belki de ülkedeki son büyük futbol sürprizinin Ertuğrul Sağlam’dan gelmesi bile, bu gidişata karşı ironik bir tavrıdır tabiatın. Futboldan tertemiz hikayeler, iyi çocuklar çıkarmaya çalışıyoruz. Ne kadar gerçekçi bilmiyorum. Futbol sahasının içini, kenarını, etrafını kuşatan, en başarılı görünen isimlere baksanıza. Emre Belözoğlu’lar, Burak Yılmaz’lar, Fatih Terim’ler, Hakan Şükür’ler, Mehmet Ağar’lar, Melih Gökçek’ler, Sinan Engin’ler Rasim Ozan’lar sarmış dört bir yanımı. Ben onları düşünmek istemesem de, bana her şey bu manzarayı hatırlatıyor. Ülkede futbol çamurun içinde. Kim çocuğuna bu karakterleri rol modeli olarak gösterir bilinmez.  Örnek olamayacak insanların yeşil sahayı kuşatmasına da üzülelim, salt kazanıyorlar diye bu karakterlere kahraman payesi biçen milyonlara da.  Salt bu ülkeye has değil elbette. Futbolculuğuyla aklımızı alan Platini, Pele uluslararası futbol organizasyonlarında yönetime oturunca yıllanmış bir belediye bürokratına dönüşüverdiler. Saha içindeki kas ve beyin gücü ne kadar sevimliyse, bir o kadar antipatik gelmeye başladı organizasyonel futbolun gücü. Matah bir hikayeymiş gibi kurumsallık yüceltilir futbolda. Şirket gibi yönetilen kulüplere “Helal olsun” çekilir. Halbuki ilk A.Ş. titrini Cem Uzan taşımıştır bu ülkeye. Kurumsal futbolun simge isimleri Yıldırım Demirören, Aziz Yıldırım, Mehmet Ali Yılmaz, Adnan Polat, Olgun Peker ismindedir. İhale karşılığı, karanlık odalarda yaptığın görüşmelerin sonunda transfer ettiğin oyuncunun adını; imzadan yarım saat önce borsaya bildirmek her şeyi  bembeyaz yapmaya yetmiyor işte. Taraftarın aşkını, A.Ş. yapınca kaybolan sadece bir harf olmuyor. Şeffaflık peşindeysen borsaya, brokera, finansal kuruluşa değil seninle duygusal bağ kuran taraftara aç gönlünü. Gücünü göstermek istiyorsan, işte 90 dakika işte 105 metre yemyeşil futbol sahası. Al göster kondisyonunu. Stratejik olacaksan, bir hafta idmanda çiz taktiğini panolara. Kazanmak için siyah torbalarda taşıyacak kadar çok paran varsa, geleceğini kazandıracak altyapıya harca.  Futbola dokunmuş güzel insanlar, herhalde çok acı çektiler. Vedat Okyar, Metin Oktay, Metin Kurt genç  ayrıldı aramızdan. Lefter Küçükandonyadis adasında gözlerden ırak tamamladı ömrünü. Hrant’ın Taksimspor kariyeri pek kısa sürdü. Kazım Koyuncu Trabzon şampiyonluğuna hasret kaldı. Büyük abilerle çevrilmiş futbol dünyasında, güzel abi olmak kolay değildi. Yolda rastlaşsak kaldırım değiştireceğimiz “sağlam irade”li karakterler kazanadursun, biz çocuklarımıza hiç görmedikleri güzel abilerinin hikayelerini anlatmaya devam edeceğiz.

Evrensel'i Takip Et