19 Şubat 2014 00:01

Olağanüstü halin genetiği

Olağanüstü halin genetiği

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kötülüğün Yükselişi’ni* seyrettim evde, geçen gün.
Küçük Adolf’un bildiğimiz ‘Hitler’ haline gelişini…
Dünyayı kasıp kavuracak malum faşistin, Almanya’da adım adım yükselişini mevzu ediyor.
Sevmedim.
Sinema eleştirmeni raconu kesmek istemem ama…
Oyunculuk, dil ve anlatıma dair filan değil sözüm…
İtirazım ‘Hitler’ hadisesini ele alışına… idi:
Kapitalizmin ilişki ve çelişkilerden azade, patolojik bi ‘şahsiyetin…
Çılgın bi’ delinin yapıp ettikleri olarak resmediyor, faşizmi…
Bunun böyle olmadığını siz zaten biliyorsunuz…
En azından Dimitrov’un “Finans kapitalin en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlarının…” diye devam eden tarifinin sağını solunu bi kaç kez çizip, üstünden geçtiğiniz için…
Neyse uzatmayayım… Zira buradaki meselemiz ne faşizm üzerine ders vermek… (Estağfurullah!)
Ne de Hitlerci ‘Kötülüğün Yükselişi’ DVD’si üzerine estetik ya da politik mülahazalarda bulunmak… (Hâşâ)
AKP-Cemaat boğazlaşmasıyla yatıp kalkmamızdan…
Kahvede maç seyredercesine durum kritiği yapmanın dibini bulmamızdan mıdır, nedir…
Filmi seyrederken… Bilhassa Reichstag yangını ve sonrasını anlatan sahneleri izlerken… Ki…
Biliyorsunuz, Hitler’in iyice ipleri ele alma yolunda peş peşe hamleler yaptığı süreçtir bunlar…
Notlar aldığımı fark ettim… Tuhaf…
Sanırsın ana haber bülteninden ya da Başbakanın grup konuşmasından anekdotlar düşüyorum defterime…

SORUNLU ZAMANLAR, OLAĞANÜSTÜ ÖLÇÜLER…
Oysa izlediğim Hitler filminin alt yazılarını naklediyorum defterime…
Bir kaçını paylaşayım:
“Olağanüstü zamanlar olağanüstü düşünmeyi gerektirir…”
“…tek yaptığı korkularımızı ve öfkemizi keşfetmek...”
“Olağanüstü zamanların olağanüstü ölçüleri var…”
“Korkularımızın bizi kendisine çektiğine inanıyor…”
“Hükümeti yönetmek için terörizme karşı önlemlerin alınması gerekiyor. Reichstag bu konuda bize destek vermek zorunda…”
“Bu gücü elimize geçirmek açısından bir fırsat…”
“Bundan sonra tüm kayıtlar idare tarafından tutulacak…”
“Anayasa değişikliği yapmaya hakkımız var…”
“Bunlar sorunlu zamanlar. Anayasamız böyle zamanlarda yetersiz kalıyor…”
“Demokrasimiz tehdit altında…”
“Ya bu dış saldırganlarla mücadele edeceğiz ya da anayasayı rafa kaldıracağız…”
“Konuşma basın ve dernek özgürlüğü iptal edilmiştir…”
 “Telefon ve posta iletişimine kısıtlama getirilmiştir…”
“Hükümet üyeleriyle her türlü röportaj yasaklanmıştır…”
“Ya bir adım öne çıkacaksın ya da geri çekileceksin…”

ALA’NIN “ŞEYTAN”LARI, TOPLUMUN KORKULARI
Doğrusunu isterseniz bunları kim söyledi, hatırlamıyorum.
Elbette böyle bi’ yazıya dahil edeceğimi öngörebilseydim, bu sözlerin müellifini de kaydeder…
Merakta bırakmazdım sizi.
Sadece şu kadarını söyleyebilirim: Hitler ya da teşkilat elamanları ile muarızlarına bu ait alıntılar… Galiba.   
Ama doğrusunu isterseniz ben cümlelerin öznesini merak etmiyorum… Önemli de değil.
Bu tespitlerle memleketimizin aktüel siyaset arasında nasıl bağ kurdum?.. Sorun bu…
Hangi paralellikler, yok bu Cemaat anlamında paralel değil… Çağrışımlar ile bu notları aldım…
Misal… Erdoğan da “Olağanüstü zamanlar olağanüstü düşünmeyi gerektirir” diye düşündüğü için mi “olağanüstü” kararlar almakta tereddüt etmiyor bugünlerde…
“Korkularımızın bizi kendisine çektiğine inanıyor”… olduğu için mi acep, darbe, dış mihrak, her kafaya uygun envai çeşit ‘lobi’ ile topluma korku yüklüyor…
Misal… İçişleri Bakanı Efkan Ala “Şeytan taşlıyoruz” (17 Şubat 2014) derken… İsyankar işçiye, bu korkuyu mu işaret ediyordu?.. Korkunun birleştiriciliğine atıfla…
Dedim ya bilemiyorum… Biraz da bunun için, fikrinizi öğrenmek için yazdım bunları…
Siz ne dersiniz?

ABD’NİN ‘TERÖR’Ü AKP’NİN ‘DARBE’Sİ
Bu arada şunun da bilinmesini isterim:
Zaman zaman yapılan Erdoğan-Hitler benzetmelerinin etkisiyle…
Böyle düşünenlere hak verdiğim için bu analojiyi kurmadım…
Kaldı ki ben RT Erdoğan ve AKP’nin daha çok 11 Eylül sonrası ABD’nin takip ettiği çizgide hareket ettiğini düşünüyorum…
ABD, terör korkusunu yayarak sürekli olağanüstü hal içinde tuttu toplumu (ve giderek dünyayı…)
‘Terörle mücadele’ gibi… ‘İyinin kötüye karşı mücadelesi’ gibi retoriklerle olağanüstülüğü meşrulaştırdı…
‘Ya bizdensin, ya düşmansın’ saflaşmasını dünyaya dayattı…
ABD’nin ‘terör’ü yerine, Erdoğan’ın ‘darbe’yi… 17 Aralık itibariyle de ‘paralel yapı’ ve bilumum ‘lobi’leri koy…
AKP’nin yıllardır sürdürdüğü ilan edilmemiş “olağanüstü hal”in 11 Eylül politikalarındaki nüvelerine de bilahare bakarız…Belki..
Hitler, Almanya misali mi? Onu da ele alırız ama…
Bu tartışmalarla nereye kadar…
Esas soru şu:
AKP diktasının kurumlaşmasına karşı nasıl ve hangi zeminde direneceğiz?
Cemaatin kuyruğuna takılmadan, yolsuzlukların üstünün örtülmesine nasıl karşı duracağız?
Evet… Kırk katıra da kırk satıra da dur demek için…
Sivil itaatsizlik, desek mi ki?
Tribünler sahaya, yumruk havaya!

*HITLER, The Rise of Evil, Robert Carlyle


Satır altından notlar...

BAŞBAKANA SORU SORULDUĞU SENE…
Köyde sarı düvenin öldüğü…
İstanbul’da boğazın donduğu seneydi….
Diye… Tarihe çentik atılan vakitlerde olsaydık…
2014’ü nasıl hatırlardınız?
Haklısınız… O kadar çok nişanı var ki bu senenin, daha şimdiden koca bi’ noel ağacını doldurur…
Ama buna rağmen medya dünyamız herhalde şöyle hatırlardı:
Evet yaa!…O sene Başbakana 12 yıl sonra ilk kez hakkındaki iddialarla ilgili soru sorulmuştu da…
Kepazeliğe bakar mısınız!
Asli işlerinden biri soru sormak olan bi’ meslek… Gazetecilik, soru sorduğu için olay oldu, haber yapıldı…
Hani neredeyse soru sorma bayramı ilan edeceğiz...
Cemaat hesabına soru sorma misyonunu yerine getiren muhabire yılın basın ödülünü vereceğiz…
Bu ayıp kimin!?..
Hayır hayır… Çoğu bizim, sendikasız gazetecinin…

‘ALO FATİH’İN İHMAL EDİLEN MEVZUSU
Başbakanın Habertürk hattının patlamasından sonra ihmal edildiğini düşündüğüm… Ya da benim rastlamadığım bi’ soru var:
Fatih Altaylı neden kendi kanalında, HaberTürk’te konuşmadı tape’lerle ilgili?  
Düşünsenize…
Artı1’e, CNN Türk’e filan çıkıp enine boyun konuştu, olan biteni anlattı, iddialara cevap verdi…
Ama ne hikmetse kendi kanalına, HaberTürk TV’ye gölgesi bile uğramadı…
Bunu patron nankörlüğüyle filan açıklayıp geçecek miyiz?
Yoksa medya sermaye yapısının sorgulanmasının ve patron-editoryal süreç ilişkisinin gözden geçirilmesine mi dönüştürmeli miyiz?
Her bi şeyi tamamladık da sıra buna mı geldi derseniz, anlarım...
Ama bütün bu rezaletlerde patron taifesini adını en az geçmesini sindiremem…
Oysa… Misal, en az… En az  Altaylı kadar Turgay Ciner’i de konuşmamız  gerekmiyor mu (idi)?

MUSTAFA KARAALİOĞLU İLE AKİF BEKİ ALTAN TAN’A DA CEVAP VERECEK Mİ?
Maiyet gazeteciliği sahiden acınacak vaziyette…
Bakar mısınız şu hale!..
Şimdi de patronların uçkursuz ağızlarından saçılanları tevil etme mesaisindeler… 
Hani o sızan tapeler’de 3. havalimanı teşebbüsünün faillerinden Cengiz Yıldırım…
Başbakanın talimatı, Bakan Binali’nin koordinasyonuyla Sabah’ın ‘Havuz’una 100 milyon $ koyarken hızını alamayıp…
“Bu milletin a… koyacağız” itirafında bulunuyor ya… Kalemli erkan-ı harp elemanları da “koyulacak” adresi izaha çabalıyor…
Star’ın müdürü Mustafa Karaalioğlu yazdı…
Hürriyet’te Akif Beki yazdı…
Yemin billah izah etmeye çalıştıkları mevzu şu:
Tamam, “Bu milletin a… koyacağız” dediler…ama…
Müsterih olmalıymışız: O “milllet” biz değil “rakip firmalar”… Mış.
Madem patronların fermuarsız meselelerine de bakıyor bu muhteremler…
BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın Meclis’te gündeme getirdiği,yolsuzluk operasyonunun 2. dalgasında ortaya çıkan ırkçı tape’lerdeki patronların “niyet”lerine de  kılıf bulsunlar…
Tan’ın, suç duyurusunda bulunacağını açıkladığı konuşmalardaki ifadelerden bazıları şöyle:
"Daha sonra onların anasını …. En iyi Kürt ölü Kürt ya …koyayım"  (evrensel.net, 14 Şubat 2014)
Haa… Onu da Kürt masası izah etsin, derlerse, kabul…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa