Nerenize koyacaksınız haklılığımızı?
Fotoğraf: Envato
Şubat… hava soğuk, su ondan soğuk. Faslı 200 göçmen İspanya’nın kontrolündeki Ceuta’ya doğru kulaç atıyor. Sadece şu dünyada kendilerine bir yer açmak; açlıktan, yoksulluktan kurtulmak için.
Hava soğuk, su daha soğuk. Avrupa’nın kapısı orada, göçmenlerin güçsüz ama azimli kulaçları dövüyor bu kapıyı. Sözde refah kıtasının sınır muhafızları bekliyor kapıda, bir ceberut, zebani kılığında. Plastik mermi yağıyor umuda kaçanlara, biber gazı sıkılıyor. 14 göçmen boğularak ölüyor oracıkta.
Belki de “Ha, neremize sokacağız sizi…” diyor sınır muhafızı, sinirli. Kendine şu dünyada bir yer açmaya çalışan 200 göçmen demokratik Avrupa’nın kıyılarında kırılıyor böylece. Avrupa Komisyonu soracakmış bunu İspanya’ya. İyi sorsun. Sorsun da Türkiye’ye Ortadoğu’dan gelen göçmenlerin sınır muhafızlığını fi tarihinde, o da belki, bir vizesiz geçiş rüşvetiyle kakalamaya çalışan aynı Avrupa değil mi? El altından ya da aşikar Roman düşmanlığına, İslamofobiyi körükleyerek Müslüman ülkelerden göçenlere karşı aleni ırkçılığa geçit veren aynı Avrupa değil mi?
Dünyada kendisine küçücük bir yer açmak isteyenlerin işi zor… Yeryüzü o kadar kocaman, toprak herkese yetecekken “Ama neremize sokacağız biz sizi…” öyleyse ölün, soyunuz kurusun, topraklarımızda aç ve yoksul dolaşmayın. Üç otuz kuruşa pis işlerimizi yapacak yeterince sizinkilerden var burada. Lazım olursa katar katar getiririz sizi biz!
Halbuki dünya önce ezilenlerin hakkı. Her gün her saat hakarete uğrayan yoksulların hakkı. Bir gün, “yeter” diye başkaldırdıklarında onları birbirine kırdırmaya, kimine terörist, kimine çapulcu, kimine ayyaş diye hakaret ederek diğerlerinden makbul vatandaş yontmaya çalışanların inandığı bir tek şey var: “Her şey bize. Siz nerenize koyacaksınız özgürlüğü, reva gördüğümüz ayakkabı kutusu kadar yer bile sizden çaldıklarımızı doydurmaya rezerve.” Size ancak camiye mizansen olsun diye yerleştirilen bira kutuları kalacak; suçlanasınız diye, kutulardan kutu beğenirseniz eğer. O kutuları devletin ajansı çekip servis edecek televizyonlara. Pirincin taşını ayıklayamayacaksınız ağzınızla kuş tutsanız.
Başkaldıran ezilen olağan şüphelidir çünkü her zaman. Her zaman ne yapacağı bellidir. Camide bira içer. Kabataş’ta başörtülü kadın döver… Döver; Başbakanlar öyle diyorsa öyledir çünkü.
İktidar suçluluğu kanıtlansa bile suçsuz; ama yoksul suçsuzluğu kanıtlanıncaya kadar suçludur, bilinir. Antetli düzmece deliller adaletin terazisinde sıfırlandığında bile Başbakanın beyanı esastır. Öyle ya nerenize koyacaksınız adli tıp raporlarını! Hakime imzala dediğinde imzalıyorsa, doktora yaz diyorsa yazıyorsa, alem “alo Fatihhh” olmuşsa, her yanı “kullanışlı aptal” milisleri doldurmuşsa nerenize koyacaksınız o haberleri, raporları, kararları ve delilleri.
Ezilenler rapor rapor, haber haber, belge belge kulaç atıyor. Çok yakınlaştıkları kıyıya doğru, üstlerine yağan biber gazına, plastik mermilere rağmen kendilerine huzurlu, küçücük bir yer, ama kocaman bir dünya açmaya çalışıyor. Atılan kulaçlar suya yazılan yazı olmuyor elbette.
Nerenize koyacaksınız peki bu kapıları zorlayan, bacadan giren, denizlerinizi kanlarıyla köpürten, parklarına en güzel kardeşlerinin anısını bırakmayı göze alan halkın haklılığındaki inadını.
Ha acaba nerenize koyacaksınız?
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- İsrail’in kirli savaşı 20 Eylül 2024 06:00
- Narin'in gerçek sırrı 13 Eylül 2024 05:23
- Halaydan büyük meseleler 06 Eylül 2024 05:41
- SETA'dan gelen imdat 30 Ağustos 2024 04:55
- İzmir yangınının anatomisi 22 Ağustos 2024 05:00