19 Şubat 2014

Seçimlere giderken muhalefet sorunu

Yerel seçimlere az bir zaman kaldı. 30 Mart’ta sandıktan nasıl bir tablo çıkacağı ve hangi sonucun siyasete nasıl etki edeceğine dair tartışmalar da yoğunlaştı. Önümüzdeki günlerin diğer bütün tartışmaları dönüp bir biçimde seçime de bağlanacak. İktidarın da tavrından açıkça görüldüğü gibi, Türkiye genel seçim havasındaki bir yerel seçime hazırlanıyor.
Seçimler öncesi ortaya çıkan yeni bir gelişmenin siyasi tabloda önemli etkiler yaratabildiği biliniyor. Dolayısıyla şu anda söylediklerimizi, ancak şu ana kadarki veriler üzerinden söyleyebiliyoruz.
Mevcut kamuoyu araştırmaları iktidarın, çok büyük bir oy kaybına uğramadığını gösteriyor. ‘Uğramayacağını’ demiyoruz, çünkü dediğimiz gibi seçim öncesi ortaya çıkan her yeni durum bu tabloyu etkileyebiliyor.
Peki ortaya çıkan bunca yolsuzluk belgesine ya da yasaklara, ciddi demokrasi sorunlarına rağmen AKP nasıl oluyor da, hâlâ belli bir çıtanın üzerinde durabiliyor?
KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, Evrensel’den Serpil İlgün’ün kendisiyle yaptığı röportajda, toplumsal belleğin yolsuzlukları kaydetmediğini söylemenin mümkün olmadığını dile getiriyor ve ekliyor: “Toplum yolsuzluğu satın aldı, cebine koydu. Bu kartı ne zaman kullanır, bunu bilemeyiz. Seçeneklere, gelişmelere bağlı.”
Ağırdır, önceki gün gazetemizde yayımlanan ve İnternet sitemizden ulaşılabilecek o röportajında, özellikle muhalefetin sonuçlar çıkarması gereken şu önemli saptamayı yapıyor:
“17 Aralık’tan sonra bütün bu ortalığa dökülenlere rağmen, sokakta bir iktidar değişikliği havası var mı? Yok. Hâlâ Ak Parti belli bir oranda desteğini sürdürüyor. Hâlâ siyasi rekabet eksik. Desteğin sürmesi sadece Ak Parti’nin başarısı değil, biraz da muhalefet partilerinin başarısızlığından. Bu tablodan baktığınız zaman Ak Parti’siz ya da Erdoğan’sız Türkiye senaryoları yazabilirsiniz ama pratik olarak Türkiye, yönetim krizi yaşamasına tahammül edilir bir ülke değil. Ne ekonomik büyüklüğü ile ne nüfus büyüklüğü ile ne de Kürt meselesi ile kendi haline bırakılabilir bir ülke değil burası.”
Röportajda CHP, BDP ve HDP ile ilgili de değerlendirmeler var. Bu yazıyı alıntıya boğmamak için onları ayrıca tek tek aktarmıyorum.
Bu yazının temel odak noktası Bekir Ağırdır’ın, 17 Aralık’tan sonra ortaya dökülenlere rağmen, sokakta bir iktidar değişikliği havasının olmamasında muhalefetin başarısızlığına ilişkin saptaması. Kamuoyu araştırmalarının AKP’den yaşanan kopuşların muhalefetin tarafına geçme konusunda tereddüt yaşıyor olduğunu gerçeğini ortaya koyması da bunun bir göstergesi.
Bunun HDP açısından karşılığı da, her ne kadar yeni bir parti olarak seçime giriyor da olsa, bu seçimlerin HDP ve onu oluşturan bileşenler açısından da ciddi bir sınav olduğudur. Belli il ya da ilçeleri bir tarafa bırakırsak, HDP’nin sermaye partileri karşısında güçlü bir halk alternatifi oluşturma iddiasının altını dolduracak bir aday profili oluşturduğunu söyleyemeyiz. HDP bir ilde sevilen bir aydını aday gösterirken, bir başka bölgede sevilen bir işçiyi aday gösterebilmiş, adaylar içindeki kadın temsili açısından da diğerlerinden kendisini açık ara ayırmıştır. Ancak yine de HDP’nin toplam aday profilinin iddialarını kaşılayan bir noktada olmadığı, olamadığı da açıktır.
Diğer bir nokta ise HDP adaylarının kendi farklarını ifade ederken “Biz şu güçler olarak birleştik” demeyi aşmaları gerektiğidir. Her ne kadar bu seçimler bir genel seçim havasında geçiyorsa da, HDP adaylarının halkın karşısına aday oldukları yerlere dair proje ve hedeflerle de çıkması gerekir.
Bir başka önemli nokta da, halka gidip “Ben halkla birlikte yönetmeyeceğim” diyen parti olmadığı gerçeğidir. Tam da bu nedenle HDP adaylarının propagandalarının böylesi bir genellikle sınırlanmayan bir somutluğa ve derinliğe sahip olması gerekiyor.
Sermaye partileriyle proje yarıştırmak değil söylediğimiz. Ama kendi projelerini diğerlerinden ayıran özellikleri ortaya somut bir biçimde koyabilmelidir HDP adayları. HDP’nin başarısı da, başarısızlığı da, sadece onu oluşturan bileşenler açısından sonuçlar doğurmayacaktır; halkın umutları, arayışları açısından da önemli olacaktır. Ülkenin geleceği ve halk açısından daha önemli olan da budur.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et