21 Şubat 2014 00:10

Kabataş dumanında buhar olan gazetecilik

Kabataş dumanında buhar olan gazetecilik

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kabataş’ta başörtülü kadına saldırı iddiası ortaya çıkan video görüntüleriyle çürüdükçe, bu iddiayı “kesin olmuş” gibi yırtınarak dile getiren gazetecilerin de rengi attı.
Başta Mustafa Karaalioğlu, Elif Çakır, Abdülkadir Selvi olmak üzere saldırı iddiasını “gerçekmiş” gibi habere dönüştüren gazeteciler, “olayın videosunu gördüm” diyerek kamuyu yanıltan İsmet Berkan ve bir şekilde “mağdure” Z.D. ile görüşerek kendince onun yaşadığı şiddete “ikna olduğunu” yazan Balçiçek İlter eleştirilerin odağına oturdular.
Bu gazetecilerin her birinin gazetecilik pratiği hem ilkesel hem de teknik açıdan sorunlu. Bilerek veya bilmeyerek, gönüllü veya gönülsüz bir kara propagandaya alet oldukları da aşikar. Lakin, Kabataş’taki sis perdesi dağılıp, gerçekler ortaya çıktıktan sonraki tavırları da meslek etiğinin yakınından geçmiyor. Ne yaptıkları yanlışta sorumluluk almak, ne doğru düzgün özür dilemek, ne de hatalarını telafi etmek gibi niyetleri var. Tam tersine, olmayan videoya ergi yöntemiyle, ellerinden gelse zaman makinasıyla o tarihe geri dönüp, yalancı tanık Z.D.’yi bu sefer gerçekten dövdürüp filme çekecekler. Özellikle de Elif Çakır… O gün, orada bir kadının şiddete maruz kalmadığının ortaya çıkmasına sevineceği yerde, karaları bağlayarak “şiddet yok” diyenlere nefret kusuyor. O derece gözü dönmüş. Neymiş efendim, Z.D.’nin Gazeteci Elif Çakır’a haziran ayında anlattıklarıyla şimdi ortaya çıkanlar arasındaki tutarsızlıkları dile getirenler linç peşindeymiş… Siz aklınızı peynir ekmekle mi yediniz Allah aşkına? Gazetecinin haberlerinin doğruluğunu sorgulamak ne zaman linç eylemi oldu? Elif Hanım bir ara oturup Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesini okusun. Kendisini ilgilendiren bölümü özellikle “sorumluluk” faslında bulacaktır.
Balçiçek İlter’in Kabataş videosu çıktıktan sonraki açıklaması başlı başına bir amatör gazetecilik işi. Şöyle diyor İlter: “Kabataş görüntülerini izledim. Ayıp bana ait değil, kadının beyanı esastır diyerek dinlediğim Zehra Hanım’a aittir, açıklama yapmak zorundadır!” Açıklama yapmak zorunda olan neden Zehra Hanım olsun? Zehra Hanım belli ki emeline ulaşmış. Olmayan bir olayı, gazetecileri kullanarak, olmuş gibi haber yaptırmış. Şimdi de AKP’li kayın babasının arkasına saklanıp telefonlara çıkmıyor. Hesap vermesi gerekenler asıl bu manipülatif haberin yayılmasına hizmet eden gazeteciler.
Gezi olayları sırasında BirGün gazetesine yazdığım “anti-Gezi direniş” konulu yazıda, eylemcileri kriminalize etmeye çalışanların ürettiği inanılmaz hikayeleri anlatmış ve şunları da demiştim:
“Protestocular başörtülü kadınlara saldırıyor bilgisi: Ülkemizi tanıyoruz. Başörtülü kadınlara yönelik Kemalist saldırıların olabileceğini de tahmin ediyoruz. Ama 70-100 kişi kadar üstleri çıplak, başlarında siyah bant olan adam tarafından acımasızca dövülen, genç, çocuklu kadının hikayesi hayal gücümüzü zorluyor. Bu iddia, bir nebze 1. Körfez Savaşı sırasında ABD dezenformasyon lobisinin kullandığı Kuveytli hemşire Neyyire’nin hikayesini andırıyor. Bu şiddete maruz kaldığını söyleyen Z.D’nin tanığı yok.  Star Yazarı Elif Çakır’a verdiği (yüzü kapalı) söyleşide olaya ilişkin MOBESE görüntülerinin olduğunu ve konunun yargıya intikal ettiğini söyledi. Şimdiye kadar olayla ilgili bir gözaltı veya tutuklama olmadı. Bu üstü çıplak, kafaları bantlı 70-100 kişilik nefret timi kimler? Nereden çıktılar, nereye kayboldular? Bu olaya hassasiyet gösteren medya kuruluşlarından fikri takip yapmalarını ve davayı izleyerek sonucu da kamuya aktarmalarını bekliyoruz.”(BirGün Pazar, 23 Haziran 2013)
Şimdi, Z.D.’nin Kabataş’ta Gezi protestocuları tarafından saldırıya uğradığı bilgisini doğru dürüst araştırmadan aktaran gazeteci,  
* Hikayenin absürtlüğünden dolayı, sağlıklı bir şüphecilikle kaynağının güvenilirliğini sorgulamamış,  
* İddiayı zaman, mekan, olasılık açılarından incelememiş,
* Olayı gören, en azından bir tek tanık bile bulmaya çalışmamış; hiç tanık olmamasından şüphelenmemiş,
* Var olduğu söylenen video görüntülerini kendisine (en azından yayınlanmamak kaydıyla) ispat için neden göstermediğini hiç merak etmemiş,
* Vali ve Emniyet Müdürünü de suçlu konuma sokacak şekilde, yalan yanlış bilgileri dolaşıma sokmuş, olmayan bir kanıtı sanki varmış gibi yazmış.  
* Önemli ve çok kötü siyasal sosyal sonuçlar doğuran bir yalan haberi sorumsuzca yaygınlaştırmış.  
Eh, şimdi burada suç gazeteciyi kullanan haber kaynağında mı, yoksa stajyer muhabirden bile beklenmeyecek derecede eksik ve yetersiz bilgilerle haber yapan gazetecide mi?
Yine eski Evrensel yazılarımdan bir hatırlatma… Gazeteci-haber kaynağı ilişkisini işlediğim yazımda şunları demiştim: “Gazeteci-haber kaynağı ilişkisinin bir başka alengirli yanı da, kaynağın muhabire doğru bilgi verip vermediği. Yani kaynağın güvenilirliği. Yıllarca çalışıp didinip kaynak biriktirirsiniz, ama bir bakarsınız ki onlardan bir ikisi sizi bazı manipülatif bilgileri yaygınlaştırmak için kullanmaya çalışıyor. Bu tür durumlarda kaynağın verdiği bilgileri sorgulayarak ve konu hakkında konuşma yetkisi olan başka kaynaklardan çapraz kontrol ederek hakikate ulaşmak mümkün. Tongaya basmamak, kendisini kullandırmamak da gazetecinin ustalığına ve mesleki-etik adanmışlığına kalmış.”   
Gazeteci doğru haber yapmalı.
Doğruyu ararken, her yolu deneyerek haberini en az iki ayrı kaynaktan kontrol etmeli.
Tek bir haber kaynağının anlattığı bilgi, ne kadar duygusal ve iç yakıcı olsa da güvenilir olmayabilir. Özellikle de siyasi bağlantıları olan haber kaynakları gazetecileri sürekli kullanır.  
Gazetecilerin hak ve sorumluluk bildirgesi de şöyle der: Gazeteci; kaynağını bilmediği bilgi ve haberleri yayımlamaz; kaynak açık olmadığında, yayımlamaya karar verdiği durumlarda da kamuoyuna gerekli uyarıları yapmak zorundadır.
Ne en ufak şüphe, ne kamuoyuna uyarı ne de çapraz kontrol var.
Bizim Kabataş olayındaki gazetecilik neresinden baksan dökülüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa