26 Şubat 2014
DİĞER YAZILARI
Edebiyat 15 Nisan 2015
Normalleşmek 8 Nisan 2015
Adil 18 Mart 2015
Beklenti 11 Mart 2015
Koşa koşa 4 Mart 2015
Adım adım 25 Şubat 2015
Her şey 18 Şubat 2015
Mendil 28 Ocak 2015
Yuvarlak 14 Ocak 2015
Yabancı 7 Ocak 2015
YAZI ARŞİVİ

Futbol endüstriyelleşti cümlesini her yazının bir yerlerine yazmak gerekiyor. O kadar çok etkisi oluyor ki bunun oyuna. Endüstriyelleşmek, bir şirket gibi yönetilmek demek. Heyecanla, duyguyla değil paranın rasyonalitesiyle hareket etmek. Daha iyi futbolla değil de daha büyük stadyumla, forma satışıyla, borsadaki hisse değeriyle övünmek ne yazık ki normalleşti. O kadar yavaş ve sinsice yedirdiler ki bunu; sporda rekabet ettiğini sanan bir çok taraftar takımının stadyum inşaatında, mağaza satışında, sponsor anlaşmasında, hisse senedinde en iyi olmasını dilerken buldu kendisini. Hisse senedine önem verseydim sor kulübü değil banka tutardım, istikrarlıdır banka kağıtlarının getirisi. Mağaza cirosu o kadar belirleyici olsa, ülkeden çıkmış bir sürü perakende devi mevcut. Onlardan birisinin renklerine gönül verirdik. En iyi inşaatı yapmak marifetse, müteahhitten bol ne var? Onlara sevgi tezahüratları bestelerdik.
Çocukken öğrendik bu oyunu. Çocukça seviyoruz o yüzden. Sahada başlayıp, sahada biten bol gollü maçların, hırslı oyunların hastasıyız. Endüstriyelleşme ise bu işleri sevmez. Öncelikle, şirketin devamlılığını savunur iş dünyası. (Takımınızın şirkete dönüştüğünü kabul etmek durumundasınız, borsa bu şakaya gelmiyor.) Şirketin devamlılığı esas olunca, mümkünse kaybetmemen gerekir. Kaybedersen değerin düşer, karizman çizilir. Bir anda uçurumdan yuvarlanmaya başlarsın hisse senetlerinle birlikte, forman satmaz olur.
Başka binbir sebebe bağlanabilirse de bu haftaki Galatasaray-Beşiktaş maçındaki futbolsuzluk, ben endüstriye bağlamak gerekliliğine inanıyorum bir yanından. Artık derbilerde kıran kırana futbol izleyemiyoruz. Çünkü kaybetmemeye oynuyor büyükler ekseriyetle. Borsa ve medya sansasyon sever, düşene bir tekme daha vurur. Kaybedersen, altından kalkamayabilirsin. Şerefli mağlubiyeti çok romantik ve köhne bulur şimdiki zamanın gerçekleri.
Büyüteçle bakınca ilginç sayılar çıktı. 90’lı yıllar boyunca Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray arasında 124 maç oynanmış. On yılda toplam 378 gol görmüşüz. Maç başına 3,05 gol. 2000’den bu yana ise 13 yılda 109 derbi izlemişiz. 109 maçta 301 gol. Maç başına 2,76. Yüzde ondan fazla düşüş var gol adedinde. Maç sayılarının azalması bile manidar aslında. TSYD kupası kalkmış. Sezon öncesinin en büyük şovu, yayın haklarına, takımların lig başlamadan sakat vermeme kaygısına kurban gitmiş. Büyükler Türkiye Kupası’nda daha az eşleşir olmuş. 90’larda Türkiye Kupası’nda 21 derbi, 2000’den beri 10 derbi görmüşüz. Zira Türkiye Kupası yeterince karlı gelmediğinden büyüklere, her sezon birisi (bazen ikisi) kupayı çok da önemsemeden ipin ucunu erkenden bırakmış. Beşiktaş ve Galatasaray 1999’dan beri kupada karşılaşmıyor, hatta Süper Kupa’daki iki ve 2012’deki Süper Final garipliğindeki iki maçı saymazsak 2000’li yıllarda lig dışında maç yapmamış olan Beşiktaş ve Galatasaray’ın bu haftaki maçı zevkli geçebilir mi? Uzun bir maratonun bir halkasında oynanan derbilerde futbol ancak bu kadar güzel oluyor. Çünkü güzel oyun değil, bir yolla kazanmak(hatta kaybetmemek) erdem haline gelmiş.
Bu kültür yerleşmeseydi,  işin özünü kaçırmış bir taraftar Tolga Zengin’in gözüne lazer tutup oyundan çıkmasına sebep olmaya cesaret edebilir miydi? Bir baskı olmasa, maçın son dakikalarında ayakta dahi durmakta zorlanan yedek kaleci Cenk Gönen o halde oyuna devam ettirilir miydi? Beşiktaş’ın uzun yıllardır anlattığı Pancu’nun kahraman kaleciliği günümüz futboluna çok mu hayalperest geldi acaba? Günlük hayatımızda çok normal bir itirafken Semih Kaya’nın top benden çıktı deyişi; bu kadar övgü aldığına göre dürüstlüğün futbol sahasını nadiren ziyaret ettiği sonucu çıkmaz mı buradan? Semih, hakeme doğruyu söylerken Galatasaray A.Ş’nin hisse senedi değerinin nasıl etkileneceğini düşünmüş müdür? Muhtemelen düşünmediği için bize bu kadar değerli geldi Semih’in dürüstlüğü. Lirayla ölçülenler dışındaki değerleri çok özlediğimizden.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sivil kanıyla harita çiziyorlar

Sivil kanıyla harita çiziyorlar

Suriye’de aralık ayında yönetimi ele geçiren Batı destekli cihatçıların, ülkedeki farklı etnik ve dini gruplara yönelik katliamları artarken, emperyalist güçler bu kanlı ortamı bölge haritasını yeniden şekillendirmek için bir fırsat olarak görüyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İktidar yoksullaştırdığı halkın imdadına yetişen kent lokantalarından rahatsız. Kent lokantasını öven Vedat Milor’a soruşturma açıldı.

Evrensel'i Takip Et