Uyan B.E çocuk!
“Dönerler kırık anahtarlara / Uykularından uyandırılmış çocuklar.” demişim “Gök Yüzünü Yıkayınca”da. Çocuklara şiirler kitabımda. Yazıldığında B.E. çocuk uykuya yatmamıştı daha. Uzun uykusu bitecek elbet. Uyandıralım da uyansın da isterse dönsün kırık anahtarlara. Ne kadar kırılsa da açacağı bir kilit bulur o. Bir değil, bin kilit olsa vız gelir.
Dünya, o çocukların hatırına dönmüyor mu? Kana baruta kesse de… Haramiler, soyguncular, katiller sarsa da dört bucağı. Onlar açacaklar Kırk Haramiler’in mağara kapılarını. Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte devler, cinler nasıl dursunlar ki onların önünde. Onları gizleyen harami başları da… Silinip gidecekler.
Tarih, masal değil elbette. Gerçek, o denli çırılçıplak ki onun çıplaklığı utandırıyor bizi. Oysa utanacak neyimiz var ki? Çalmadık, çırpmadık. Vurmadık öldürmedik. “Hor baktık mı karıncaya / Kırdık kanadını serçenin / Vurduk mu karacanın yavrusunu. Ya nasıl kıyarız insana.” demiyor mu Hasan Hüseyin de bu yüzden? “Ya nasıl kıyarız insana!”
Onlar kıyıyorlar. Öldürüp öldürüp aklanıyorlar. Vicdanları, barbarların vicdanı. Barbar da vicdan olur mu, diyeceksiniz. Yasalar, tüzükler, yönergeler… Hep silmek süpürmek için kötülüğün isini karasını, örtmek için kirin çıfıtın üstünü. Adalet, barbarların çözeceği “İskender düğümü”. Kılıçla değil, yüreklerine gömdükleri hançerle kesiyorlar adaletin saf ekmeğini. Biri gelse de çözse diyorlar o kanlı düğümü. Barbarlara güveniyorlar. Çünkü onlar çözebilir o ağılı ipi. Sonra bakıyorlar ki barbar kendileri. Kendilerinden ürküyorlar. Korktukça daha çok kötülük yapıyorlar.
O korku ipini doluyorlar boynumuza. Herkesin boynunda bir yağlı urgan. Adı değişiyor yalnızca urganın. Yasa, din, kin, öfke… Herkes kendi ipini sürüklüyor ardında. Herkes kendinin celladı. Ama baş cellatlar tutuyor iplerin ucunu. Çekince ölüm, çekince zulüm, çekince işkence, çekince yokluk yoksulluk…
Kim kurtaracak bizi bu darağacından? O çocuklar… Havanla, gülleyle, kurşunla, gazla yok edilen halkın oğulları, kızları… Ölenler dönecekler bir gün. Uyuyanlar uyanacak. Bunun için uzun sürdü B.E.'nin uykusu. O güzel rüyayı bitirmeden de uyanmayacak. Ağabeylerinin rüyalarını da görüyor çünkü. Yazdan son kışa öldürülen ağabeylerinin. Uyansın onların düşlerini de anlatacak. Üç mevsim… Yaz, güz, kış… Uyku ağır bir sarkaç gibi hepimizin ruhunda. B.E.'nin büyük uykusu…
Hadi uyan artık a çocuk! Şairin Ece Ayhan, “Meçhul Öğrenci Anıtı” şiirinde söylemişti. Şimdi onu da sildiler ders kitaplarından. Kestiler, biçtiler, attılar. Ama o hâlâ okuyor şiirini. Ne demişti şairin, şair ağabeyin E. Ayhan sonsuzca uyuyan ağabeylerin için?
Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür
Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
-Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.
Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor
Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:
Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım
O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazdırmıştır:
Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler
Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
Her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır
Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek.
Sen uyan ki o “zarfsız kuşlar”dan bir bahçe yapalım ağabeylerine.
Uyan çocuk! Bahar geliyor, kuşların ve hayatın sırasıdır.
Evrensel'i Takip Et