TÜBİTAK'a operasyon bir itiraftır!
Fotoğraf: Envato
Baba ve oğul Erdoğan’ın ses kayıtlarının İnternet’e düşmesinden sonra TÜBİTAK’a yönelik bir operasyon başlatıldığını da söyledi Başbakan. Çünkü, devletin “gizli işlerini” konuşan üst düzey görevlilerin kullandığı kriptolu telefonların yazılımını yapan TÜBİTAK’ta bu yazılımlara telefonların dinlenmesini sağlayacak bir “açık” bırakılmıştı!
İnternet’e düşen Bilal Erdoğan’ın evindeki büyük para stokunun eritilmesi ile ilgili konuşmalar da işte bu kriptolu telefonların dinlenmesiyle olmuştu! Yani Başbakanın söylediklerinden bu anlaşılıyor.
Yine Başbakanın ifadesine göre, bu gerekçeyle şimdi TÜBİTAK’ta bir operasyon yürütülüyor.
12 yıllık AKP iktidarında, bu iktidarın en önemsediği, “hassas” ilan ederek kadrolaştığı, dolayısıyla da alınacak uzmandan, bilim insanlarına, teknisyenden kapıcılara kadar TÜBİTAK’ta çalışacak her kişiden yüksek güvenlikli parti referansı istendiği birinci dereceden önemli kurumdu TÜBİTAK. Diğer önemli kurum da üniversitelerdi. Böylece AKP hem teknolojik araştırma geliştirmeyi hem de bilimi kendi ideolojisi doğrultusunda kullanacak kurumları “tutmuş” oluyordu.
Bir yandan Hükümet, TÜBİTAK’ta yeniden kadrolaşma anlamına gelen ve bundan böyle sadece Hükümetin istediği biçimde raporlar verecek bir TÜBİTAK için harekete geçerken, öte yandan da İnternet ortamına düşen kayıtların “Montaj mı yoksa gerçek mi?” olduğu tartışılıyor.
Başbakan Erdoğan başta olmak üzere AKP cenahı, ses kayıtlarının montaj olduğu iddiasında ama bunların montaj olduğunu kanıtlamak için bir adım atma niyetlerinin olmadığı da anlaşılıyor. Nitekim Başbakan bu kayıtların gerçek olduğunu kanıtlamak bugünkü teknik imkanlarla birkaç saatlik işken, Başbakan ve Hükümet elindeki imkanları kullanarak gerçeği ortaya çıkarmak yerine,”Biz de aynı biçimde başka, gerçeğinden ayrılamayacak ses montajları yapabiliriz” diyerek tartışmayı saptırmak istiyorlar.
Oysa bugün Erdoğan ve Hükümetine ya da partisine yönelik suçlama, “Siz iyi kaliteli montaj yapamazsınız” suçlaması değildir.
Kaldı ki “ses uzmanları”, bugünkü teknolojiyle bile birebir aynı ses üretilmeyeceğini söylüyorlar. Bu yüzden de “ilk duyuşta” andırsa bile teknik ölçümlerle gerçeği ile sonradan üretilmişin farkının kolayca anlaşılacağını belirtiyorlar. Nitekim resmi olamamakla birlikte, gerek CHP’nin başvurduğu ses mühendislerinin gerekse basına konuşan “uzman kişilerin” Tayyip ve Bilal Erdoğan arasında geçen ve İnternet’e düşen konuşmaların montaj olmadığı, gerçek kayıtlar olduğu konusunda hemfikirler.
Sorunun bu boyutu, herhalde önümüzdeki günlerde, resmi ya da gayriresmi konunun uzmanı kurumlarca da raporlarla saptanacaktır.
Ancak öyle anlaşılmaktadır ki, Erdoğan ve yandaşlarının bu raporlara da itibar etmeyeceğini, ama hem kamuoyunun hem de kendilerinin itibar edeceği yerlerden bir rapor getirmeye de yanaşmayacaklarını şimdiden söyleyebiliriz.
Bunu nereden anlıyoruz?
Bunu, önceki gün Erdoğan’ın partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada en öfkeli vurguyu,”Bunlar, devletin kriptolu telefonlarını da dinlemişler” vurgusunu yaparken kapıldığı öfkeden anlıyoruz.
Eğer bu “vurgu” ve “öfkeyi” Erdoğan daha önce, örneğin dinlemelerle ilgili yaptığı konuşmalarda yapsa, TÜBİTAK’a buradan yüklenseydi, “Dinlemeye karşı hassasiyetinden böyle öfkeleniyor” diyebilirdik. Ancak, “kriptolu telefon” vurgusu kendi ses kayıtlarının çıktığı gün olunca, ister istemez, İnternet’e düşen kaydın, devletin Başbakanının kullandığı kriptolu telefonunun dinlenip kaydedilmesine tepki gösterdiği sonucu çıkmaktadır. Dolayısıyla Erdoğan, “hepsi montaj”, “yalan”, “uydurma”,… derken “Devletin kriptolu telefonlarını da dinlemişler” diyerek öfkelendiğine göre, son İnternet’e düşen ses kayıtlarının gerçek olduğunu da itiraf etmektedir.
Kriptolu telefonların programı yazılırken TÜBİTAK’taki uzmanlar, kendilerini bu telefonları dinleyecekleri bir açık bırakmış olmaları yasal bakımdan “ağır suç”, “casusluk faaliyeti” olarak gösterilebilir. Ancak bunlar, kayıtların gerçek dışı olduğunu gösteremez!
Bugünkü tartışma bakımından da sorunun bu yanı, yani kayıtların montaj mı gerçek mi olduğu yanı önemlidir.
Ve Başbakan bu konuda kendini temize çıkarmadıkça, başka tür suçlamaların, başkalarının yaptığı hukuksuzlukların üstüne atılan nutukların bir kıymeti olmaz.
Olmuyor da!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00