Türkiye Kırım\'da taraf olur mu?
Biz, “rüşvet ve yolsuzluk operasyonu”, “Başbakan ve oğlunun ses kayıtlarının İnternet’e düşmesi” gibi “iç sorunlarla” meşgulken, arkasında ABD’nin, NATO’nun yer aldığı Almanya ve AB’nin büyükleri ile Rusya arasındaki bilek güreşinin Ukrayna’daki, en azından ilk etabı tamamlandı.
Bu süre içinde önce Yücel Özdemir ve Aydın Çubukçu, sonra da Okay Deprem son derece değerli ve aydınlatıcı haber ve değerlendirmeleriyle biz Evrensel okurlarını “dünyadan bihaber” bırakmadılar.
Arkadaşlarımız, sermaye medyasındaki Ukrayna’da olanları Kiev Meydanı’ndaki kişilerin gösterileri (Onlara duydukları sempatiyi de açıkça belirterek) ve Batılı emperyalistlerin “piyasaya” yönelik açıklamaları arasına sıkıştıran “haberleri” de çöpe atan gerçekleri sergilediler. Özellikle Okay Deprem’in, sürecin son aşamasını da kapsayan altı gün süren dosyası; verdiği bilgiler ve tarihsel dayanaklara gönderme de yapan gelecek kestirmeleriyle son derece ufuk açıcıydı.
Gelinen aşamada ilk etabı, Ukraynalı faşist odakların önderliğindeki Batı emperyalizminin yandaşı güçlerin kazandığını söyleyebiliriz.
Ancak Kiev’i ele geçiren Batılı güçlerin iş birlikçileri, daha hükümeti kurmadan; Ukrayna’nın güney ve doğusundaki kentlerden Kiev’i tanımayan açıklamalar da yapılmaya başlandı.
Rusya ise bir yandan Ukrayna’da yeni kurulacak Hükümeti ekonomik bakımdan sıkıştıracak uyarılar yaparken öte yandan da Ukrayna sınırında son 20 yılın en büyük askeri tatbikatını yapıyor. Ancak önümüzdeki süreci belirleyen hesaplaşma merkezinin Kırım olacağı anlaşılıyor. Çünkü Kırım, nüfus bileşimi ve Rusya’nın ekonomik ve ticari ilişkileri yanı sıra Rusya için stratejik önemi olan “Karadeniz Filosu”nun da üssü durumunda.
Bu gelişmeler içinde Kırım’ın önemine işaret eden sıcak gelişmeleri şöyle sıralayabiliriz:
1- Bir grup silahlı kişi (Rus kökenli milisler), önce Kırım Parlamentosunu ve hükümet binalarını ve Simferopol Hava Limanını işgal ettiler. Bu milislerin, işgal ettikleri binalara Rusya bayrağı çektikleri belirtiliyor.
2- Kırım Parlamentosu, 25 Mayıs’ta bir referandumla Kırım’ın kendi kaderini tayin edeceğini belirten kararı aldı.
3- Rusya Kırım’da Rus asıllı nüfusa pasaport dağıtmaya başlayarak daha önce Güney Osetya’da uyguladığı “Vatandaşlarını korumak için müdahale etme” hakkı doğuran ve başarı kazanan taktiği hayata geçirmeye yöneldi.
Bu gelişmeler dikkate alındığında Ukrayna’nın bir “iç savaşa” en azından hızla “bölünmeye” gittiğini söyleyebiliriz. Çünkü gelişmeler, Ukrayna’da mücadelenin sona geldiğini değil ama daha sert yöntemlerin devreye sokulacağı yeni bir sürece evrildiğini göstermektedir. Bu ise, faşistlerin ve arkalarındaki Batılı güçlerin “Kiev Zaferi”nin bir “Pyrus Zaferi”ne dönüşmeye başlaması demektir.
Bütün bu gelişmeler içinde önceki güne kadar Türkiye’nin Hükümeti Ukrayna’daki gelişmeler karşısında pek bir ses çıkarmadı. Belki de “içerdeki gaileler” nedeniyle çıkaramadı. Ancak önceki gün Dışişleri Bakanı Davutoğlu, bir yandan Ukrayna’da “tarafları itidalli olmaya” çağırırken öte yandan “Kırım’ın Türkiye açısından önemine” vurgu yaptı; “Kırım, Türkiye açısından hem Ukrayna’nın Türkiye’ye açılan bir kapısı olarak önemlidir hem de oradaki Kırım Tatarı soydaşlarımızın ve Türkiye’nin oradaki kültürel mirası açısından önemlidir” (*) diyerek duruma “müdahil” oldu! Nitekim birkaç günden beri basındaki goygoycu takımını, Davutoğlu’nun “Tatar soydaşlar” söylemi kesmemiş olmalı ki, “Kırım Türkleri” diyerek, içeride “kamuoyu” oluşturmaya başladılar.
Bir yanıyla bakıldığında Davutoğlu’nun açıklaması “gayet makul” görülebilir. Ancak, Türkiye’nin yeni Osmanlıcı dış politikası dikkate alındığında, Kırım’ı “ecdat yadigarı” bir bölge, bir İslam toprağı olarak görmesi, dolayısıyla Batılıların da kışkırtmasıyla Kırım’da bir Rus-Tatar çatışması kışkırtmasında taraf olması ihtimali de az değildir. Hele de böyle “yolsuzluk ve rüşvet kuşatılmışlığını” kırmak için milliyetçi ve dinci duyguları istismar ederek, ses kayıtlarını, fezlekeleri, suç dosyalarını gürültüye getirmek, gündem saptırmak için Hükümete çok cazip gelebilir.
Ancak bu yolların çıkmaz olduğunu, böyle bir girişimin ancak Türkiye’yi Ortadoğu batağından sonra bir de Ukrayna’da maceraya sürükleyeceğini, bunun da ne Türkiye’nin ne de Kırım’ın her din ve milliyetten halklarının faydasının olmayacağını, sadece daha çok acılara yol açacağını şimdiden söylemeliyiz.
(*) Ne yazık ki bugüne kadar AKP Hükümeti, soy ve din, kültür yakınlığını; halkların kardeşleşmesi ve barışını güçlendirmenin bir dayanağı değil de bir çatışma, kışkırtma unsuru olarak kullandı.
Evrensel'i Takip Et