Yolsuzluklara karşı tek dayanak halk!

Reza Zarrab ve iki bakan oğlu da serbest bırakıldı. Böylece 17 Aralık’ta başlatılan büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun Adliye ayağı çökertilmiş oldu.
Başbakan Erdoğan, bu gelişmeden memnuniyetini belirtirken, kendi görüşünün de bu kişilerin serbest bırakılması yönünde olduğunu söyledi!
Başbakan bu tahliyeleri, “normal”, adli bir vakada bir “düzeltme” gibi ifade ediyor. Ama gerçek bu değil. Tersine seçim meydanlarının en önemli tartışma konusu ve Hükümetin, etrafındaki bir çevrenin gırtlağına kadar yolsuzluk ve rüşvete batmış olduğu tartışmasının en somut ayağı idi bu tutuklamalar.
Ne var ki rüşvet ve yolsuzluk sorunu Türkiye’de bir “adli vaka” değil. Tersine yolsuzluk ve rüşvet olaylarında ülkemizin ünü sınırları çoktan aşmış, AB ve ABD’de de, Türkiye ile ilişkilerde siyasi gündemin önemli konularından biri haline gelmiş bulunuyor. Nitekim ABD yönetiminin her yıl yayımladığı İnsan Hakları Raporu’nda, Türkiye ile ilgili bölümde başlıca konunun rüşvet yolsuzluk olduğu da ortaya çıktı. Bu raporda yolsuzluk ve rüşvetin bir “insan hakkı ihlali” olduğuna dikkat çekilirken, Türkiye’deki yolsuzluk ve rüşvet vakalarının 17 Aralık’tan sonra bir “skandala dönüştüğü” dile getiriliyor.
Seçim meydanlarının başlıca konusu da AKP Hükümetinin gırtlağına kadar rüşvet ve yolsuzluk çirkefinin içine battığıdır.
Hükümet ve Başbakan ellerindeki onca imkana karşın ortaya atılan belge ve iddialara yüksek perdeden ve medya gücüyle birçok ağızdan, “montaj, kara çalma, iftira, dublaj, yalan…” deme ötesinde hiç bir yalanlayıcı kanıt gösterebilmiş değil. Tersine “ABD’de iki laboratuvardan alındı” dedikleri “raporların” da gerçekte olmadığı da ortaya çıktı. Dahası Hükümet böyle bir konuda raporlar gündeme geldiğinde ilk akla gelecek kurum olan TÜBİTAK’ta operasyona girişerek, dolaylı yoldan İnternet’e düşen Tayyip ve Bilal Erdoğan ses kayıtlarının gerçek olduğunu itiraf etmiş de olmaktadır. Tabii Hükümet, “montaj” dediği kayıtları “çürütmek” için örneğin kendi denetimindeki Türkiye İletişim Başkanlığından(TİB) “gerçek kayıtları” istemeye de yanaşmıyor.
Kısacası bütün bu gerçekler karşısında Başbakan ve yakın çevresinin, İnternet’e düşen ses kayıtlarındaki iddiaların gerçek olup olmadığını değil ama bu kayıtların İnternet’e düşmesinin ahlaki ve hukuki yanını öne çıkararak, “Başbakanı dinlemek alçaklıktır, hainliktir!”, “Bunlar casusluk yapıyorlar!”… gürültüsü arkasında rüşvet ve yolsuzlukların üstünü örtmeyi amaçladığı anlaşılmaktadır.
Bu tartışmaların geldiği aşamada “casusluk”, “yabancı devletlerle iş birliği içinde komplo”, “hainlikler” ve “alçaklıklar”a dair ise Başbakan “Elimizde belgeler var bunları yakında açıklayacağız” diyerek “Gerçeklerin üstünün örtülmesini” zamanın unutturucu gücüne havale ediyor. Dahası Gezi direnişinden beri Başbakan ve yandaş basını, hep “Belgelerimiz var yakında açıklayacağız” diyor ama ne Kabataş’taki “Başörtülü kadına taciz” ne de Dolmabahçe Camii’nde “içki içilmesi” yalanlarının belgelerini ortaya koyamadılar. Ama bu iddiaların tersini gösteren belgeler ve tanıklıklar çıktı ortaya.
Şimdi de Başbakan, iki aydan beri, kendisini eleştirenleri ve suçlayanları, giderek dozunu artırarak, “İftiracılar, kara çalıcılar, montajcılar, dublajcılar, casuslar, alçaklar, yalancılar…” diye suçluyor. Sonra da “Elimizde bütün bunların belgeleri var. Yakında açıklayacağız” diyor.
Şimdi gelinen yerde 17 Aralık soruşturmasının başlıca faillerinin serbest bırakılma gerekçeleri adeta bir beraat kararı gibidir. Yine İstanbul Başsavcılığının 17 Aralık soruşturmasının bütün “Yasal dinleme ve izleme belgelerinin imha edilmesine” ilişkin talimatı, HSYK’deki yeni düzenlemelerle de birleştiğinde, Hükümetin ve Başbakanın rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarını kapatmaya kararlı olduğu apaçık görülmektedir.
Bütün bu gelişmeler dikkate alındığında, yolsuzluk ve rüşvete karşı mücadelenin, kendi başına bir mücadele olmadığı tersine demokratik Türkiye mücadelesinin bir parçası olduğu ve AKP Hükümetinin gücü kırıldığı ölçüde bu davaların ilerleyebileceği şimdi daha iyi görülür hale gelmiştir.
Seçim süreci bu açıdan yolsuzluk ve rüşvet faillerini ve bunlara yol veren siyasetin teşhiri bakımından son derece önemlidir. Ama bunun da ötesinde halk yığınlarının aydınlatılması ve demokrasi mücadelesi mevziine çekilmesiyle birleşen bir seçim çalışması belirleyici önemde olacaktır. Bütün diğer seçenekler ancak halk seçeneği öne çıktığı ölçüde işlevsel olabilecektir. 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamu işçisi hedefte

Kamu işçisi hedefte

Ücretleri baskılayan Erdoğan-Şimşek programının yeni hedefi toplu sözleşme sürecine giren 600 bin kamu işçisi. Sendikal bürokrasi eliyle işçiden kaçırılan sözleşme taslağı, iktidar medyasına sızdırıldı. “Taleplerimizi karşılamıyor” diyen işçiler öfkeli. Ekonomide, iç ve dış politikada sıkışan Saray iktidarı, toplumu yönetebilmek için yasaklara, gözaltılara ve tutuklamalarla sarılıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et