Barışın güzelliği anlatılamazdı
Fotoğraf: Envato
Troya savaşından sonra ülkesine dönerken gemilerini ve yoldaşlarını yitiren kral Odisseus; savaş nedir bilmeyen Fayaklar halkının ülkesine sığındı.O ülkeni iyi yürekli kralı, kraliçesi, kızları Nausika ve yöneticilerine, başından geçenleri, dinlene dinlene anlatıyordu...
Bu yolculuk sırasında arkadaşlarıyla birlikte, Güneş’in sığır-koyun sürülerinin yaşadığı bir adada mola vermek zorunda kalmışlardı...Ne var ki bu adada, Güneş’in sığırlarına dokunmamaları gerekiyordu!..”
***
“Bütün uyarılarıma karşın” diye anlatıyordu yorgun Odisseus, “benim bir sürelik yokluğumu fırsat bilip adamlarım birkaç sığırı kesip yemeye başlamışlar...”
GÜNEŞ DÜNYAMIZDAN AYRILACAKMIŞ!..
Bunu duyan Güneş Tanrısı da doğruca Baştanrı Zeus’a gidip; “Topraktaki tohumları bile ben uyarıp çatlatıyor, onları filizlendiriyorum. Ama artık bundan böyle Yeraltı Ölüler Ülkesi’ne gidip orayı aydınlatacağım... Oradaki ölüleri yaşama döndüreceğim yeniden... Ama onların yerine de sizleri karanlıklar içinde bırakacağım!’diye savurup gürlemiş... İşte Baştanrı Zeus da bunun üzerine bizim gemimizi yoldaşlarımla birlikte batırmaya söz vermiş. Ben bütün bunları adasına sığındığım tanrıça Kalipso’dan duydum. Neyse o da beni adasında alıkoymaya kalkmıştı ya!.. Ölümsüz olmasına karşın tek başına olduğu için ürettiklerini bölüşme şansı yokmuş; o yüzden de çok mutsuzmuş!.. Zaten el ele verip bütünleşemeyen bütün tanrıların ve insanların mutsuzluğuna şaşırmıyorum artık... Neyse, ben tanrıça Kalipso’yu daha önce anlatmıştım.”
GÜZEL NAUSİKAA, ODİSSEUS’A VURULDU!
Prenses güzel Nausikaa, gülümseyerek ve hayranlıkla bir süre gizlice baktı Odisseus’a... Babası Kral Alkinos da bu kaçamak bakışlardan kızının Odisseus’a delidivane vurulduğunu ürpererek sezinledi...
Oddisseus bu iyi yürekli Fayaklar halkının yöneticilerine başından geçenleri biraz daha anlattıktan sonra aniden sustu... Kral Alkinoos, eşi soylu kraliçe Arete, kızı Nausikaa ve öteki yöneticiler de öylece sessiz kaldılar. Üstelik çoluğunu-çocuğunu ve halkını bırakıp Troya savaşlarına katılan bunca akıllı bir adamın, savaş denen o ürkünç yıkımlar-kırımlar konusunda söyleyecek çok şeyleri olmalıydı... Çünkü savaş denen o o ürkünç kırımları kendileri hiç yaşamadıkları için onun ne menem birşey olduğunu bilmiyorlardı. İşte böyle ülkelerine yolu düşen yabancılardan, yarım yamalak dinledikleriyle bu olaya bir anlam vermeye çalışıyorlardı... Ama en anlamadıkları şey de, insanın insanı kırması için ürkünç aygıtlar üretmesiydi... Çünkü kendilerinin demirci işliklerinde hiçbir zaman insan öldürme amaçlı öyle aygıtlar üretmemişlerdi. Ürettikleri her aygıt, insanın daha mutlu yaşamasına yardımcı olacak üretim amaçlı aygıtlardı... Hele hele altın, köle olacak kadın-erkek devşirmek için halkları birbirine kırdıran yöneticileri hiç mi hiç anlamıyorlardı!..
Gerçekten de Fayaklar denen bu halk; ürettiklerini sırf kendileri için değil, kardeşleri olarak benimsedikleri bütün hemcinsleriyle de bölüşmek için üretiyorlardı... Tarlalarında ekip biçtikleri tahıl, topladıkları meyveler, denizlerden tuttukları balık cinsi nimetler, hep kardeşçe bölüşüm amaçlıydı...İşte ülkelerine sığınan ve yediği savaş vurgunuyla yaralı ve yorgun Odisseus’un acı deneyimlerinden çıkardığı dersleri, onlar kulaklarıyla duymak istiyorlardı... Savaş sonunda devşirilen insanların bir mal gibi alınıp satılması, kısacası insanın insana köle olması ne menem şeydi?... Bu masal mı, yoksa bir gerçek miydi, bunları bilmek istiyorlardı...
KONUĞUMUZU ARMAĞANLA UĞURLAYACAĞIZ...
Ne var ki yorgun yabancı Odisseus, suskunluğunu sürdürünce kral Alkinoos; “Madem bütün acıların sonunda evime ulaşabildin, bundan böyle de evine, halkına rahatça ulaşırsın, sevgili Odisseus... Bugüne dek çektiğin çileler de artık yetsin!” deyip sessizliği bozdu...
Sonra da halkın temsilcilerine dönüp; ”Halkımızın birikimlerinden birazını sevgili konuğumuza sunmak istiyoruz. Bu armağanları sandıklara yerleştirdik... Gene konuğumuzu halkına sağ-salim kavuşturacak tam donanımlı bir gemi ve usta kürekçileri de hazır ettik... Yarın sabah da halkımızı meydanda toplayalım... Konuğumuza daha armağan olarak sunmak istedikleri olup olmadığını soralım onlara...”
Kral Alkinoos’un bu sözlerini halkın temsilcileri uzun uzun alkışladı...
İNSANLAŞMIŞ İNSANLARI ANLATMAK ÇOK ZORDU!
Ertesi sabah erkenden uyanan gül parmaklı şafak tanrıçası Eos, denizleri, karaları ve de gökyüzünü cömertçe yeşile, maviye ve sarıya boyarken, yorgun Odisseus birden uyandı. Çok geçmeden Fayaklar halkı da Odisseus’u o gün akşam alıp götürecek gemiye yakın meydanda toplanmaya başladı... Kral Alkinoos, karısı kraliçe Arete, ve güzel kızları Nausikaa da oradaydı... Bütün gün şölenler düzenlendi Odisseus onuruna. Odisseus, günbatımına doğru kendisine bunca yakınlık gösteren halka veda etmek üzere bir masanın üstüne çıktı. Yaşayıp gördüğü bunca inanılmaz güzelliklere söyleyecek bir söz bulamıyordu...İnsanlaşmış insanların büyüklüğünü anlatabilmek ne zordu!..
- Çocuğun kalemi 07 Nisan 2024 03:56
- Gagasındaki bir şiirle 31 Mart 2024 04:00
- Çeker gider yıldızlar 21 Ocak 2024 05:30
- Macar Ozan Illyes’ten bir şiir 29 Ekim 2023 03:08
- Bülbülün olsun şiir 03 Eylül 2023 03:30
- Adonis tıklatır camları 09 Temmuz 2023 03:34
- Kuşlar ve Mozart 21 Mayıs 2023 04:00
- Boyadığımız gökyüzü 12 Mart 2023 03:40
- Bunca güzel olmazdı 15 Ocak 2023 03:04
- Her sabah boyar dünyamızı 27 Kasım 2022 03:21
- Köpek ve hırsız 09 Ekim 2022 03:30
- Kurt ve turna 07 Ağustos 2022 02:55