Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
Reklamları Kapat
DİĞER YAZILARI

Merkez kapitalist ülkelerde fon muslukları kısılıp da geç kapitalist ülkelere (gelişmekte olanlar ve kırılgan beşli/sekizli) akan kısa vadeli sermaye girişi (sıcak para) azaldıkça bu ülkelerin birbirleriyle yarışı da kızışıyor. Ardı ardına faiz artırımına giden ülkelere dün Rusya’da eklendi.
Faiz lobisi değil ama faiz rallisi var gerçekten.  
İster gelişmekte olan ülkeler, ister kırılgan beşli/sekizli deyin bu ülkelerin büyük çoğunluğunda faiz artırımı yaşanıyor. Bu durum söz konusu ülkeleri dünden daha fazla kırılgan hale getiriyor.
Ancak, konuyu sadece faiz artırımından ve dolayısıyla bahsi geçen ülke ekonomilerinin kırılganlıklarının artmasına bağlamak eksik bir yorum olur.
Kapitalizm heveslisi ülkeler bugün sadece yüksek faizlerle değil aynı zamanda; düşen büyüme hızları, artan işsizlik, yükselen enflasyon tehlikeleriyle de karşılaşıyor.
Bu ülkelerin birçoğu irili ufaklı “siyasi kriz”lerle de uğraşıyor.
***
Dün açıklanan TÜFE ve Yİ-ÜFE’deki hızlı yukarı yönlü çıkış, geçen hafta açıklanan dış ticaret verileriyle görünür olan ticari daralma, üretimde ortaya çıkan yavaşlama, işsizlik oranlarında beklenen artış Türkiye açısından henüz “en kötü”nün görülmediğini ve son iki ayda ekonomide yaşananların sadece “öncü” göstergeler olduğunu anlatıyor.
***
Kapitalist ülkelerde, ekonomik kriz dönemlerinin kazananları –aksi bir sınıf hareketi olmadıkça- büyük sermaye grupları oluyor. Dolayısıyla kriz “büyükler” için fırsatlar sunuyor. Ayakkabı kutularıyla başlayıp tapelerle devam eden paralel-yolsuzluk tartışmaları, yerel seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimi ve ardından genel seçimleri düşündüğümüzde Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri için gelecek iki yılın belirsizlikleri artırdığı, işsizliğin yükseldiği, enflasyonun ve hayat pahalılığının yükseldiği bir görünüm sunacağı ortada.
İşçi sınıfnının organik örgütü sendikalar ise adeta bir kriz çanının birileri tarafından çalınmasını bekler gibi süreci şiddetli bir sukun içinde geçiriyor.
DİSK’in son dönem taşeronlaştırmaya karşı düzenlediği çeşitli basın açıklamalarını ve cılız Türk-İş mitingini bir yana koyarsak sendikaların topyekûn kriz halinde olduklarını söylemek abartı olmaz.
Ekonomik kriz dönemlerinde sınıfın da örgütlenme düzeyi ve mücadele dinamikleri açısından krizde olması, büyük sermaye gruplarının krizi fırsata çevirmelerini de olanaklı kılıyor.
Bunlar (tapeler, yolsuzluklar, paralel yapı, sendikaların durumu) aslında herkesin, hepimizin bildiği şeyler. Değiştirmek güç. Güç ama zorunlu. Güçlüğün en önemli belirleyeni burjuva muhalefetinin gerçekte mevcut işleyişle sorunu olmaması nedeniyle sentetik bir harekete dönüşmüş olmasıdır. AKP’nin yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar konusundaki üstün başarısı (!) herkese dudak uçuklatıyor evet ama bu sorun miting alanlarında laf sokarak ya da nalıncı keseri gibi her durumdan kendine oy biçmeye çalışmakla değişmez.
***
Süreç pratik sorunun pratik mücadeleyle çözülebileceğini gösteriyor. Somut talepler etrafında biraraya gelen, sendikal bürokrasiyle hesaplaşmaktan çekinmeyen, mahalle komitelerine aktif olarak katılıp yaşam alanlarına sahip çıkan, belediyelerden başlayarak her türden yolsuzluğu anında teşhir eden, somut ekonomik, sosyal ve siyasal talepler etrafında birleşen bir sınıf ve sınıf bileşenleri bu danışıklı dövüşü bitirebilir.
Bunun olanakları, düne göre bugün çok daha fazladır.

Evrensel'i Takip Et