Uzun sürecek bir ‘dış kriz’ ve iç politika
Fotoğraf: Envato
Son bir haftadan beri bizim gazete ve TV’lerin haber programlarındaki haberlerin veriliş tarzına ve yorumlara bakılırsa Rusya, Ukrayna’yı, özellikle de “soydaşlarımızın yaşadığı” Kırım’ı, işgal etti edecek! Öyle ki iş, Rusya’nın “Ukrayna ordusuna teslim olması için sabah 5.00’e kadar süre tanıdı!” demesine kadar getirildi!
Ama böyle bir şey olmadı. Piyasalardaki “savaş” spekülasyonları bile bir gün sürebildi!
Bu haberler yalanlanması, çarpıtıldığının ortaya çıkması ya da abartılı olduğunun anlaşılması bile medyanın “savaş beklentisini” kırmıyor. Nitekim, Rusya’nın Ukrayna sınırında yaptığı tatbikata son vermesi ve askerine “üslerine dön” emri verilmesine karşın “sertlik ve savaş severlik”te bir azalma olmadı. Bu sefer de Akdeniz’den Karadeniz’e dönen iki Rusya ve iki Ukrayna savaş gemisinin, peşine Amerikan 6. filosunun bazı gemilerinin de Karadeniz’e çıkacağı haberleri (sanki Montrö Anlaşması yokmuş gibi) eklenerek, sanki bu gemilerin bir savaş için Karadeniz’de toplandığı havası oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Medyadaki “kriz ve savaş severlik” AKP Hükümetinin “soydaş severliği” ile birleşmeye doğru gidiyor. Nitekim Hükümetin, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun önderliğinde Ukrayna’daki krizi “Kırım krizi”ne indirgeyip şimdilik, en azından iç politika malzemesine dönüştürmeye başladığına tanık oluyoruz.
Davutoğlu’nun kendisine has hamaset ve Osmanlıcı tarih anlayışıyla süsleyip cilaladığı dış politika argümanları Kırım’daki kriz üstünden yeniden önümüze konmaktadır.
Davutoğlu’nun açıklamalarından açıkça anlaşılmaktadır ki; Hükümet, Kırım’a Suriye’dekine benzer bir müdahale yapmayacağına göre, Kırım’daki “Müslüman soydaşları” içeride propaganda malzemesi olarak kullanmaya hazırlanmaktadır.
Evet, Ukrayna’da batılı emperyalistler “Kiev ayaklanması”yla, Rusya’ya bir yumruk attı. Rusya’nın karşı hamlesi, Kırım’ın fiilen Ukrayna’dan ayrılması anlamına gelecek adımlar atarak, bir yandan Ukrayna hükümetine karşı öte yandan da Batılı güçlere karşı hamleleri olduğunu gösterdi. Ancak ne Rusya’nın Ukrayna’yı askeri olarak işgal etme ya da bugünden yarına Ukrayna’nın doğu ve batı Ukrayna olarak bölünmesi beklenemez. Tersine gelişmeler, tarafların bu karşılıklı hamlelerden sonra herkesin hesaplarını yeniden yapacağı, kozların karşılıklı oynanacağı bir sürece evrildiğini söyleyebiliriz.
Bu krizde Batılıların kozu, kendi yandaşları bir hükümeti iş başına getirmenin yanı sıra Rusya’nın ekonomik ve diplomatik handikaplarını kullanarak Rusya’yı zorlamak olacaktır. Ama Rusya’nın da elinde önemli, hatta Batılıların elindeki kozlardan da önemli kozları vardır. Bunların başında da Ukrayna’nın bütününde halk ve ordusu içindeki Rusya etkisi (kültürel, sosyal, askeri teknik, gelenek vb.) ve yanı sıra Batı ve Güney eyaletlerinde Rus kökenli nüfusun büyük bir yekun tutmasıdır. Dahası Ukrayna ekonomik olarak da Rusya’ya son derece önemli bağlara bağlıdır. Öyle ki Ukrayna’nın sert geçen kışlarında ısınması bile Rusya ile iyi geçinmesine bağlıdır. Rusya’nın Ukrayna’da Batılı ülkelerle girdiği kol bükme mücadelesindeki diğer önemli kozu ise Kırım’daki askeri üsleridir. Dolayısıyla Rusya Ukrayna’ya asker göndermeden de orada çok önemli bir askeri güce sahiptir.
Elbette Ukrayna üstünden; tatbikatlar, BM, NATO, ABD, AB, Almanya ve öteki Batılı ülkeler ya da Rusya’dan tehditkar ve provokatif açıklamalar yapılacak, gösterişli kimi toplantılar, diplomatik girişimler yapılacaktır. Ama şunu söyleyebiliriz ki, Ukrayna taraflardan birinin kapıp kaçacağı bir ülke değildir. Tersine Ukrayna Batı ile Rusya’nın Suriye, Venezuela gibi dünya hegemonyası mücadelesinde sıcak,”kol bükme” alanlarından birisidir. Rusya’ya sınır olması bakımından da ekonomik, siyasi ve askeri bakımdan stratejik öneme sahiptir. Dolayısıyla Ukrayna krizi, zaman zaman alevlenen, çatışma unsurlarının büyüdüğü, zaman zaman yatışmış taraflardan birinin artık iddiasını kaybetmiş gibi görünebileceği bir krizdir. Ama dünyada ciddi bir altüst oluş dönemine girmeden sıcak savaşla çözülecek bir sorun değildir.
Bugün doğru olan Ukrayna halkının elbette kendi kaderini tayin hakkını savunmak, ama AKP Hükümetinin sorunu milliyetçilik, şovenizm ve dini duyguların istismar edilmesi, yeni Osmanlıcı hayalleri canlandırması, halkın dikkatini rüşvet ve yolsuzluktan “soydaşlara” çekmesi, sorunu bir iç politika malzemesi yapmasını da teşhir etmek olacaktır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00