Kürt kadının sessiz devrimi: Eş başkanlık

Türkiye çok önemli bir seçimler sathı mahallinin en kritik, ilk aşaması olan yerel yönetimler  seçimlerine doğru hızla ilerlerken, cemaat ve siyasi iktidar kavgası da aynı hızla devam etmektedir. Kavga öyle bir boyutta seyrediyor ki, düne kadar iktidarı paylaşan bu iki kesim neredeyse kanlı bıçaklı bir kasetler, ses kayıtları, para dolu kutular, kasalar savaşını yürütmektedirler. Siyasi iktidar 12 yıldır iktidarda değilmiş de cemaatin icraatlarını sanki 17 Aralık günü bir vahiyle öğrenmiş gibi davranıyor. ‘Cemaat yargı, emniyet, eğitim ve üniversiteler başta olmak üzere tüm kamu kurumlarını ele geçirdi, paralel  bir yapı oluşturdu’ diye basıyor yaygarayı. ‘Evlerden makbuzsuz para topluyorlar’ diye bas bas bağırıyor. Bunların gerçek olduğunu tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları gibi dünya da ayan beyan biliyor. Ancak siyasi iktidarın kendisine dokununca bunları yeni öğrenmiş gibi davranması aklımızla alay etmesi bir yana artık komik durmaktadır.
Cemaat-iktidar kavgası tüm hızıyla devam ederken ve Türkiye, çok ciddi bir siyasi bunalımdan geçerken dünyayı kıskandırırcasına Kürt siyaseti üzerinden bir kadın devrimine tanıklık ediyor. Kürt siyasetinin tüm kurumlarında ‘eş başkanlık’ sistemini geliştirmesi ve uygulamasını hiç küçümsemeden bir kadın devrimi olarak nitelemek mümkündür. Bunun Kürt siyasi hareketinin dünya siyasi literatürüne kazandırdığı son derece önemli bir model olduğunu kabul etmek gerekir. Kürt siyasi hareketi ve kadınları bunun bedelini çok ağır ödeyerek deyim yerindeyse elleriyle, tırnaklarıyla kazıyarak bu günlere getirdiler. Hiçbir şekilde bunun küçümsenmesine izin verilmemelidir. Daha düne kadar kapıdan dışarı çıkması olay olan, şairin deyimiyle ‘soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen kadınlarımız’ evlerinin yönetimine katılmakla kalmadılar bugün köylerimizi, kasabalarımızı ve kentlerimizi yönetmeye, yönetimlerine ortak olmaya başladılar. Düne kadar bir siyasi partinin bir kadını yönetime aday göstermesi tüm diğer gerekliklerin ötesinde negatif bir algıyken bugün Kürdistan’ın en ücra köşesinde bir kadının adaylığı pozitif bir algıya neden olabilmektedir.
Tüm bu gelişmelere rağmen düne kadar, kadının yönetimdeki payının artırılması için çaba yürüten Türkiye kadın örgütlerinin bu gelişmeleri görmezden gelmelerini anlamak mümkün değildir. Yerel yönetimlerde bugün BDP-HDP’nin belediyelerde kadının ya başkan ya da eş başkan olarak bir mutlak temsiliyetini sağlaması dünya siyaset tarihinde bir ilktir. Yine belediye meclislerinde ve il genel meclislerinde cinsiyet kotası uygulaması, farklı dini ve etnik grupların, engellilerin ve daha birçok farklı kesimin temsiliyetinin gözetilmesi hiç değersizleştirilmeden bir devrim olarak kabul edilmelidir. Türkiye kadın kurumlarının bu örneği çeşitli eylem ve etkinliklerle baskı oluşturarak diğer siyasi partilerde hayata geçirmek için çaba göstermesi gerekir. Tüm yükü Kürt kadınına terk etmemelidirler. Haksızlık etmek istemem ama geçmiş yıllarda olduğu gibi bir çaba içinde olmadıklarını izliyorum. Umarım ben yanılıyorumdur. Çünkü görev sadece eş başkanlık sisteminin fiilen hayata geçirilmesinin de ötesinde bunun yasal alt yapısının hazırlanması ve görev alanlarının erkekle eşit olacak şekilde tanımlanması gerekmektedir. Bugünkü uygulamada yetki ve sorumluluk fiilen başkandadır. Bu yetki ve sorumluğun başkan ve eş başkana paylaştırılmasının acilen düzenlenmesi için Kürt kadınları yanında Türkiye kadın örgütlerinin de sorumluluk almaları gerekir.
Kadının sadece yılda bir gün hatırlanması ve sorunlarının o güne sıkıştırılarak gündeme getirilmesi yetmez. Kadının eve kapatılmasının dayatıldığı bir dönemde kadınlarımızın hayatın tüm alanlarında kendilerini var eden bu devrimi alkışlamak, sahiplenmek önemlidir. Yarından sonra 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü. Bu vesileyle tüm dünya emekçi kadınlarımızın gününü kutluyor, kadınlarımızın elleriyle yarattıkları bu sessiz devrim önünde saygıyla eğiliyorum.

Evrensel'i Takip Et