08 Mart 2014 00:15

Sevgili, seninle ben

Sevgili, seninle ben

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçti gitse de arkasından da olsa birkaç söz söylemesem olmaz. Hem yenisi de hızla geliyor nasıl olsa. Onun için geçmişine de geleceğine de ağzımı bir güzel açacağım. Dünya Kadınlar Günü’nde bile olsa.
Bağımsızlık türküsü söylerken her geçen gün daha bir bağlandığımız; koşut yapının bir ayağını konuşlandırdığımız; bağımsızlığımızın ipini eline verdiğimiz Amerika’ dan alıntılanan sevgililer günü’ ne açacağım ağzımı. Yıllardır çok çektiğimiz okyanus ötesinden zorla yaşamımıza sokulmuş değişik bir sevgi (!) gösterisi bu. Ora insanından birinin sevdiği birisi için kart göndererek başlattığı; ama özellikle bizim ülkemizde olağanüstü bir tüketim çılgınlığına dönüşen gün.
Kadınlar için üretilmiş pozitif ayrımcılık sözünün ülkemizde yanlış uygulanan bir örneği. Her gün birkaç sevgilinin(!) öldürüldüğü; daha çoğunun sakat bırakıldığı; pek çoğunun da dövülüp sokağa atıldığı bir ülkede hiçbir şey olmamış gibi kadının üzerine kondurulmuş bir gün bu. Çünkü sevgili deyince salt kadın var sözcüğün içinde. Erkekten sevgili olmazmışcasına. Konuya ilişkin yapılan sorgular, sorgulamalar hep erkekler üzerinden kadınlara yönelik. “Sevgilinize ne alacaksınız?” ya da “..aldınız?”  türü soruların yanıtları istenir toplumun egemeni(!) erkekten. Sevgilisi de evliyse karısı, evsizse kız arkadaşıdır. Başka birisi yoktur, olamazdır, olmamalıdır.
Kadının sevgilisi yoktur.  Bir başka olamazdır da budur aslında. O kazanılmış ya da edinilmiş sevgilinin ta kendisidir, bir sevgilisinin olması söz konusu bile değildir. Gelenek, görenek ve de gideneklerimiz buna izin vermezdir. Kadın sevgili olur; ama sevgilisi olabilmezdir. Ya erkeğinin sevgilisidir ya da toprağın gübresi. Erkekler de olsa olsa tacizci, tecavüzcü, can alıcı olur. Sevgili hiç çıkmaz onlardan. Bu durum ve koşullar içinde kadına yapıştırılan ayrımcılığın pek de olumlu, yani pozitif olduğu söylenemez. Çünkü kadın sevgiliden çok bir metres gibi, bir hss (okunuşu hasese, açılımı hafta sonu sevgilisi) gibi değerlendirilmektedir ki bu üzücü ve utanç verici bir durumdur. Tam da gelişmekte olduğu söylenen; ama inadına gelişemeyen ülke olgusudur. Daha üzücü olan ise kadınların bu tür bir sevgili olmalarından rahatsızlık duymamaları ve başkaldırmamalarıdır.
Erkeklere yasaklanmış ayaktopu karşılaşmalarında kadınların çocuklarıyla birlikte izleyici yerine konulmaları gibi bir şeydir kadının böyle bir günde sevgili yapılması. Kuşkusuz bu da bir ayrımcılıktır; ama öyle pozitif sözcüğü ile süslendirilmiş bir ayrımcılık değildir. Kimi kadınlar bir şeyin yerine konulduklarının ayrımına varmalıdırlar. Bu ayrımcılığın yaratıcısı erkekler midir, yoksa erkekleri bu havaya sokan kadınlar mıdır tartışmasına girmeden el birliği ile bu utanç, bu ayıp giderilmelidir; ama çocukluğumuzdaki gibi ayıp sözcüğünün önüne bir k koyarak değil.
Hiç kuşku yok ki bu günün asıl kazananları sevgiyi pazarlayan üreticiler ve satıcılardır, alanlar değil. Eğer gerçekten varsa, onu bir başka yüreğe aktarmak bir günle olacak iş değildir. Bir ömürlük işi bir günle sınırlandırmak insanı sevgisizleştirmektir, eylemsizleştirmektir.
Bakınız yeşil alanlarda uçuşan sarı kanaryanın yandaşlarının sevgisine. Özel, tüzel, genel demeden her gün başkanlarının arkasından coşkuyla, sevgiyle yürüyorlar. Kimilerinin ülkenin baş yöneticisini kutsaması gibi onlar da kutsal başkanlarının arkasından yıldırım gibi gidiyorlar, ara sıra karşısına geçip “yeter” deseler de. Başkan da kimileri gibi ortama göre duruş sergiliyor ustaca. O paralelliği ustanın kendisi kurmamış gibi, çeteleşmeden söz etmesi gibi kutsal başkan da paralel yapıdan yakınmaya başladı birden bire ve Atatürkçü olduğu için bunların başına geldiğini söyledi.
Ortada suç yokken suçlu yaratılmıştır da suçlunun en yakınındaki ikinci adamın suça bulaşmaması, üstelik paralel yönetimin bir yanından önemli işler alması ilginçtir. Bu adamlar ülke ve kulüp içindeki paralel yapının neresindedirler ki suçlular ve güçlüler olarak yan yana iş görebilmektedirler. Hayyam’ın dediğini diyeyim de kim neye yorarsa yorsun:
 Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:
 İki başımız var, bir tek bedenimiz.
 Ne kadar dönersem döneyim çevrende:
 Er geç baş başa verecek değil miyiz?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa