Sadece Hevsel değil…
Diyarbakır’da Hevsel bahçelerindeki ağaç kıyımına karşı geçen hafta başlatılan direniş devam ediyor. Kürtlerin ‘Gezi direnişi’ olarak nitelenen eylemle ilgili AKP cephesinden yapılan açıklamalar tanıdık! Ağaç kesimini gerçekleştiren Dicle Üniversitesinin Rektörü Jale Saraç, ‘Ağaç kesiminin bu kadar tepki çekmesine anlam veremediklerini’ ve ‘haberlerin reyting için yapıldığını’ söylüyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ise konuyla ilgili açıklamasına Hevsel Bahçeleri’nin üniversite arazisi içindeki bölümünde yapılan kıyım için, kesilen ağaçların Hevsel Bahçeleri içinde yer almadığı sözleriyle başlıyor. Sonra Başbakan Erdoğan’a özenerek “Dikili ağaçlara zarar gelmesine biz de müsaade etmeyiz. Ağaç konusunda kimse bize bir ders veremez, biz ders veririz” diyor. Orman Müdürlüğünden on bin ağacın kesimi için izin alan bir rektör ve kesilen ağaçların Hevsel Bahçeleri içinde yer almadığını söyleyerek bu kıyımı doğrulayan ama ağaç konusunda Başbakanı gibi ders vermekten de geri durmayan bir bakan! Bir de AKP’nin silah tüccarı ‘çözüm’cü Milletvekili Cuma İçten’i unutmamak lazım. Ne diyor İçten? Bu eylem “çözüm sürecine ve AKP iktidarına karşı bir provokasyon”muş!
Hevsel direnişiyle ilgili asıl dikkat çeken açıklama BDP’li Vekil Altan Tan’dan geldi. Tan, partisi BDP ve Demokratik Toplum Kongresinin (DTK) halkı yanılttığını söylüyor. Hani o ‘Suzan Suzi’ türküsünden bildiğimiz Kırklar Dağı’nın yapılaşmaya açılmasına ve Dicle Nehri üzerindeki kum ocaklarına BDP’li belediyelerin ruhsat verdiğini söylüyor. Tan’ın geçen sene Başkanlık Divanı üyeliğinden istifa ettiği DTK’yle ilgili rahatsızlığını uygunsuz bir şekilde bu olay üzerinden gündeme getirmesi, başka bir tartışmanın konusu olduğu için geçiyoruz. Bununla birlikte Tan’ın BDP’li belediyelere yönelik eleştirisinde haklı olduğunu söylemek gerekiyor. Zaten BDP’nin Büyükşehir Eş Başkan Adayları Gülten Kışanak ve Fırat Anlı da yeni dönemde bu yanlışı düzelteceklerini ve Kırklar Dağı üzerindeki yapılaşmaya son vereceklerini söylüyorlar.
Altan Tan’ın açıklaması üzerine çok şey söylenebilir. Ancak Tan’ın asıl göremediği şey, meselenin Hevsel’den ibaret olmamasıdır. Yoksa bizce BDP’nin yanlışlarının eleştirilmesinde karşı çıkılacak bir taraf yoktur. Hevsel direnişi, bugün Kürdistan coğrafyasında doğanın ve tarihin yağmasına karşı bir sembol haline gelmiştir. AKP iktidarı, on bin yıllık tarihi olan Hasankeyf’te yapılan Ilısu Barajı ile tarihi, Munzur üzerinde yapılan barajlarla doğayı ve Şırnak-Hakkari hattında yapılan ‘güvenlik barajları’ ile Kürdistan’ın bütün ekolojik dengesini yok etmektedir. İşte Hevsel direnişi, ‘çözüm süreci’yle birlikte Kürdistan coğrafyasında hız verilmek istenen ranta ve talana karşı halkı mücadeleye çağıran bir uyarı fişeği olarak görülmelidir.
‘Çözüm süreci’ demişken devam edelim. AKP’lilerin her zora düştüklerine kendilerine kalkan yaptıkları ‘çözüm süreci’nin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen atılmış herhangi bir adım var mı? Ne Öcalan’la yapılan görüşmeler müzakereye çevrildi, ne KCK’li tutuklular bırakıldı, ne anayasal eşitlik ve ana dilinde eğitim yönünde düzenlemeler yapıldı. ‘Çözüm süreci’yle birlikte silahlar susar susmaz harekete geçen tek bir güç var. O da Kürdistan coğrafyasının yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yağmaya girişmek için dünden hazır olan sermaye! Öyle olmasaydı geçen sene açılışı yapılan Cinerlerin termik santralinin Cudi Dağı’nın eteklerinde ne işi var! Başta depremde yıkılan Van olmak üzere birçok kentteki TOKİ yağmasını da unutmamak lazım. Uzun lafın kısası, sermayenin ‘çözüm’den anladığı kaynakların ve emek gücünün talanıyla ‘Bölge’nin Çinleştirilmesi’nden başka bir şey değildi. Yani zorunlu göç mağduru Kürt yoksulları ucuz iş gücü olarak kullanılacak ve başta tekstil olmak üzere emek yoğun ve kirli teknoloji Bölge’ye taşınacak; bütün kaynaklar sınırsız olarak sermayenin hizmetine sunulacaktı.
Ne demiştik; mesele sadece Hevsel değil…Kürdistan’ın doğa ve tarihinin yağmasına, emek sömürüsüne karşı çıkmak…O yüzden Hevsel, sermayenin ‘çözüm planı’na halkın cevabıdır.
Evrensel'i Takip Et