Önce Lübnan, ardından İsrail’de toplantılar olunca yazmaya iki hafta ara vermek zorunda kaldım. Bir süre uzak kalıp dönünce, memleket halleri üzerime üzerime geliyor. Ne yazsam, nasıl yazsam bilemiyorum. Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün hemen öncesinde 19 yaşında bir kadının defalarca polise bildirdiği ve hiçbir önlem alınmayan kaygılarının gerçeğe dönüşmesini, erkek arkadaşı tarafından katledilmesini mi, yoksa aynı polisin 8 Mart eylemini terörize etmesini mi yazmalıyım karar veremiyorum.
Hatice Can’a daha fazla taşıyamadığı evlat acısını yaşatan, bir genci ölüme yazgılı kılan işkencelerin erbabı polisin izini sürmek, şimdilerde oradan oraya sürülen polislerin, yargıçların ve savcıların gölgesinde Sevgili Ali Çerkezoğlu ve Mücella Yapıcı’yı örgüt lideri olarak takdim eden yargının iç sıkıntılarına şöyle bir göz atmak, kendi iç sıkıntısıyla boğuşurken Mücella Yapıcı’nın ilaçsız, susuz bırakılmasını, soyulup da aranmasını işkenceden saymayı unutan yargının hallerine yazıklanmak da mümkün elbette…
Herkesin birbirini kayıt altına alıp, sakladıkları samanın zamanı geldikçe tutam tutam önümüze atıldığına mı yanmalıyız yoksa 1990’ların bebek katili diye önümüze koydukları hikayelerinin ardında kendi elceğizleriyle servis ettikleri katliamların mimarlarını cezaevlerinden devşiren telaşın dehşetine mi kapılmalıyız sorularını da yanıtlayamıyorum.
Bütün bu karmaşanın içinde bana CHP oylarını bölmemekten, kırk katırla kırk satır arası seçimlerden dem vuran dostlarımın anne babalarının Yassıada’da mahkeme destekçisi yığınlar arasındaki resimlerini gururla paylaşması ise beni fazlasıyla ürkütüyor. HDP’nin her gittiği seçim bölgesinde saldırıya uğramasında da bu gururun izlerini görüyorum. Bir mahkemede sallanan kadın donundan utanç duymayan, siyasetin bedelini ölümle ödetmekten çekinmeyen şiddetin bu kadar yakınımda olması bir çemberin içinde kıstırılmış olma duygusu yaratıyor. Çemberin o birbirine benzemezlerinin, hani o sonsuz Pi sayısına bölünenlerinin her birine eşit uzaklıktan bakakalıyorum orta yerde.
İsrail eğitiminde birlikte çalıştığımız, bir başka çemberin orta yerindeki sevgili dostumun bu gidişimde hediye ettiği Cezayir Günlükleri’ni okumaya başladım. Albert Camus’nün bu kitabı sanırım Türkçeye çevrilmemiş. Tamamının İngilizce çevirisi de, zaten pek yakınlarda yapılmış. Anlaşılan o ki, Camus de bir çemberin ortasında kısılıp kalmış, herkes Pi ile uğraşırken yazdıklarını görmezden gelmek en güvenli sığınak olmuş. Onun da kırk katırla kırk satır arasında kaldığı ve eğreti bir duvarın üzerindeki su terazisine benzediğini hepimiz biliyoruz. Biliyoruz diyorum da, bilmeyenler için küçük bir açıklama da gerekir belki. Albert Camus Fransız kökenli bir Cezayirlidir. Doğup büyüdüğü Cezayir’e meftun, şiddet karşıtı bir varoluşçudur. Fransa’nın Cezayir sömürge politikalarını her fırsatta eleştirdiği için sürülür, işsiz kalır ama Cezayir Ulusal Cephesinin şiddet eylemlerini de eleştirip birlikte yaşama hayalleri kurduğu için yakın dostu Sartre ile dahi arası bozulur. Cezayir Günlükleri de böylece bir sessizliğe gömülür. Eleştirmek için dahi sözü edilmez. Bu sessizlik ve yalnızlık bugünlerde bana çok iyi geldi. Kitapların onarıcı gücü beni her zaman mıknatıs gibi çeker, başka bir evrende arınıp hayata geri dönerim.
Lübnan’da Bahreynli insan hakları savunucularına omuz veren ve umudu tazeleyen dünyanın dört bir yanından insan hakları savunucusu dostlarla inatla yolumuzu çizdiğimiz hayatın içinde olmak paha biçilmez.
İsrail yolculuğunun ruhumuzu yıkayan, çemberi bir noktadan da olsa aralayan, İsrail Tabipler Birliğinin 2 yıllık sessizliğinin ardından tutup da İstanbul Protokolü başlıklı bir toplantı düzenlediği, İsrailli insan hakları savunucusu dostları ağırladığı ana, tanıklık edebilmek onur verici.
Çok farklı alanlardan kadınlarla birlikte Demokrasi Denetçileri Derneğinin 8 Mart ödülüne layık görülmek, incelikle düzenlenmiş bir törende farklılıklarımızla birlikte olabilmek umut dolduruyor içimi yeniden.
Çember kırılır, içinden çıkarız. Zamanı gelir, hayatı yeniden kurarız. Yaşadıkça, yaşatırsak…
10 Mart 2014
DİĞER YAZILARI
Yeniden Beyaz Yürüyüş
27 Şubat 2025
Sizin operasyonunuzun adı ne?
20 Şubat 2025
Tasfiye edilen bilim
13 Şubat 2025
Beyana saygı
30 Ocak 2025
Kolektif irade
23 Ocak 2025
Memoria
16 Ocak 2025
Hoş gelmedin yeni yıl, bizsiz olmaz!
2 Ocak 2025
Bir ödülün hikayesi
26 Aralık 2024
Hüsnü Öndül, insan hakları mücadelesine armağandı...
19 Aralık 2024
İnadına tanıklık
5 Aralık 2024
EVRENSEL'İNMANŞETİ
BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Evrensel'i Takip Et