Sovyetlersiz NATO!
Fotoğraf: Envato
Bugünden itibaren her hafta Evrensel gazetesi için dış politika yazısı yazacağım. Amacım “güç siyaseti” olarak bilinen yüksek siyaseti yorumlamaya çalışmak. Halka karşı sorumlu ve ona hesap veren bir dış politika ancak dünya siyasetinin halkın gündeminin bir parçası olmasıyla mümkündür. Bu köşede böyle bir tartışma gündemi oluşturabilmeyi umuyorum.
Ukrayna sorunuyla beraber tekrar gündemimize giren bir konuyla başlamak istiyorum: Soğuk Savaş sonrası transatlantik ittifakının işlevi. Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasından sonra ABD, dünya siyasetinde hedefinin ne olduğu sorusuyla başbaşa kaldı. ABD dünya siyasetinde tek süper güç haline geldi, ama bu konumunu nasıl koruyacaktı? Veya korumalı mıydı? Peki NATO açısından tartışma neydi?
Birinci Körfez Savaşı’nda Baba Bush’un Yeni Dünya Düzeni’ni ilan etmesini takiben NATO, 1991’de Roma Zirvesi’nde 1949’da belirlediği savunma stratejisini bıraktı ve kendi alanının dışına müdahale eden bir strateji tanımladı. “Alan-dışı” kavramı hem NATO hem de NATO’ya üye tüm devletlerin stratejik yönelimleri ve askeri yapılarının yeniden düzenlenmesini gerektiriyordu. 1993’te iktidara gelen Clinton yönetimi içinde NATO’nun geleceğine dair bir tartışma yürümekteydi. Yönetim içinde Savunma Bakanı Les Aspin ve Amerikan Genelkurmay Başkanı John Shalikashvili tarafından temsil edilen ve savunma, dış politika alanında önemli isimler ve düşünce kuruluşları tarafından desteklenen güvercin kanat, Rusya’yla ilişkileri germemek ve yavaşça Batı’ya entegre etmek için NATO’nun Soğuk Savaş dönemindeki yapısında kalmasını savunuyorlardı.
Zbigniew Brzezinski’nin fikir babalığını yaptığı şahin kanat ise Rusya’nın zayıflığından faydalanılıp derhal eski Sovyet etki alanındaki devletlerin NATO’ya üye yapılmasını öngörüyordu. Bu kanadın yönetim içindeki temsilcisi Ulusal Güvenlik Danışmanı Anthony Lake’ti. Amerikan Dışişleri Bakanı Warren Christopher başında olduğu bakanlık gibi iki grubun arasında kalmıştı. Sonunda Lake galip geldi ve Clinton 1994’te Prag’da Orta Avrupa liderleriyle bir toplantıda NATO genişlemesinden yana olduğunu açıkladı. Gerek Almanya’da Kohl gerekse Polonya’da Walesa ve Çek Cumhuriyeti’nde Havel’den gelen baskı Lake’in elini güçlendirmişti.
Clinton’ın Prag konuşmasından birkaç hafta sonra Les Aspin istifa etti ve yerini kendi görüşlerini paylaşan yardımcısı William Perry’ye bıraktı. Yönetim içindeki dengeyi değiştiren önemli bir gelişme eski Rusya İlişkileri sorumlusu, yeni Dışişleri Bakan Yardımcısı Strobe Talbott’ın güvercinlerden şahinlere geçmesi ve Richard Holbrooke’u NATO genişlemesini yürütecek Avrupa’yla İlişkiler Müsteşarlığına atamasıydı. Anılarında Hoolbrooke görevlerinin başında Bosna ve NATO genişlemesine ilişkin tutarlı politika geliştirmek olduğunu söylüyor. İkinci Clinton kabinesi bu stratejik yönelimi yansıtıyordu: Perry görevden alınıp, yerine Cumhuriyetçi şahin William Cohen, Christopher yerine ise Brzezinski’nin eski doktora öğrencisi Madeleine Albright atandı.
NATO genişlemesine ilişkin bu stratejik karar Clinton’dan sonraki yönetimlere miras kaldı. Planlar, bütçeler, öncelikler bu karara uygun oluşturuldu ve karar Bosna, Kosova, Afganistan, Libya gibi müdahalelerde uygulama alanı buldu. Ukrayna krizi bu stratejik kararın test edildiği önemli bir olaydır. 2 Mart’ta CNN International’da Fareed Zakaria’nın sorularını yanıtlayan Brzezinski ve Albright ABD’nin oldu-bittiye izin vermeyeceği mesajını Rusya’ya açık bir şekilde vermesi gerektiğini söylediler. Ancak iki isim de gerilimin düşürülmesi gerektiğini vurguladılar. Soğuk Savaş bitmiş olabilir, ancak caydırıcılık kuramı, nükleer silahların kullanılma tehdidinin iki tarafı da “dehşet dengesi” adı verilen bir mantığa tabi kılacağını ve krizlerin çatışma eşiğine gelmeden sona erdirileceğini öngörüyor. Bu kuramın çıkış noktası 1962 Küba Füze Krizidir. O zaman Sovyetler Birliği’nin Küba’daki füzelerine karşılık, Türkiye’deki Jüpiter füzeleri kaldırılmıştı. Şimdi Ukrayna’da tarafların elinde pazarlık için neler var dersiniz?
- Türkiye-Suriye ilişkisi 18 Aralık 2024 04:58
- Ortadoğu’da yeni döneme girerken vaziyet 11 Aralık 2024 04:32
- Lindner’in komplosu ve Almanya’da seçimler 27 Kasım 2024 04:40
- Trump'ın zaferi: Enflasyon algısı ve 2008 sonrası aile şirketleri 13 Kasım 2024 04:08
- ABD’de seçimler ve yeni saflaşma 06 Kasım 2024 04:51
- Yeni Yeşil Düzen’in sergüzeşti 30 Ekim 2024 04:35
- Tırmandırarak gerilimi azaltmak 02 Ekim 2024 04:16
- AfD’li sınıf fraksiyonları ve aile/cinsiyet politikaları 11 Eylül 2024 05:03
- Saksonya ve Thüringen'de seçimler 04 Eylül 2024 04:30
- AfD'nin aile politikası 28 Ağustos 2024 04:15
- Thüringen'de nüfus, aile ve siyasi eklemlenme 21 Ağustos 2024 04:39
- Taşra ve siyasi kültür: Doğu Almanya'da seçimlere doğru 14 Ağustos 2024 04:22