Dünya, Karadeniz’in kuzeyinden esen sert bunalım rüzgarlarıyla uğraşırken, Türkiye’de durum bir hükümetin olup olmadığı tartışmasına gelmiştir.
Kırım hakkında NATO-AB ortak toplantısına Kıbrıs Cumhuriyeti’nin (Türkiye’nin Güney Kıbrıs Rum Kesimi adını verdiği devlet) katılmasına “durumun acil” olması gerekçesiyle karşı çıkılmamıştır.
Aslında durumun acil olması, Ukrayna ve Kırım sorunlarından kaynaklanmıyor. Sorunlu olan ve acilen çözmesi gereken belalarla başı dertte olan hükümetin kendisidir.
Ukrayna-Kırım krizi olarak artık birleştirilerek anılabilecek sorun, Türkiye için Suriye’den çok daha önemli sonuçlar doğurabilecekken hükümetin konu hakkında sus pus olmasında kuşkusuz Rusya ile özellikle de Putin’le olan “samimi” münasebetinin payı da vardır; ama asıl mesele, Başbakandan başlayarak, bütün iktidar partisinin tam anlamıyla mecalsiz vaziyette olmasıdır.
Bu hükümetin en iddialı olduğu icraat alanlarının başında dış politika geliyordu. Adeta Erdoğan hükümetinin karakteristiği haline gelen “derin strateji”, ideolojik ve politik olarak AKP’nin kimliğini göstereceği, Dünya çapında bir güç olma iddiasıyla egemenliğini pekiştireceği bir dayanak durumundaydı. Öyle hesaplanmış ve ona göre mevzilenilmişti. Fakat önce Libya’da, sonra da Suriye’de sert bir biçimde duvara toslayan bu strateji artık tümüyle rafa kaldırılmış durumdadır. Ne dışarıda uygulanabilirliği vardır, ne de içerde bir propaganda değeri kalmıştır!
Yolsuzluk ve rüşvet bataklığındaki çırpınış, AKP’nin elinin ayağının titremesine ve iç, dış her türlü icraatının donmasına yol açmıştır. Devlet bürokrasi, kurulmuş saat gibi, rutin işleri yürütmekte, ancak “yürütmenin başı” kendi derdinden ötesini görmemektedir. Buna boksta abandone olmak denir. Boksör, yediği yumruğun etkisiyle bilincini yarı yarıya kaybetmiştir ama hâlâ ringde kalmaya çabalamakta, gardını refleksleriyle korumakta ama maçtan tamamen kopmuş bulunmaktadır. Rakiple hakemi karıştırır, antrenmanda mı yoksa maçta mı olduğunu ayırt edemez, iplere yaslanarak kendini toparlamaya çalışır. Seyircinin tezahüratını da köşedeki antrenörünün bağırıp çağırmalarını da duymaz. Gözünde uçuşup duran siyah-beyaz benekleri gerçek sinekler zannedip kaşının üzerinden kovmaya çalışır gibi hareketler yapar. Hakem saymaya başlamıştır, antrenör havlu atmak için hazır beklemektedir!
Hayat akmaya devam ediyor… Suriye, sanki dünya gündeminden düşmüş gibi görünüyor ama orada her şey hükümetin düne kadar bağırıp çağırdığı haliyle devam ediyor. Irak, bölgeyi derinden sarsacak bir krize doğru ilerliyor. Bölgede her kıvılcımın büyük yangınlara yol açma olasılığı yerli yerinde. Ve Kırım ve Ukrayna ile Suriye ve Irak göründüğünden çok daha yakınlar birbirlerine. İki ateş kaynağının tam ortasındaki Türkiye’de ise, rezalet bataklığında seçim sandığına doğru kulaç atmaya çalışan bir hükümet var.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et