Eyleme katılanların 2-5 yıl hapsine!...
2 Mart 2014 gününden beri artık bir “demokratikleşme paketi”miz daha var!
Gazetemizin okurları bu son ve ondan önceki üç “demokratikleşme paketi”nin de aslında AKP Hükümetinin seçmen tabanını hoşnut etme ötesinde bir amacının olmadığını, “iyi gibi görünen” düzenlemelerin de içeriği bakımından yeni hiçbir şey getirmeyen rüşvet düzenlemeleri olduğunu biliyorlar.
Ama bu son pakette öyle bir düzenleme yapıldı ki, “demokratikleşme” adına tüm eğitim emekçilerin, bu hizmet kolunda ve öğretimi engelleyecek eylemlerde bulunan herkese ceza yağdırdı. Hem de öyle böyle değil; 2-5 yıl arası hapis!
Şöyle diyor demokratikleşme paketindeki düzenleme: “…devletçe kurulan veya kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerine (özel okullar, dershane vb. dahil), kişinin eğitim ve öğretim hakkının kullanılmasına, öğrencilerin toplu olarak oturdukları binalara veya bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına engel olanlara, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilecek. ….Kamu kurumlarında veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında verilen ya da kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak sunulan hizmetlerden yararlanılması hakkının engellenmesinde de 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası uygulanacak!”
Evet bu yeni düzenlemeyle eğitimcilerin ve resmi ve özel eğitim kurumlarında çalışan her çalışanın iş yavaşlatma, iş durdurma, grev ya da başka bir yolla eğitim ve öğretimi engellediklerinde 2 yılla 5 yıl arasında hapisle cezalandırılacağını söylüyor.
Elbette 12 yıllık iktidarları boyunca her tür emekçi hakkının düşmanı olduğunu gösteren bir Hükümetten işçilerin, emekçilerin örgütlenme ve mücadele imkanlarını genişletecek yasal bir düzenleme beklenmesi abesle iştigal etmek olurdu. Ancak işçiler, emekçilerden, elbette en başta eğitim emekçilerinin sendikalarından bugüne kadar fiilen kullandıkları, bir kalemde çalınan hakları için bir tepki, bir mücadele çağrısı, düzenlemeyi püskürtmek için girişimler beklerlerdi.
Herhalde beklemişlerdir de!
Ancak KESK-Eğitim Sen başta olmak üzere eğitim emekçilerin sendikalarından (elbette kamu emekçilerin diğer sendika ve konfederasyonlarından da) ne bir ses ne bir nefes çıktı.
Öyle ki bu sendikalar, sanki kendi üyeleriyle ilgili lehte ya da aleyhte bir düzenleme yokmuş gibi sessizliklerini korudular.
Hadi Memur Sen’e bağlı Eğitim Bir-Sen yöneticileri artık tek kaygılarının Başbakanı memnun etmek olduğunu ve kendilerine “Erdoğan’ın has bahçesi” rolünü uygun gördüklerin çoktandır ilan etmişlerdir. Ama zaman zaman da olsa mücadele çağrıları yapan daha iki hafta önce eğitimcileri greve çağırana Kamu Sen’e bağlı Türk Eğitim-Sen neden bu düzenlemeye ses çıkarmadı. Hele de sıkça eğitim emekçilerini eylemlere, greve çağıran KESK-Eğitim Sen neden bu düzenlemeye karşı sokaklara dökülmedi; eğitimcileri, tüm diğer sendikaları da mücadeleye çağırmadı?
Herhalde kimseni bilmediği gizli bir nedenleri yoktur bu sendikaların. Olsa olsa bu tutum; artık “ipin ucunu bıraktıkları”, yani mücadeleyi bıraktıklarını, belki başka vesilelerle bir mücadele gündeme gelirse bu konuyu da şikayetleri arasına alacakları bir eylem çizgisine geçtiklerinin ifadesidir.
Çünkü çoktan beridir bu sendikaların da mevzilerini “şikayet etme”ye ve esas alan bir “çizgiye” çektiği, eylemlerin de yasak savmak, günü kurtarmak için yaptıkları artık kamu emekçilerin de emek mücadelesinden yana kamuoyunun da malumuydu.
Evet, sendikaların durumu, “vahim”den de ötedir. Ve eğer bir an önce kendilerine gelmez ve sorumluluklarının gereğini yapmak için adım atamazlarsa, önümüzdeki gün ve aylarda başlayacak TİS görüşmelerinde de hükümetin dayatmalarına boylun eğmek zorunda kalacaklardır.
Dolayısıyla, eğitimci sendikalarının ve diğer sendikaların “demokratikleşme paketi” karşısındaki tutumu ne yazık ki bir rastlantı değildir. Ve bir karar vermek zorundadırlar: Ya emekçilerin haklarını korumakta kararlı ve siyasete müdahale eden bir sendikal mücadele hattına girecekler ya da günü kurtarayım derken eriyip gidecekler.
Evrensel'i Takip Et