12 Mart 2014
DİĞER YAZILARI
Edebiyat 15 Nisan 2015
Normalleşmek 8 Nisan 2015
Adil 18 Mart 2015
Beklenti 11 Mart 2015
Koşa koşa 4 Mart 2015
Adım adım 25 Şubat 2015
Her şey 18 Şubat 2015
Mendil 28 Ocak 2015
Yuvarlak 14 Ocak 2015
Yabancı 7 Ocak 2015
YAZI ARŞİVİ







8 yaşındaki oğlum Güney, futbolla yatıp kalkmaya başladı bir süredir. Hem oynuyor, hem de izliyor, öğrenmeye çalışıyor.  Çok da soru soruyor. Kurallarla, teamüllerle, olmazlarla törpülenmemiş zihni her şeyi sorgulamaya izin veriyor çünkü.
-Hiçbir maçta kaleci topu elle karşı kaleye fırlatarak gol atmış mıdır?
-Mesela, endirekt serbest vuruşta vuran futbolcu şut çekti ve top direğe çarpıp geriye döndü, kimseye çarpmadan taa kendi kalesine gitti. Gol sayılır mı?
En çok da itirazlara takılıyor.
-Baba, hakemin düdüğü çaldıktan sonra kararını değiştirmeyeceğini herkes biliyor. Neden o kadar itiraz ediyorlar ayıp değil mi?
Ayıp duygusunun en son hangi futbol tartışmasında mevzu bahis olduğunu düşünüyorum. Bildik yanıtlarla tatmin etmeye çalışıyorum merakını.”Oyuncu da biliyor hakemin kararını değiştirmeyeceğini ama taraftarına hakkının yendiğini ispat etmeye çalışıyor” diyorum. Ya da “O anın hırsıyla anlamsız da olsa sinirini hakemden çıkarıyor” diyorum. Gerçekçi olmuyor.
Düşünsenize bu sene sadece bu sezon hakem kararı yüzünden tekrar edilen, seyirciler sahaya girdiği için iptal edilen bir sürü maç var. Kasımpaşa-Beşiktaş maçını başbakanın mahallesine karşı Çarşı’nın çocuklarının oyunu diye görmekten alıkoyamıyoruz kendimizi. Galatasaray maçında sahaya giren Beşiktaşlıları iki cümlede Gezi’ye yönelik provokasyonlarla bağlamak mümkün. Ülkenin en büyük kulüplerinden birisinin başkanı Aziz Yıldırım şike davasından hüküm giymiş. Aynı kulübün diğer başkan adayı federasyonun başındayken olmuş hem de bu. “Siyasi bir komplo” diyor Yıldırım. Başbakanın olduğu iddia edilen ses kayıtlarında bir adayı diğerine karşı desteklediği ortaya çıkıyor. Sonraki federasyon başkanının (ki o da Beşiktaş’ın eski başkanı)medya patronu da olan 80 yaşındaki babası, başbakandan azar yiyip “Ben bu işe kimin için girdim?​” diye ağlıyor. 2000’lere damgasını vuran Ergenekon operasyonunun arkasındaki gazeteciler spor yorumcusu olmuş. Baransu bir kanalda,  Kütahyalı başka bir kanalda futbol yorumluyor. Ne sebeple tutuklandığını anlamadığımız, tutuklanışlarını ülkeyi karanlıktan kurtardığı varsayımıyla alkışlanmamız istenen Ergenekoncular; yine anlamadığımız sebeplerle bırakılıyor. Bu sefer de ülkeyi karanlıktan kurtardığı gerekçesiyle tahliyeleri alkışlamamız isteniyor. Tahliye kararı verilen Sedat Peker’in bir sürü karanlık futbol ilişkisinde adı geçiyor. (Onlarca yeğeninden birisi olsa gerek) Olgun Peker Giresunspor’da başkanlık yapıyor. HDP Heyeti Giresun’a giremiyor. Sedat Peker’in diğer kadim dostu Hakan Şükür (ki tüm zamanların en büyük golcüsü ülkede) milletvekilliği yapıyor, istifasıyla ülkedeki iki büyük gücü kutuplaştıran olayları başlatıyor.
Para şebekelerinin siyasi iktidarla kol kola ülkeyi hesap vermeksizin keyfi yönettiği, her kirli siyaset ilişkisinin birinci göbekten futbola dokunduğu ülkemde; ben de huzur içinde “Evet oğlum, hakemin düdüğü son karardır. Zaten hakem de doğru olduğuna inandığını çalar. İstemeden hata yapsa bile oyuncular onun kötü niyetli olmadığından emindir ve itiraz etmenin saçma olduğunu fark ederler.” diyemiyorum. Yeterince güçlü olanın, hakemin, hakimin, federasyonun, yargının kararları üzerinde etkili olabildiğini görüyorum. Utanıyorum çocukların böyle bir ülkede büyüyor olmasından. Sabahlara kadar Tahkim Kurulu kimin denetiminde, şu ceza dairesi hangi grubun güdümünde, kim kimin adamı tartışmaları yapılıyor televizyonlarda. Ve ben çocuklar tüm heyecanıyla oyunlarını oynayıp, vaktiyle uyusun istiyorum. Öte yandan aynı ben, 3 mevsimdir polis şiddeti yüzünden uyuyan Berkin Elvan artık uyumasın, gelsin otursun sabahlara kadar ailesiyle konuşsun istiyorum. Normalimizin tamamen yok olduğu ülkede, belki güzel bir yarın olur umudumuz kalsın istiyorum. Hakemin hiç olmadık yerde düdüğü çalıp oyunu bitireceği endişesini taşıyorum. Ve tüm hararetimle, haksız düdüğe itiraz ettiğimde bunu Güney’e nasıl izah edeceğimi düşünüyorum.
Not1: Uyansın diye nefesimizi kesip beklediğimiz kardeşimiz Berkin Elvan’ı ne yazık ki kaybettik. Artık hep 15 yaşında, hep 16 kilo, hep aklımızda.
Not2: Deniz Tarafındaki Kale’nin her harfinde yorumu, tashihi, emeği, göz hakkı olan; aynı sayfayı paylaşmaktan gurur duyduğum dostum Mithat Fabian Sözmen kimliği belirsiz bir kişinin saldırısına uğradı geçen hafta. Mithat’ın ne duruşuna, ne de bilgisine zerre zarar verebilecek bir sopa yok dünyada. Saldıranlar kaybettiler. Mithat’a ve tüm özgür basına geçmiş olsun dileklerimi iletmeyi görev bilirim.

Evrensel'i Takip Et