Berkin\'in anısına
Ekmek almak için evden çıkıp 269 gün sonra hakka yürüyen bir can; Berkin Elvan. Hepimizin gözü önünde günden güne eridi. Annesi: “Oğlumu Allah değil, Recep Tayyip Erdoğan aldı” diye feryat ederken emri verenler seçim meydanında tehdit yağdırıyordu ve emir alan ‘kahraman’lar Berkin’i bir gün olsun yalnız bırakmayan arkadaşlarına yine malum araçlarla ve orantısız şekilde saldırıyordu. Yolun açık olsun Berkin! Seni unutursak yediğimiz ekmek burnumuzdan gelsin!
Sana kıyan eller aynı süreçte Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Mustafa Sarı, İrfan Tuna, Selim Önder, Ethem Sarısülük, Zeynep Eryaşar, Medeni Yıldırım, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan ve Serdar Kadakal’ı da katletmiş ya da ölümüne sebep olmuştu. Şu an binlerce insan Berkin Elvan için ve geleceğimizin umudu olan canlar için ayaktalar.
Öldürmeyi gayet iyi bilen bu lanet zihniyet bu suçu ilk kez işlemiyordu elbette: 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı 13 kurşunla ve hesap soran kocaman gözleriyle hâlâ bakmayı sürdüren Ceylan Önkol’u havanla öldüreli çok bir zaman geçmemişti. 28 Mart 2006’da Diyarbakır’da başlayan eylemlerde, “Kadın da olsa çocuk da olsa gereken yapılacaktır” emrinin ardından 5’i çocuk 10 yurttaşımız acımasızca katledilmişti. Enes Ata ve İsmail Erkek henüz 8 ve Abdullah Duran 9 yaşındaydı. Emri verenler zenginleşti, güçlendi; emri uygulayanlar ise bu zenginliğin ve gücün kanatları altında terfi ederek zirveye tırmandı. Kalbi dayanamayan analar oğullarının yanına yürürken hâlâ dik durabilenler oğullarının katillerini aramayı sürdürüyor.
12 Mart 1995’de Gazi Mahallesi’nde de bir katliam söz konusuydu: 23 yurttaşımız katledilmiş ve onlarcası yaralanmıştı. Katledilenlerin aileleri “Devlet bu kanı nasıl temizleyecek” diye sorgulamaya devam ediyor. Trabzon’da Mahkeme Başkanı Hüseyin İmamoğlu, “Ben bu davada polislerden yana tarafım, polis cinayet işlemez” diyerek davadan çekildiğini açıkladı (bianet). Cumartesi Anneleri 27 Mayıs 1995’ten beri her cumartesi çeşitli alanlarda toplanarak kayıplarının izini sürüyor ve adalet arıyor. Katletmenin çok kolay ama adalet aramanın çok zor olduğu ilginç bir ülkedir Türkiye.
16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesinde öğrencilerin üzerine bomba atılıp ardından silahla taranmış ve 7 öğrenci katledilmişti. 16 Mart 1988’de Halepçe’de Kürtlere karşı kimyasal bombalarla yapılan saldırı sonucu 5 bini aşkın kişi acımasızca katledilmiş ve katliamda rol oynayanlar daha sonra soykırım suçlamasıyla yargılanmıştı. Amacım farkındalık yaratmak ve acıları yarıştırmak yerine ortaklaştırmanın önemini vurgulamaktır. İşte son günlerde HDP ve BDP’ye yönelik ırkçı saldırıları bu çerçevede incelemek durumundayız: Hedef bu ortaklaşmayı engellemek ve katilleri korumaktır.
Anaların öfkesinin katilleri boğacağını düşünenlerdenim. HDP’ye yönelik linç ve katliam girişimleri 1921’de Mustafa Suphi ve yoldaşlarına yönelik çirkin ve alçak saldırılardan ayrı düşünülemez bence. Daha o günlerde temelleri atılan bu ötekileştirici, yok sayıcı, asimilasyoncu ve ırkçı zihniyet ne yazık ki hâlâ yaşıyor ve öldürmeyi sürdürüyor. Barış ve demokrasiyi istemek ve savunmak hep zor oldu bu zihniyetin yarattığı atmosferde. Muhalif sesleri ve farklı inanç, kültür ve etnik kökene sahip birey ve ulusları vahşice katleden, soykırımdan geçiren ve tek-tipçilikte ısrar eden bu zihniyeti dönüştürmenin ne denli önemli ve gerekli olduğu bugün daha açık görülmektedir.
21 Mart 2014 Newrozu’nda binlerce insan barış, demokrasi ve özgürlük şiarıyla sorunları ve çözümü ortaklaştırmanın güzel bir örneğini sergileyecektir diye düşünüyorum. Hevsel Bahçeleri’ne ve Dicle Vadisi’ne kıskançlıkla sahip çıkan duyarlı yurttaşlarımızı ve Dicle Üniversitesi öğrencilerini de unutmamak gerekiyor:
Selam olsun!
Sana aşk olsun Berkin Elvan, ışıklar içinde yat!
Evrensel'i Takip Et