Haydi tadın altınlarınızı!
Bir fezleke sabahına uyandık... Milyon dolarlar, milyar dolarlar... 299 sayfa dolusu olay, isim, para, rüşvet, çıkar... Fotoğraflar, görüntüler, telefon görüşmeleri... Rakamlar, sayılar...
1 milyon 3 bin 43 kez parmak tuşlara dokunmuş bu fezleke metnini yazmak için. Tamı tamına 134 bin 467 kelime... Her biri ibretlik, 13 bin 782 satır...
Bu kadar “para”ya boğulmuş metni okurken; aklımda aynı tek soru: “Berkin’in ölümü ve cenazesi piyasaları etkiler mi?” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cenaze akşamı katıldığı programda Berkin’in adının geçtiği tek an. Gülümseyerek verilen; “Etkilemez, etkilemedi zaten”.
Etkilenmeyen piyasalarınız batsın!
“Serbest” ya da değil hepsi; “yasal” ya da “yasa dışı” hepsi batsın!
Anlamını sonradan değiştirmezse; “Satıcıların mal satmak için bir araya geldiği yer, pazar” demiş TDK; ayrıca eklemiş: “Arz ve talebin karşılaştığı alan”.
Arzınız da, talebiniz de batsın!
“Her tuttuğum altın olsun” Midas’ın laneti bulmuş sizi. Dokunduğunuzu “para”ya dönüştürmekle lanetlenmişsiniz; ruhunuzu “para”ya endekslemekle... Tuttuğunuz “para”ya dönüşürken, sıfırlananın insanlığınız olduğunu bilmiyor olamazsınız.
Hadi “Berkin’in ölümü ve cenazesi piyasaları etkiler mi?” diye soran gazeteci “akıl tutulması” yaşıyor; ya Başbakan? Önce bir “başsağlığı” dilemek, “Allah rahmet eylesin” demek bu kadar mı zor? Hâlâ şaşırıyor olmamız mı vahim; yoksa her seferinde “Yok artık, bu kadar olmaz” dedirten iktidarınız mı?
“Ölüler altın takmaz”, biz öyle biliriz. Altın öldürür ama. Hep öldürdü. Midas’ın laneti hep üstünde oldu bu “kıymetsiz” madenin de, onun sevdasına düşen zayıf ruhların da...
“Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allah’ın yolundan alıkoyuyorlar. Bir de altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek, onları Allah yolunda sarf etmeyenleri elem dolu bir azapla müjdele!” der Tevbe Suresi’nde 35. ayet. Elem dolu bir azap! Altın uğruna, para uğruna, kişisel hesapların sıfırları uğruna bunca zulmedeni bekleyen tam da bu!
Diyanet İşlerinin mealinde “haham” ve “rahip” denildiğinde bakmayın siz. “...minel ahbâri ver ruhbâni” der Arapçası. Ahbar “alimler, bilginler” ve ruhban “din adamları” demektir Arapçada. “Aslında bunu demek istiyor” diyen tefsircilerden değiliz sonuçta, “sözcük” ne söylüyor ona bakalım. Kendini “alim” sayanlara, “din adamı” sayanlaradır bu laf; biz söylemiyoruz Allah kelamı: “...insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar”.
Madem sözü Kur’an’dan açtık bugün; onunla devam edelim. Sure şöyle devam eder: “O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve, ‘İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım, biriktirip sakladıklarınızı!’ denilecek.”
İster mitolojiye inanıp Midas’ın tuttuğunu altın edip, ekmek yiyemez, hiçbir insanı sevemez hale getiren lanetini hatırlayın; ister Kur’an inancıyla “Allah kelamı”nı... İsterseniz de; boş verin tarihe, mitolojiye, teolojiye... Gerçek dünyada “altın” ile “para” ile lanetlenmişlerin sonuna bakın. Hepsinde aynı kapıya çıkıyor “altın sevdası”nın sonu. Tanrısı “piyasa” olmuşlara, üstünde “In God We Trust” yazılı yeşil dolarlara tapınanlara; hangi sayfadan okusak aynı son...
Hadi bir kez daha sorun şimdi; “Berkin’in ölümü ve cenazesi piyasaları etkiler mi?”
İsmi değiştirip değiştirip bir daha sorun; isterseniz hepimizin adlarını yazıp yazıp bir daha kurun cümleyi: “...ölümü piyasaları etkiler mi?”.
“Etkilemez, etkilemedi de...” deyin sonra.
Etkilemez nasılsa, sizi hiçbir ölüm, hiçbir cenaze, hiçbir fezleke...
“...haydi tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı!”
Evrensel'i Takip Et