16 Mart 2014 06:27

Barış kokan o toprağı öptü

Barış kokan o toprağı öptü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Yunanlı kral Odisseus, Troya savaşı sonrası ülkesine dönerken, tanrı Poseydon onun bütün gemilerini batırdı ve azgın fırtınalarla onu savaş nedir bilmeyen Fayakların adasına çırılçıplak savurdu...”
Fayaklar halkı ve yöneticileri, deniz kıyısında prenses güzel Nausikaa’nın bulup getirdiği perişan Odisseus’u, birkaç gün dile gelmez bir konukseverlikle ağırladılar. Sonra da titizlikle donattıkları ve armağanlarla doldurdukları bir barış gemisiyle ülkesine ulaştırdılar. Gemi emekçileri; yorgun Odisseus’u, öyle uyur halde iken bir zeytin ağacının altına usulca yatırdılar... Sonra da geri döndüler.

TANRIÇA ATENA YANINA GELDİ ODİSSEUS’UN...

Savaş ve deniz yorgunu Odisseus, uykusundan uyanınca, şaşkın şaşkın çevresine bakındı. Çünkü her yer tanrıça Atena’nın onu gizlemek için doldurduğu sislerle kaplıydı... Hiçbir şeyi tanıyamayınca, başka bir ülkeye getirildiğini düşünmeye başladı. O sırada tanrıça Atena, genç bir çoban kılığına bürünüp onun karşısına dikildi birden!.. Odisseus da bir sürü soru sordu ona. Çoban kılığındaki tanrıça Atena, birden genç bir kız kılığına bürünüp şaşkın Odisseus’un ellerinden tuttu bu kez: “Bak Odisseus, senin sorunlarınla ilgili bir şeyler söyleyeceğim,”dedi ve az ötelerindeki zeytin ağacına doğru götürdü. Birlikte ağacın gölgesine oturdular... “Benim Pallas Atena olduğumu bilemezsin tabii,”dedi gülümseyerek... Odisseus onu biraz süzdükten sonra, “Seni tanımak çok zor tanrıçam!”dedi. “Kılıktan kılığa giriyorsun! Hani o hiç anımsamak bile istemediğim Troya savaşları sırasında da, değişik kılıklarda gelip bana yardımcı olmuştun hep... Savaşın sonuna doğru Başral Agamemnon’un buyruğuyla bizim Akhalar, Troya’yı yakıp yıktılar. Tabii ben de bu iğrenç suçun dışında değildim!. Güzel kadınlar-kızlar devşirildi, hazineler talanlandı. Haliyle ilkin Başkral Agamemnon’un gemileri bu çalıntı mallarla tıka basa dolduruldu!.. Ama deniz yoluyla ülkelerine dönerken o yağmacı vurguncuların başlarına da gelmedik kalmadı!.. Ben o hengâmede hep seni aradım, tanrıçam..”

O KRAL BENİM ÖNÜMDE KİRLETTİ KIZCAĞIZI!

Bunun üzerine tanrıça Atena; “Evet, o günleri açmasak iyi olurdu ama, madem açtın... Bak hani o kral bozuntusu Küçük Ayas vardı ya, talan sırasında Troya kralı Priyamos’un kızı Kassandra’yı yakalamak istedi... Kızcağız koşa koşa tapınağıma sığındı ve gelip benim heykelime sıkı sıkıya sarıldı. Bir yandan da avaz avaz bağırıyor, benden yardım istiyordu. Ama Ayas, acılı Kassandra’yı zorla heykelden sıyırıp aldı; benim önümde onu zorla kirletti!.. Haliyle ben de Ayas’ın bütün gemilerini batırdım!..” Atena biraz soluklanmak için ara verince, “ama tanrıçam, savaş sonrası ben de çok çektim,” diye söze girdi.“bütün gemilerimi ve yoldaşlarımı yitirdikten sonra ha bire denizlerde süründüm; öfkeli tanrı Poseydon’un saldığı azgın fırtınalarla, sonunda Fayakların ülkesine savruldum... Hem de çırılçıplak!.. “Demek orada, Fayaklar kralının sarayına giderken bana kılavuzluk eden sendin?​” dedi Atena, Fayakların ülkesinde Odisseus’a kılavuzluk ettiğini doğruladı. Bunun üzerine Odisseus; “Ama tanrıçam, dizlerine kapanayım, bana gerçeği anlat!” diye yalvarmaya başladı. “Buralar hiç de benim ülkemmiş gibi gelmiyor bana?..”

HEP KUŞKULANDIĞIN İÇİN SEVİYORUM SENİ!

Bunun üzerine tanrıça Atena, “Doğrusu herşeyden kuşku duyduğun için seviyorum seni, Odisseus!”dedi ve hınzırca gülümsedi. “Bu şaşkınlığına da hak veriyorum. Savaş yüzünden yalnızca sen perişan olmadın. Yıllardır seni bekleyen halkın da, sömürgen kenelerin elinde inim inim inliyor. Bütün ürettiklerinin hepsine bu bir avuç soylu egemen el koydu!.. Bak daha söyleyeceklerim bitmedi... Senin yokluğunu fırsat bilen bu soylu prensler, karın Penelopeya’yla evlenebilmek için konağına yerleştiler...Neyin varsa yiyip içiyor, günlerini gün ediyorlar! Ama karın Penelopeya, gündüz ördüğü kumaşı gece çözerekten, onları yıllardır oyalıyor!...”  Bu sözleri duyunca birden zıpkın yemişçesine fırladı yerinden Odisseus. Tanrıça da anında elinden tutup; “Hemen paniğe kapılma Odisseus!”dedi. “Seni işte bu durumlar için şimdiye dek korudum zaten... Ben de bıktım bu iğrenç savaşlardan!... Biliyorsun, dönüş yolundayken denizler tanrısı Poseydon’un tek gözlü canavar oğlunun gözünü kör ettin! Onun görevi denizlerin ve karaların sırlarını öğrenmeye kalkanları çiğ çiğ yemekti. Sen de onun gözünü kör edince, denizler tanrısı  Poseydon seni denizlerde boğmak istedi. O benim amcam olur... Aranıza girip senin için bir şey yapamazdım. Ama senin, tanrıların öfkelerine karşı aklınla ve bedeninle savaşacağını ve sonunda onları alt edeceğini biliyordum... Evet Odisseus, savaş sonrası ülken, halkın ve ailen için yapacağın çok önemli şeyler var. İlkin halkını süründüren savaşlara ve sömürüye son vereceksin... Gel, şimdi tanıyamadığın ülkeni tanıtayım sana!..”

BARIŞ KOKAN O TOPRAĞI ÖPTÜ ÜST ÜSTE...

Zaman içinde savaş tanrıçalığından emekçi kadınların tanrıçalığına dönüşen gök gözlü Atena, Odisseus’un elinden tutup az ötedeki Nümfalar denen emekçi kadın perilerin mağarasına doğru götürdü... Çünkü Odisseus bu mağarayı iyi tanırdı. Sonra da karşıdaki bulutlara dolanmış yeşil Neritos Dağı’nı gösterdi... Odisseus, ülkesini tanır tanımaz çığlıklar ataraktan diz çöktü hemen!.. Üstüste öpmeye başladı toprağı...
Sonra da savaş denen afetin unutturamadığı baba toprağının o barış ve kardeşlik kokusunu, derin derin ciğerlerine çekti yeniden...
Ve de bütün savaşlara ilençler yağdıraraktan...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa