Boğazda kalan ekmek
Fotoğraf: Envato
Katili alkışlayan da, öldürülen çocuğun annesini yuhalayanlar da insan.
Açığa çıkan hiçbir hakikate kulak asmayan da, bu hakikati canı nasıl istiyorsa öyle yorumlayıp zalime yine mağduriyet çıkaran da insan.
Öfkeden birbirimizin yüzüne bakamıyoruz. Otobüste, metroda, bakkalda, sokakta, tırmandıkça tırmanıyor isyanımız. İnsanlığa umudu azalıyor kimisinin. Soruyoruz birbirimize nasıl açıklamalı gündelik hayatın orta yerine çöken bu vicdansızlığı, bu sıradanlaşmış kalpsizliği… Nasıl bu kadar vicdansız olur insan diye dövünüyoruz…
Adalet kelimesi “adl” kökünden gelme; bir şeyi yerli yerine koyma manasında… Yani “olanı biteni yerli yerine koyamamanın adı” adaletsizlik. İnsanın insanlığına sızan umutsuzluğun, bu derin “nasıl olur da bu kadar zulmü, bu kadar yalanı, bu kadar insafsızlığı göremezler” sorusunun altında neyin yattığının bir açıklaması sanki. Yaşadığını yerli yerine koyamama. Bununla, adaletsizliğin payandası olma…
Müşterek yaşamlarımızın birilerinin inayeti üzerine ya da vicdan üzerine değil, hepimizin ortak olduğu adalet üzerine kurulması isteğimiz bundan.
Bir komşu, annem Erdoğan’a yaptıkları için “haram zıkkım olsun” derken evecenlikle susturuyor; “haşa, ben sana bunu söyletmem”. Aynı komşu, ev almak için girdiği borcun belini nasıl büktüğünü anlatıyordu az önce.
Tıklım tıkış bir otobüste bir kadın yanındaki kadına eşinin kanser tedavisi için ne kadar para dökmek zorunda kaldıklarını anlatıyor. Yanındaki kadın AKP’nin seçim otobüsü geçerken adeta çarparak kapatınca camı, yükseliyor sesi “ne oluyor öyle pencere çarpmalar filan…” Haddini bil tonlu bir ses bu. “Ben bu yalancıların sesini her yerde duymak zorunda değilim” diyor camı çarpan. Otobüste kavga kıyamet. Camı çarpan kadın “vicdansızsınız, kalpsizsiniz” diyor. Ekliyor “müstahak size yapılan”.
Mümkünse değmeyecek kimse kimseye. Ama mümkün olmuyor. Hayat bu, paylaşıyoruz! Çatlaya çatlaya da olsa.
20. yüzyılın başında toplumsal çatlaklardan faşizm büyütenler, birilerinin başına insanlığın asla kabul edemeyeceği şeyler gelirken diğerlerinin görmeyen, duymayan, söylemeyen hallerinden besleneceklerini iyi biliyor olmalıydılar. Ama insanları adaletsizliğe dâhil edip bir diğerinin faili kılma düsturunu da kattılar işin içine. Orada koptu olay. İnsanların yargılama yetisini yok ettiler. İnsanların vicdanı, faşizmi engellemedi, hatta faşizm ve soykırım vicdanlı insanlarla gerçekleşti. Çünkü, insanlar kendilerini dâhil olmanın sıradanlığı ile açıkladılar.
Şimdi yaşadığımız faşizm değilse de, insanları adaletsizliğe payanda etmenin gücünü bilen, parça parça bölünmenin hanesine yazılacağını gören bir aklın ürünü olduğu ortada. O yüzden anneler yuhalatılıyor, çocuklar teröristleştiriliyor, seçim büroları yakılırken ses çıkarılmıyor, linç günlerinin startı veriliyor. Sıradan kötülüğün ateşine odun taşıyıp kendileriyle birlikte halkın bir bölümünü de fail kılmakla aklanacaklarını umuyorlar belli ki.
Elbet değecek adaletsizliğin herkesi yakan ateşi suskunlara da, savunanlara da.
O harlı ateş, Brecht’in Halkın Ekmeği şiirindeki “katıksız, kara kabuklu, dura dura bayatlayan adalet ekmeğini” yenmez kılıyor. Gün geliyor, bir çocuğun o acı ekmeği almasına engel oluyor. Ekmek, yiyen herkesin boğazında kalıyor.
Peki insanlıktan umudu kesmemenin kökü nerede?
Bazı şeyleri yerli yerine koyunca ucu nereye varıyor gördük son tapede. Muammer Güler diyor ya “TEKEL işçileri geldiler gitmediler, ondan korkuyor…” Evet, aralarında belki bir zaman iktidarı savunmaya dâhil olanlar da vardı. Ama ekmek boğazlarında kaldı. Ama hayatlarına değen adaletsizliğin, hakkın yerli yerine konulmayışının mücadelesiyle kaldılar Ankara’da. Sözlerini bağıra bağıra boğazlarında kalan kara kabuklu ekmeği tükürdüler pişirenin suratına.
Sinkaflı laflar arasında kaybolmadan duran ve bizim lokmamızı iktidarın boğazında bırakan bu gerçekle, TEKEL’den Gezi’ye nasıl bir bağ var görülmüş oldu. Öğrettikleri ortada. Hani biz desek “indirgemeci” sayılırdık belki. İtirafları; adaletin, hakkı yerli yerine koymanın yöntemini de göstermiş oldu böylelikle. Boğazımızda kara kabuklu ekmeğin acısı dururken, insanlığın biri diğerine bağlanan mücadelelerinin harında pişen ekmeğin tadını hatırlattı.
- “Aileyi koruma” lafının altından yine nefret ve düşmanlık çıktı! 08 Ekim 2022 00:45
- Başörtüsü istismarında at başı gidenler 06 Ekim 2022 04:28
- Bizi kim öldürüyor? 05 Ekim 2022 05:18
- ‘Sözleşmeden vazgeçmiyoruz’ demek ‘Tek adam yönetimini tanımıyoruz’ demek 21 Temmuz 2022 05:00
- Beşikten mezara rehineliğin adı: Çocuk yoksulluğu 15 Nisan 2022 00:55
- Emma’dan Emine’ye... 10 Mart 2022 23:56
- Kadın dostu postunda emekçi kadın düşmanlığının şahikası: Farplas 18 Şubat 2022 01:20
- ‘Küçüğün rızası’ diyen Bakan çocukların nafakasına göz dikti 11 Şubat 2022 00:00
- Cezaevlerine göz kulak olmak, dillerimizi koparamasınlar diye dil olmak... 28 Ocak 2022 05:00
- 6. Yargı Paketi tehlikesi: Nafaka hakkına saldırıda somut adımlar 07 Ocak 2022 04:54
- Geçen hafta yoksulluktan, çaresizlikten yedi çocuk öldü 24 Aralık 2021 05:00
- Asgari ücreti kadınlara lüks haline getirenler 10 Aralık 2021 04:52