17 Mart 2014 00:08

‘Ya devlet başa ya kuzgun leşe’ siyaseti!

‘Ya devlet başa ya kuzgun leşe’ siyaseti!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eğer bir ülkede halkın bir bölümü mevcut yönetimden memnun olmayışından dolayı çeşitli eylemlere başvuruyorsa, muhalefet sertlikten medet uman girişimler yapıyorsa, bırakalım  “normal” bir ülkeyi, bir Hükümetin başta olduğu her ülkede, ülkenin Hükümeti, en başta da ülkenin başkanı ya da başbakanı “sağduyu” çağrısı yapar, herkesi sükunete, düzene, yasalara… uymaya çağırır. Hele de yakında bir seçim varsa, seçimlerin adil bir biçimde gerçekleşeceğini vaat ederek, gerilimi düşürmeye, sorunların çözümü olduğu duygusunu güçlendirmeye çalışır.
Peki bizde, Türkiye’de olan nedir?
Başbakan her gün giderek artan bir sertlikle muhalefeti suçluyor. “Paralel yapı” dediği cemaati, “örgüt”, “çete”, “casusluk örgütü”, “yeni Ergenekon” diye suçlarken, CHP’yi, MHP’yi, BDP’yi, HDP’yi “Pensilvanya” tarafından yönetilen partiler olarak cemaate yüklediği tüm suçlamalarla muhalefeti karalıyor ve Hükümete karşı komplonun parçası olarak gösteriyor.
Halkın taleplerini, sokakları kullanarak dile getirmesini polis terörüyle bastırmaya çalışırken, polis şiddetiyle hayatını kaybeden Berkin için bile hiçbir üzüntü belirtmemekle de kalmayan Başbakan, Hükümet ve AKP sözcüleri, 14 yaşındaki Berkin’i terörist, ailesini teröristlerin iş birlikçisi, yatakçısı ilan ediyor. Berkin için üzüntü bildiren TÜSİAD ve birey olarak “iş adamları” bile Başbakanın ağzından tehdit edilmekten, ağır biçimde suçlamalardan kendilerini kurtaramıyor.
HDP’ye yönelik çeşitli kentlerde valilerin, kaymakamların polisin ve yerel gerici odakların içinde yer aldığı kontra saldırıları Başbakan bir kez bile lanetlemedi, bir kez bile “Durun yapmayın!” demedi. Tersine Başbakan ve AKP sözcüleri saldırıları görmezden geldi; daha ileri gidip HDP’yi suçladı.
Bunlarla da yetinmeyen AKP propagandası ve Başbakan “seçime hile karıştırılacağına”, “sandıkların kaçırılabileceğine” kadar senaryolar ortaya atarak, muhalefeti baskılamaya, seçim ortamını da terörize etme amaçlı bir yönteme girdi.
Kısacası Başbakan ve ona benzemeyi marifet sayan, onunla kader ve çıkar birliği yapmış adamlarının kullandığı dil, siyasi ortamı zehirleyen afaki suçlamalar, küfür, hakaret, medya gücünü bir provokasyon aleti olarak devreye sokan provokatif siyaset tarzı, bir yandan kontra güçleri harekete geçirdiği gibi, halkı da birbirine karşı kışkırtma amacı taşımaktadır.
Hükümet ve Hükümet partisi siyasi ortamı böylesine gerip, çatışmaları kışkırtırken, olağanın tersine muhalefet partileri, CHP, MHP, BDP, HDP halkı sağduyulu olmaya, provokasyonlara, iktidardan gelen kışkırtmalar karşısında dikkatli olmaya çağırıyorlar.
Burada elbette, rüşvet ve yolsuzluk skandalının Hükümeti kuşatmış olması ve Başbakanın savrulduğu ruh hali belki bir yanıyla savcıları ve psikiyatristleri ilgilendirir ama daha önemli yanıyla da bunları sıkışan ve artık halka verecek bir şeyi olmayan bir iktidarın siyaseti gererek, gündemi bilinçli olarak, politik amaçlarla provoke etme çabası olarak görmek gerek.
Bu yüzden de son günlerde HDP’ye yönelik kontra saldırıları Hükümetin Başbakanının önderliğinde girdiği bu çizgiden bağımsız görmememiz gerekir.
Erdoğan ve Hükümeti artık, yolsuzluk suçlamalarından “tapeler”de ortaya çıkan suçlardan “normal” koşullarda kurtulamayacağını bilmektedir. Bu yüzden de gerilimi yüksek tutmayı, yer yer çatışmaları da göze alarak sürdürecek görünmektedir. Aksi halde partisindeki çözülmenin bir kopuşa dönüşmesini, muhalefeti de sindirmeyi başaramayacaklarını düşünmektedirler.
Kısacası Erdoğan “Ya devlet başa ya kuzgun leşe!” hattında yürümektedir. Bu da önümüzdeki dönemde, seçimin sonucu ne olursa olsun, siyasi tansiyonu yüksek tutarken halka yönelik polis şiddetini giderek artan biçimde kullanılacağı bir dönem olacaktır. Hükümetin oluşturmaya çalıştığı siyasi ortamın göstergeleri buna işaret etmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa