Mart kıranı
Fotoğraf: Envato
Berkin Elvan’ın 269 günlük yaşama direnci sona erdiğinde hüzünle birlikte yoğun bir öfke de kabardı içimde. Hele barışçıl başlayan o görkemli cenaze töreni yürüyüşünün ardından dönüşe geçen insanlara, polisin tomalarla gaz ve tazyikli suyla saldırması, neyin nesiydi. Asıl görevi yurttaşları korumak olan polisi böylesine kendi halkından uzaklaştıran, saldırgan, acımasız bir obje haline getirenler hiç mi vicdan taşımıyorlar. İnsanı birbirine kırdırmalarının vebalini nasıl üstleniyorlar. Gezi’den bu yana onca ölüm onca yaralanma, sakat kalma yetmedi intikam duygularınıza. Dikkat ederseniz bu yıl 12 Mart askeri cuntası üzerinde ne yazılı ne görsel basında yeterince duruldu. Hatta ana akım medyada görmezden gelindi denilebilir. Çünkü askeri vesayeti bitirenler şimdi kendi siyasi vesayetlerini kuruyorlar.12 Mart’ta genç fidanlara kıyanlar askerdi. Şimdiyse gencecik insanları acımasızca, hınçla ölüme gönderenler sivil vesayetin emir kulu polisleridir. İktidar parlamentodaki çoğunluğuna dayanarak kendi siyasi vesayetini kurmuştur halkların üstüne Yasama, yürütme, yargı erkleri tek eldedir artık. Evrensel hukuk ilkelerini, insan haklarını, insan değerini hiçe sayanlar; yolsuzluğa, talana, çarpık yapılaşmalara, yeşili katleden, doğanın dengesini bozan uygulamalara karşı çıkanları, suçlu ilan etmektedirler. Daha ileri giderek terörist damgasını vurmaktan çekinmemektedirler. İktidar partisinin başı, toplumu sizden bizden, dindar dinsiz, solcu sağcı diye ayırmaktadır konuşmalarında. İnsanları kökenlerine göre fişleyenler, cinsiyet ayrımcılığı güdenler bari rejimin adını da koysunlar olsun bitsin. Kimseyi de bu coğrafyada demokrasi var özgürlük var diye uyutmasınlar.
Berkin Elvan’ın ölümünden sonra medyanın bir bölümüne sosyal medyada kimi tweetlere baktığımda üzüntü duydum. Bu kadar mı nefret kusan bir topluluk olduk. Nasıl bir aymazlık içindeyiz. Ve dedim ki rant ve çıkar adına insanlıklarına, mesleklerine bunca ihanet eden varken biz neden ve kime yazıyoruz ki. Böyle bir ortamda, sevgiden, halkların kardeşliğinden, emeğin kutsallığından, erkek kadın eşitliğinden ,özgür ve bağlantısız basından söz etmenin ne yararı var. Şu yerel seçimleri de bir görelim.Yazı yazmayı sürdürüp sürdürmeyeceğime sonra karar vereceğim.
Aslında etrafta olan bitene kafayı takmasam, ekrana her gözüm iliştiğinde Tayyip Erdoğan’ı görmesem, güzel bir hafta sonu geçirdiğimi söyleyebilirdim. Burgaz’dan kente inmedim hafta sonu. Pazar günü bir arkadaş evinde ağırladı bizi. Konservatuvar öğrencisi yetenekli genç piyanist kızı küçücük dost topluluğumuza harika bir resital verdi. Bach, Mozart, Chopin ve Brahms’ın melodileri ile ruhumuzu doyurdu. Eve dönerken mart ayında yitirdiğim iki güzel insanı iki dostu düşünmeye başladım. Bir an onlarla paylaşmak istedim müziğin benliğimi kaplayan coşkusunu. Sanki yitip gitmemişler gibi. Tuhaf bir duygu işte. Çok şey paylaştığım, tasada sevinçte sürekli andığım dostlar. Bir 22 Mart’ta Yılmaz Öztürk’ü yitirmiştik. Ünlü lakabıyla komünist Yılmaz’ı.onu anacağız ölüm yıl dönümü öncesi 17 mart pazartesi günü öğle rakıları eşliğinde. İsmail Beşikçi, Ergün Tander, Edibe Buğra, Niyazi Dalyancı, Ergin Konuksever, Semih Poroy, Necati Güngör ve daha adını sayamadığım öteki dostları. Yılmaz ağzına içki koymazdı ama içeni, içkili sofraları çok severdi. İnsan sevgisi ile dolu yeri dolmayacak bir dosttu. Erol Özkök’te 31 Mart’ta terk edip gitti bizi. Onunki de erken ölümdü. Dünyayı kötülere bırakıp gidiyorlar bir bir. Acar bir gazeteciydi. Sonraları da iyi bir sinema oyuncusu oldu. Sosyalizmin ve siyah-beyaz renklerin tutkunuydu. Pek çok lakabı vardı ama ona en yakışanı Amele Erol’du. Onu da dostlarla bir olup kendi aramızda anacağız.
Derim ya Berkin Elvan’ın ölümü üzüntü ötesinde sarstı beni. Kendimi sorgulayıp duruyorum şimdi. Büyük bölümünün uyuduğu/ uyutulduğu, küçük nemalarla aldanmaya amade olduğu bir toplumda onca uğraşın bir değeri var mı? Öte yandan biliyorum ki Yılmaz o hınzır gülüşüyle ses verecek, Ne o bu kadar çabuk yıldın mı? Oğlum diyecek. Bakalım dedik ya hele şu seçim sonuçlarını bir görelim.
Yazımı Gülten Akın’ın “Kara” şiiri ile bitireyim: Timsah içinde tutmuyor umudu / sislerle püskürüyor şehrin yüzüne/ umut sözcüklerden çıkıyor / yerinde o kara leke.”
- Sabah esintileri 20 Kasım 2024 04:25
- Kayıp ülkem 13 Kasım 2024 04:05
- Samimiyetinizi sevsinler! 06 Kasım 2024 04:40
- Umut yaprakları 23 Ekim 2024 03:07
- Anılarda bir gezinti 16 Ekim 2024 04:47
- Çığlık 09 Ekim 2024 04:10
- İçe bakış 25 Eylül 2024 01:47
- Çivisi çıkmış toplumda çocuk olmak 18 Eylül 2024 04:28
- Çıkmaz sokak 11 Eylül 2024 04:44
- Çocuğun gördüğü düştür barış 04 Eylül 2024 04:10
- Orman Siyaseti 21 Ağustos 2024 04:24
- Akıncı ruhlar 14 Ağustos 2024 04:53