Tayyip’in duygu durumu
Fotoğraf: Envato
Mazhar Osman’a bi’ yakını, “Senin için deli diyorlar” demiş.
Bakırköy Akıl Hastanesi’nin efsane hocası, tebessüm etmiş...
“Onların bana deli demesi bi’ şey ifade etmez. Ama ben onlara deli dersem, ne olur?”
Türk Tabipler Birliği’nin “Başbakan Erdoğan’ın duygu durumundan endişe duyuyoruz!” (15 Mart 2014) başlıklı açıklamasını okuyunca, Mazhar Osman’ın naklettiğim kıssasını hatırladım… Nedense!
Doğrusu7’den 70’ine ...Çevremdeki pek çok kişiden Başbakan’ın ruh sağlığına dair pek iç açıcı olmayan yorumlar dinledim…
Misal. Bi’ arkadaşımın Alaca’sı henüz konuşmayı tam sökememiş ama teşhisi koymuş…
Erdoğantelevizyona çıkınca, “Kızgın başkaban çıktı”diye söyleniyormuş...
Benim böyle isabetli tespitler yapma maharetim olmadığı için duyup dinlediklerime de şüpheyle baktım.
Başbakana ancak başkaban diyebilen bacak kadar kızı zaten ciddiye almamıştım...
Ama hekim örgütünün açıklamasını görünce endişelenmeye başladım…
“Gezi olaylarını faiz lobisi çıkardı” diye semptomları sıralamaya başlayan…
“…Gezi Direnişi’nden bu yana kullandığı ayrıştırıcı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı dili hekimler olarak kaygıyla izliyoruz.
Dün Gaziantep Mitingi’nde Berkin Elvan’la ilgili söylediklerini dinlediğimizde ise dehşete kapıldık.” diye devam eden bildirinin…
“Normalde”leri saydığını görünce kaygım arttı…
Hekimler böyle başlayınca cümleye, sonu pek hayırlı bitmeyeceğini tahmin edebildim ki… Yanılmamışım:
“Normal/de hiç kimse ekmek almaya giderken polis tarafından başından vurulan, 269 gün ölümle pençeleştikten sonra hayatını kaybeden 15 yaşındaki bir çocuğu terörist ilan etmez.
Normal/de hiç kimse oyun çağında öldürülen bir çocuğun mezarına konan oyuncak misketleri ‘demir bilye’ olarak çarpıtmaz.
Normal/de hiç kimse daha iki gün önce evlâdını toprağa vermiş bir anneyi miting meydanında yuhalatmaz.”
Mırıldana mırıldana okuyor, tereddüt ettiğim anda da “Vardır bi’ bildikleri… ” diye ilerliyordum ki….
“Bizler hekimiz” cümlesine tosladım…
“İnsanın bin bir ruh halini, bin bir duygu durumunu biliriz.
Başbakan Erdoğan’ın duygu durumundan endişe duyuyoruz.”
Demekle kalmıyor, pekiştirmek için yemin billah edercesine…
“Fevkâlâde endişe duyuyoruz.
Kendisi, çevresi, ülkemiz adına endişe duyuyoruz.”
Sözlerindenben de fevkalade etkilendim…
Zira… “Endişemizi kamuoyuyla paylaşıyoruz” cümlesine ayrıca önem atfettim:
Mesleki mesuliyetleri, değil başbakan… Hiç kimse için işkembe i kübradan teşhis koymalarına müsaade etmeyeceğine göre sahiden vaziyet ciddi galiba, düşüncesiyle
kaygılanmaya başladım…
Meğer adamın mazereti varmış… Bu kadar kızmakla Recep Tayyip Beye, haksızlık mı ediyorum hesaplaşması içsel çatışkılarımı kızıştırırken...
Rıza Türmen’den aldığım nota rastladım:
“Başbakan ‘Kanuni, Şehzade Mustafa’dan sonra beni öldürecek’ dese, inanacak taraftarı var… Liderin her söylediğini kabul edecek bir kitle yaratıp medyayı da kontrol ediyorsanız, ‘Bana karşı darbe yapılıyor’ diye saldırıya geçmek etkin bir strateji gibi gözüküyor” (T24, 7 Mart 2014)
Kafam karıştı… Eğer Türmen’in yazdığı doğru ise…
Hekimler, “Her söylediğine kabul edecek kitle yaratma” mahareti gösteren Başbakan’a koydukları teşhiste yanılıyor olabilir mi?
Yoook; kitapta bu halin de yeri var deyip, “duygu durumu”ndan endişelenmeye devam edecekse hocalar…
Şehzade Mustafa’dan sonra sıranın Başbakan’a geleceğine inanmaya hazır “milletim” için de bi’ reçete yazmalı…
Mümkünse 30 Mart’tan önce…
MİLLİ İRADENİN DE HIRSIZI BE!
Milli İrade hırsızlığı…
RT Erdoğan’ın, 17 Aralık Yolsuzluk Operasyonu’nu savuşturmak için tedavüle soktuğu demagojik tabirlerden…
Tesirinden epey emin olmalı ki dilinden düşürmüyor, Başbakan…
Sandık… Seçim fetişizmini takviye niyetine…
Ekrandan, meydandan parmağını sallaya salaya boca edip duruyor zihnimize:
Milli irade hırsızları…
Yine böyle tepindiği günlerden birinde…
AKP grup toplantısındaki (28 Ocak 2014)nutkunda, ahlaki değerler skalasının başköşesine bile oturttu:
“En büyük hırsızlık milli irade hırsızlığıdır…”
Şart da koştu:
“Milli iradeyi çalmaya kalkışan kişi çıkıp da başkasına yolsuzluk iftirasında bulunamaz.”
Âlâ…
Hele iftira.. Asla!
Ama hakikatler ne olacak?
Yok; tarihe ‘tape’lenmiş akçeli yolsuzluklar değil mevzumuz...
RT Erdoğan’ın göğsünü siper ettiği milli irade hırsızlığından bahsediyorum…
Ve bahsetmeye devam edeceksek, ki etmek farz oldu, hakikatin yüzü suyu hürmetine…
İRADİ HIRSIZLIK YASALARI
Ve galiba ilkin RTE’ye hatırlatmak lazım:
Sandık hep sana yazsa da tek başına milli irade değilsin, “usta”… Binde 0000.01 oy alan “marjinal” bi’ parti gibi… Sen de milli iradenin parçasısın…
Ama milli irade hırsızının önde gidenisin…
Zira… Evvelki seçimlerde yaptığın(ız) gibi, 30 Mart’ta milli irade hırsızlığına devam edeceksin(iz)…
Nasıl mı?
Fikret Başkaya anlatsın(24 Ocak 2014, http://www.ozguruniversite.org/index.php/fikret-bakaya/guenluek/1441-milli-irade-diye-bir-ey-var-m)
Meselenin esasına… Demokrat Parti (DP)’den AKP’ye sirayet eden… Türk sağını tutkuyla sarıldığı ‘milli irade’ kavramına dair bilinen ama hep ihmal edilen gerçeğin altını çizerek:
* Siyasi partiler eğer “yukardakiler”, mülk sahibi sınıflar tarafından, anti demokratik bir seçim kanunu ve siyasi partiler kanununa göre kurulmuş-kurdurulmuş ise…
* Siyasi partiler bir kişinin şirketi gibi işliyorsa, işleyişinde demokrasinin kırıntısına bile yer yoksa…
* Kimin milletvekili, parti yöneticisi, belediye başkanı, vb. olacağına, hangi kanunların ne zaman çıkarılacağına başkan (patron) kadar veriyorsa…
Deyip, soruyor:
* İstediği kadar oy alıp seçilsinler, hükümet kursunlar, böyle bir durumda siz hangi “milli iradenin” tecelli ettiğinden ve demokrasiden söz edebilirsiniz ki?
* Kendisi demokrasiden nasibini almamış örgütler nasıl demokrasinin, “milli iradenin” gerçekleşmesinin araçları olabilir?
Ama oluyormuş gibi yapılır…
Tıpkı halkın 4 yılda bir oy kullanarak yönetime katılıyormuş hissine kapılması…
Ve hatta halkın kendi kendini yönettiği düzende yaşadığına inanmamızın istenmesi gibi…
ALAVERE DALEVERE
Neyse… Milli irade hırsızlığının tezahürleriyle devam edelim…
Fikret Başkaya’nın yazdıklarından takip edelim:
ı 2002 seçimlerindeAKP oyların %34,28’ini aldığı halde tam 363 milletvekili çıkardı.
Oysa aldığı oyla çıkardığı milletvekili arasında doğru yönde bir ilişki olsaydı, 188 kadar milletvekili çıkarması gerekirdi, yani yaklaşık yarısı kadar… CHP de oyların %19,39’unu aldı ve 178 milletvekili çıkardı. Onun da en fazla 107 milletvekili çıkarması gerekirdi.
%10 seçim barajı yüzünden diğer partilerin tümü oyunun dışında kaldı… Oyların yaklaşık üçte birini alan bir partinin tek başına iktidar olup, ülkenin kaderini belirlemesi midir “milli irade”?
Fakat hepsi bu kadar değil, 2002 seçimlerinde Türkiye’de seçmen sayısı, 41 milyon, 291 bin, 568’di. AKP’nin aldığı oy da 10 milyon 808 bin 229’du.
Bir parti seçmenlerin yaklaşık dörtte birinin oyuyla tek başına iktidar olduğunda “milli irade” gerçekleşmiş mi oluyordu?
2007 Seçimi’nde (aslında) ne olduğunu da Rıza Türmen’den (Milliyet, 16. Haziran2010) okuyalım:
ı 2007 seçimlerinde, AKP oyların %46.5’ini alarak Meclis’te % 62’lik bir çoğunluk elde etti (341 milletvekili).
CHP %21 oyla, % 20 oranında temsil edildi (112 milletvekili).
MHP % 14 oy oranıyla, % 13’lük bir temsil sağladı (71 milletvekili).
Gelelim 2011 Seçimi’ne…
Hani şu her iki kişiden birinin AKP’li olduğunun ilan edildiği seçime…
Fikret Başkaya, AKP’nin yüzde 50 oy alarak iktidar olduğu doğru ama… diyor…
“Durumun nüanse edilmeye ihtiyacı var:”
ı AKP’nin aldığı %50 oy, kullanılan geçerli oyların %50’sidir.
2011 genel seçimlerinde toplam seçmen sayısı 52 milyon 806 bin 322 idi ve AKP’nin aldığı oy 21 milyon 339 bin 082’iydi. Seçmenlerin %40.4’ü.
Seçime katılmayanlar ve geçersiz sayılan oyların toplamı da 9 milyon 864 bin 559’du.
‘30 Mart’a giderken hatırlayalım, hatırlatalım dedim…
Siyasi gerçekleri açıklama sorumluluğumuz adına…
- 'Zamanın Ruhu' söyle bize: Sputnik’ten Sabah’a; grev kırıcıları ne yana düşer, bizim eski Beko İşçisi Kamber ne yana?.. 30 Eylül 2023 04:17
- ‘Beşli Çete’nin Nihat Özdemir’i ile İbrahim Çeçen Akbelen’de hayatı katlediyor ey insanlık… Desek, hedef mi göstermiş oluyoruz?.. 29 Temmuz 2023 04:40
- Muhasebe aynasına bakarak iğneli fıçıda dertleşme yazısı: Anlatılan sizin de hikayeniz olabilir mi? 18 Temmuz 2023 04:10
- Soner Yalçın’a Sözcü’deki okuru da sormalı: Kılıçdaroğlu’nu elimine etme karargahı olarak gösterilen, RTE’nin “Eski Özel Kalem Müdürü” Hasan Dağcı’nın yalısını yurt edindiğin iddiası doğru mu? 06 Mayıs 2023 04:38
- "Kılıçdaroğlu kazanamaz" yargısına iman ederek "millet"i devirmeye kalkmak, muhalefeti bölerek "Erdoğan kazansın" demenin Akşenercesi olur!.. 04 Mart 2023 04:22
- Atacağım hiçbir başlık, bu alengirli işleri izah edemez, isterseniz buyurun bir de siz deneyin… 24 Aralık 2022 04:48
- Otopsi Masası Raporu 2: Hulki Cevizoğlu gibi ikametgahını Saray’ın Bekçi Kulübesine aldıran ‘Ulusalcılar’ bakın kime benziyor… 10 Aralık 2022 04:27
- Otopsi masası raporu: Ahmet Hakan "gereğini yapıyor" olmanın gözünü çıkarırken, "yayın yasağını savunan genel yayın yönetmeni" olarak tarihe geçti 03 Aralık 2022 03:32
- Embedded Cüneyt (Özdemir) "Z Kuşağı"nı Saray'a "iliştirme" mesaisinde 03 Eylül 2022 04:20
- Halkı, basın özgürlüğü mücadelesiyle dayanışmaya çağırdığımız destek kuvveti saymakla yetinmeyelim… Medyanın demokratikleştirilmesi mücadelesinin kurucu öznesi, ikinci asli ayağı olarak örgütlemeyi tartışalım… 13 Temmuz 2022 04:40
- Rasim O. Kütahyalı herhangi bir devlet kurumunun elemanı mı? Değilse, neden ‘devletin bazı kurumlarındaki üstadlarımız’ diyor? Kim bu üstadları? 07 Haziran 2022 04:10
- İmamoğlu otobüsü devirdi – 2: Sol muhalefetin huzuruna Özkök ve Alçı ile çıkmanın, Cem Küçük ile ‘sivil ölüm’ mahkûmu 'Barış akademisyenleri’ni ziyarete gitmekten ne farkı var!.. 17 Mayıs 2022 00:06