Hayat ağacı: Ata Soyer
Fotoğraf: Envato
Yitirdiklerimiz ile azalmıyorsak ancak diri kalabiliyoruz hayatta. Kimi ayrılışlar daha bir zor ve erken geliyor insana. Ata Soyer geçen yılın unutamadıklarımızın başköşesindeydi benim için de. Bilinir elbet “Unutmak azalmaktır”.
Bu yıl 17. Halk Sağlığı Güz Okulu onun adına düzenlenmişti. Geçen hafta içinde Ankara’da bir başka etkinlik vardı “Ata Soyer Sağlık ve Politika Sempozyumları: Özyönetimler, Yerel Yönetimler ve Sağlık”
Ve şimdi sizler bu satırları okuduğunuzda onun adına düzenlenmiş yeni bir etkinlik daha başlamış olacak İzmir’de: “Ata Soyer Sağlık Çalışanlarının Emeği ve Hak Mücadeleleri Sempozyumu”. Sabah 09.30’dan akşam 18.00’e kadar sürecek sempozyumun ardından türkü, şiir ve kokteyl katılmak isteyen herkese açık. İzmir Alsancak Mimarlar Odası etkinlik mekanı.
Hekim meslek örgütü TTB Merkez Konsey Başkanı Özdemir Aktan yanı sıra geçmiş dönem başkanları Selim Ölçer ve Eriş Bilaloğlu, SES Genel Başkanı Çetin Erdolu, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ve gazetemizden Aydın Çubukçu da konuşmacılar arasında. Özellikle saat 15.45’de başlayacak “Örgütlenme Ve Hak mücadeleleri” panel ve forumu sağlıkçı olmayanların da ilgisini çekeceğe benziyor.
Yitip gittiğinde gazetemize yazdığım ilk yazının başlığı “Hayat Ağacı: Ata Soyer” olmuştu. Teori ve pratiği mükemmel harmanlayabilen değerlerimizdendi o. Onlarca kitap, yüzlerce makale, sayısız etkinlik, 17 yıldır kesintisiz devam eden Halk Sağlığı Güz Okulları… Hastalığının son demlerinde dahi köşesine hele yaşadığı kente sınırlamadı yaşamını. Denebilir ki sağlık hakkı mücadelesinde ülkenin her bir kentini o kadar arşınlayan başka birisi çıkmadı aramızdan.
Ama onu hatırlamanın en iyi yolu sözü kendi kalemine bırakmak olsa gerek. Bu vesile ile ondan bir yazı ile devam etmek istiyorum bugün. Haziran 2010’da kaleme aldığı yazısının başlığı “Sağlık Hizmetlerinde Fabrika Dönemine Geçiliyor “. Bugün sözü Ata Soyer’e bırakıyorum. Birlikte okuyalım:
“Sağlık alanı, yerli ve yabancı sermaye gruplarına yeni bir değerlenme alanı olarak sunulalı çok zaman olmasına karşın, böylesine kapsamlı bir değişiklik şimdiye kadar yaşanmamıştı. Sağlık kampüsleri ile birlikte, kamu sağlık kurumları ve sağlık alanı, sermayenin ciddi bir istilası ile karşı karşıya kalacak, çalışanların çalışma ve yaşam koşulları bu istila ile şekillenecektir.Bunların anlamı ne?
Hükümet, biz Sağlıkta Dönüşüm diye “tam gün”, “kamu hastane birlikleri” vb ile uğraşırken, asıl büyük değişikliği Kamu Özel Ortaklığı (KÖO) üzerinden planlamış durumdadır.
Bu değişikliğin yasal dayanağı Anavatan Partisi (ANAP) döneminde çıkarılan, daha sonra Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) tarafından Anayasa Mahkemesine götürülüp, bazı maddeleri iptal edilen Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’dur (1987 tarih ve 3359 sayılı). Ayrıca Kamu İhale Kanunu ve AKP döneminde yapılan bazı değişiklikler de bu adımın yasal dayanaklarıdır.
KÖO ile birlikte, devlet özel (yerli-yabancı) şirketlere arsa sağlayacak, bu arsa üzerinde sağlık tesisi yapmalarına izin verecek, karşılığında -şimdilik- destek ve laboratuvar hizmetlerinin sunumunu özel şirketlere devredecektir. Bu yasayı “kamu hastane birlikleri” yasa tasarısı ile birlikte okuduğumuzda, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinin derecesi daha net olarak anlaşılır.
Yeni bir sağlık “düzeni” tesis edilmektedir. Bir “fabrika düzeni”. Örneğin, Ankara’da varolan yatakların neredeyse 1/3’ü bir araya toplanarak, bir toplulaştırma yapılmaktadır. Kamu personel rejimi değişikliği ve özelleştirme birlikte ele alındığında, taşeron çalıştırmanın ön planda olduğu bir “fabrika düzeni” görülmektedir. Özellikle sosyal hakların sınırlandığı ve çalışma koşullarının zorlaştığı bir “düzen”...
Muhtemel bazı değişikliklerle, bu kampüslerde yabancı sağlık personelinin çalışmasına olanak sağlanacak, özellikle hizmet sunumu özelleşmesinde yer alan çok uluslu şirketler, kendi temin ettiği tıbbi teknoloji ve teknikleri kullanan personeli ithal edebilecektir. “Star transferler” dönemi gündeme gelecektir.
Bu arada, kampüsler tamamlandıkça, şehir merkezinde bulunan devlet sağlık tesislerinin taşınması gündeme getirilecektir. Taşınan tesislerin, büyük şirketlere-yine ihaleye katılanlar öncelikli olabilir-alışveriş ya da iş merkezi olarak devredilmesi söz konusu olacaktır.
Sağlık alanı, yerli ve yabancı sermaye gruplarına yeni bir değerlenme alanı olarak sunulalı çok zaman olmasına karşın, böylesine kapsamlı bir değişiklik şimdiye kadar yaşanmamıştı. Sağlık kampüsleri ile birlikte, kamu sağlık kurumları ve sağlık alanı, sermayenin ciddi bir istilası ile karşı karşıya kalacak, çalışanların çalışma ve yaşam koşulları bu istila ile şekillenecektir.
Sağlık çalışanı örgütleri, bütünü görmeyip, tek tek önlerine konulan “tam gün” ve benzeri konularla uğraşmayı bırakıp, fotoğrafın bütününü kavrayıp, müdahale olanaklarını aramaları, bunu yaparken sermayenin salt sağlık alanında değil, tüm emek üzerine saldırıda bulunduğu gerçeğini akıllarından çıkarmamaları daha akılcı olacaktır.”
Evet, 2010 yılında böyle yazmıştı Ata Soyer. Sevgi ve özlemle anıyorum.
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29