Kaba kuvvet, düşmanlık ve kinle yönetiyor

Dün Başbakan bu sefer de kendisini, 99 yıl önce Çanakkale’yi savunanların yerine koyup “karşısındakilere”, “Bu sefer de Çanakkale’yi geçemeyeceksiniz” diyerek bir kez daha tarihi çarpıtarak mevzisini, son günlerde her gün birkaç kez tekrarladığı “Menderes’e yaptıklarını bana da yapmak istiyorlar”dan “Düşmanlarımız, Çanakkale’de yaptıklarını bana da yapmak istiyorlar”a kadar götürdü.
Öyle anlaşılıyor ki Başbakan Erdoğan artık kendisini zamana ve zemine göre, tarihsel kişiliklerle de özdeşleştirirken Aydın’da boş ayakkabı kutusu satan esnafı, hoşuna gitmeyen el kol hareketi yapan  İzmir’li kadınları,… gözaltına aldırmayı ve kendisine karşı olduğunu düşündüğü kıpırdayan her çanlıyı elindeki güçleri keyfince ve kullanarak korkutup terörize etmeyi de hiç ihmal etmeyecektir. Dahası Hükümet terörü, birer birer insanları her vesileyle polisin önüne atarak, kontra güçlerle HDP binalarına ve HDP yöneticilerine saldırarak bir Türk-Kürt çatışması çıkarmayı göze almaya kadar da götürmüş bulunmaktadır.
Ve elbette Gezi düşmanlığıyla Berkin Elvan cenazesine katılanları Gezi’nin devamı olarak görüp dozu artırarak şiddeti sürdürmektedir. Başbakanın, Gezi direnişine yönelttiği suçlamaları 14 yaşındaki Berkin’e de aynen yöneltmesi, Gezi düşmanlığının ne büyük bir kinle sürdürüldüğünü göstermektedir.
Nitekim Başbakan ve Hükümeti, kendisine karşı en önemli halk başkaldırısı olarak gördüğü Gezi’ye düşmanlığını şimdi bir iddianame olarak biçimlendirip kendi davasını bir devlet davasına dönüştürmek için uğraşmaktadır.
Ve bu konuda önceki iki mahkemenin reddettiği iddiaları, bir iddianame olarak kabul eden “bir mahkeme heyeti” bulunmuş görünmektedir.
Gezi’ direnişinin simgesel merkezi olarak görülen Taksim Dayanışmasına karşı açılan bu davanın yasalardaki herhangi bir suçla ilgili olmadığı artık dünya kamuoyunun malumudur. Bu yüzden de bu dava bir suç-ceza ilişkisi üstünden yargılama yapılarak “hüküm kurulacak bir dava” değildir.
Tersine bu dava siyasi bir davadır ve bundan önce, reddedilen iddianameyle ilgi bu köşede yazılan yazıda belirtildiği gibi, şimdi Taksim Dayanışmasına (26 kişi) açılan bu dava, “Yargılayanların yargılandığı bir dava” olarak sürecek bir davadır. Ve bu dava, ne bir mahkeme salonuna ne de bir stadyuma sığacaktır. Tüm Türkiye sathı, hatta uygar dünya bu davanın “tribünü” olacaktır!
Bunu bilmek için hiç de kahin olamaya gerek yok.
Evet, Başbakan devletin ve hükümet olmanın her imkanını kullanacak, bunu için hiçbir ahlak, yasa, adalet, hak-hukuk kaygısı gütmeden yapacak, yapıyor da.
Öte yandan bugün, 17 Aralık operasyonunun failleri içinde yer alan dört eski bakanla ilgili fezlekeler Meclis gündeminde olacak. AKP ve Hükümeti, fezlekeleri milletvekillerinden ve halktan sakladığı kadar saklayacak görünüyor. Onun için de Hükümet cenahı, fezlekelerin Mecliste konuşulmaya başlamasını seçimden sonraya ertelemek ve içerik tartışmasını yasaklamak için her yola başvuracaktır. Bu yolların “hangi yollar” olduğunu,en az bir bölümünü bugün göreceğiz.
Kısacısı AKP Hükümeti ve Başbakanı, meclis kuvveti, yargıç-savcı kuvveti, emniyet kuvveti, hükümet kuvveti... kaba kuvvet elinde hangi kuvvet varsa her birini, çoğu zaman da hepsini bir arada kullanıyor. Bu kuvvet odaklarını kullanırken de yasayla bu kuvvetlere verilen yetkileri ve bu yetkinin sınırlarının ne olduğunu umursamıyor. Ve hükümet elindeki tüm fiili ya da yasal kuvvetleri “kaba kuvvet” olarak kullanıyor.
Bu kaba kuvvet iktidarını dün gazetemiz Evrensel pek isabetli olarak, “Tayyip demokrasisi” diye niteledi! Çünkü başka, bilinen ve az çok demokrasiden söz edilen hiçbir yönetim çeşidinde iktidarın elindeki bütün güçleri “kaba kuvvete” dönüştürerek kullandığının bir örneği de yoktur.
Bu kaba kuvvet son günlerde kendisini özel yetkili mahkemelerinin “yanlışları düzeltiyoruz” görüntüsü arkasında Hrant Dink cinayetinin “büyük ağabeyi” Erhan Tuncel’i, Danıştay katillerini, Zirve canilerini, 1990’ların fail meçhuller kasabı olarak tanınan General Veli Küçük’ü… salıvermekte perva tanımazken, içinde gazetecilerin de yer aldığı MLKP davasından sekiz yıldır tutuklu sanıkları, KCK davasından tahliye için başvuran 92 tutuklunun talebini toptan reddederek “Tayyip yargısı” ile “paralel yapı yargısının” bir farkının olmadığını da göstermeye devam ediyor.
“Kaba kuvvet” bugün Hükümetin giderek her alana yaydığı bir silahı olmaktadır.
Çünkü halka baskı ve şiddetten başka verecek bir şeyi kalmayan bir iktidarın sarılacağı tek silah budur.
Ve bu silah istisnasız er ya da geç, geri tepmiştir!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamu işçisi hedefte

Kamu işçisi hedefte

Ücretleri baskılayan Erdoğan-Şimşek programının yeni hedefi toplu sözleşme sürecine giren 600 bin kamu işçisi. Sendikal bürokrasi eliyle işçiden kaçırılan sözleşme taslağı, iktidar medyasına sızdırıldı. “Taleplerimizi karşılamıyor” diyen işçiler öfkeli. Ekonomide, iç ve dış politikada sıkışan Saray iktidarı, toplumu yönetebilmek için yasaklara, gözaltılara ve tutuklamalarla sarılıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et