Rantçı, projeci belediyeciliğe karşı mücadele
30 Mart’ta Türkiye muhtarlardan, Büyük Şehir Belediye Başkanlarına kadar çeşitli görevler üslenecek yerel yöneticileri seçecek. Ama meydanlara, medyaya, meydanlarda konuşulanlara ve konuşanlara bakarsanız, memleket yerel seçime değil de genel seçime, hatta “son seçime” gidiyor gibi!
Özellikle de sermaye partilerinin liderleri meydanları taşıma kalabalıklarla doldurmadan sanki belediye başkanı kendileri “seçilecekmiş”e kadar varan bir tarzda propagandayı sürdürüyorlar. Bu tutumu en ifrata götüren de Başbakan Tayyip Erdoğan. Erdoğan konuşma yaptığı her ilde, ilçede sanki aday kendisiymiş gibi konuşuyor; o ildeki belediyenin tüm faaliyetlerini belediye başkanının hangi partiden olduğuna göre yeriyor ya da kendi partisindeyse övüyor, göklere çıkarıyor. Kılıçdaroğlu ya da Bahçeli de biraz geriden de olsa aynı biçimde belediye başkanı kendileri seçilecekmiş gibi konuşuyorlar.
Kısacası yerel seçim mücadelesi, AKP propagandası ve Erdoğan tarafından yolsuzluk ve rüşvet skandalıyla ortaya çıkan rezilliklerin üstünü örtme amaçlı provokatif, AKP’ye oy veren kesimlerin kemikleştirilmesinin vesilesi olarak kullanılan bir çizgiye çekilmiş bulunmaktadır. Bahçeli ve Kılıçdaroğlu da yolsuzluk ve rüşvet rezillikleri tartışmasında, “Kim iyi laf sokarsa o kazancak” mış gibi, AKP’nin onları çektiği alanda oynuyorlar seçim oyununu.
Ve elbette bu sermaye partilerinin yerel adayları da liderlerini yinelerken aynı zamanda “kent rantı” yaratma ve bu rantı kendine yakın sermaye çevrelerine dağıtarak yapılan projeci belediyeciliğin gereği olarak, ha bire projeler yarıştırıyorlar ve sanki bu projeleri kendi ceplerinden verdikleri paralarla yapacakmış gibi de “Projemiz şu, parası da hazır!” diyerek halkın kafasını karıştırmaya çalışıyorlar.
Önceki gün İstanbul’da kendi belediyecilik anlayışlarını açıklayan HDP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayları Sırrı Süreyya Önder ve Pınar Aydınlar, bu rantçı, projeci belediyeciliği reddeden, halkçı belediyeciliğe yönelmeyi esas alan bir program; halkın ihtiyaçlarını esas alan ve halka hizmeti şiar edinen, bu amaçları da halkın mahalle ve ilçe meclisleri üstünden belediyenin yönetimine dolaysız biçimde katılmasıyla gerçekleştireceklerini ortaya koyan belediyecilik anlayışlarını açıkladılar.
Daha önce de bu köşeden ifade edildiği gibi HDP’nin bu yerel seçimlerdeki en önemli “projesi”, yerelden yönetmeyi gerçekten halk meclislerine dayanarak, yatırımlardan hizmetin veriliş biçimine kadar en temel sorunlarda halkı yerel yönetimlere katmayı esas alan belediyeciliği benimsemiş olmasıdır. Tüm diğer şeyler; hizmetlerin nasıl üretilip, nasıl ulaştırılacağı ve gerçekleştirilme biçimi elbette zamana, yere, demokrasi güçlerinin oluşacak meclislerdeki ağırlığına göre değişecektir.
Önceki gün HDP’nin İstanbul Büyükşehir Eş Başkanı adaylarının açıkladığı ve mahalle ve ilçelerdeki halk meclislerinden başlayarak “Şehrin yönetimini halka devretme” amaçlı programı dün gazetemizde oldukça ayrıntılı biçimde yer aldı. Ve bu programda, diğer partilerin şehircilik ilkelerinin de eleştirisi amaç edinilmiş olduğu için olacak, “yapılmayacakların sıralandığı” “İstanbul Taahhütnamesi” yle soruna yaklaşım ortaya konuyor.
Bu “Taahhütname” şöyle beş maddeden oluşuyor:
* Toplumun ortak kaynaklarını belediye aracılığı ile halka karşı kullanmayacağız.
* Konut alanlarının ortak yaşam alanlarının gasbına, imar ve şehir planlarına aykırı yapılanmaya izin vermeyeceğiz.
* Tarihsel ve doğal dokuya aykırı projeleri hayata geçirmeyeceğiz.
* Halkın kolektif mülkiyetinde olması gereken alanları (sahil, meydan, park) özel firmalara satmayacağız.
* İstanbul’un kaynaklarını yeniden üretilemez biçimde tüketen ve ekolojik dengesini bozan, ilan edilmiş olan ya da yapımına başlanmış tüm “mega” ve “çılgın” projeleri iptal edeceğiz.
Burada denmek istenen; “Eğer rantçı, projeci belediyecilik hiçbir faaliyet sürdürmese, kent daha rahatlayacak, kentin imkanlarından halk daha iyi yararlanacak”tır. Bu yüzden de halkçı belediyeciliğin sermaye partilerinin belediyecilerinin yaptıkları “mega” ve “çılgın” projeleri iptal etmekle işe başlaması kadar doğal bir şey olamaz.
Yeninin nasıl yapılacağını ise elbette şehircilik biliminin yol göstericiliğinde, halkın ihtiyaçlarını merkezine alan bir belediyecilik, kentin yönetimini devraldığı ölçüde yapacaktır.
Bu elbette lafla olmayacağı gibi kolay da olmayacak, çok yönlü bir mücadeleyle olabilecektir.
Bu yerel seçimler bu doğrultuda bir adım olduğu ölçüde başarılı sayılacaktır.
Evrensel'i Takip Et