27 Mart 2014 00:07

Denize düşen kimse, yılana o sarılsın

Denize düşen kimse, yılana o sarılsın

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhuriyetin ilk çok partili seçimlerinde, CHP’nin karşısına çıkan Demokrat Parti’nin sloganı, “Yeter! Söz milletin” diyordu. Tek parti CHP’sinin baskıcı iktidarından bunalan halkın büyük kesimi ile birlikte, birçok sosyalist, demokrat, aydın kişi de CHP’den kurtuluş umudunu DP’ye bağlamıştı. Herhalde aydınlar sözün milletin olacağına inandıklarından değil, ama CHP’den kurtulmayı her şeyden çok önemsediklerinden DP’ye destek verdi. DP seçimleri kazandı ve tarih okuyan herkesin bildiği üzere söz milletin falan olmadı. Umutlar kısa sürede yerini hayal kırıklığına bıraktı.
Ancak, bu hayal kırıklığı ve arkasından gelenler, bir türlü yeterince öğretici olamadı. Aynı aydınlar olması gerekmez ama dönemin ileri gelen kişiliklerinin tuttuğu saf açıkça ilan ediliyordu, 27 Mayıs darbesi alkışlanırken, cumhuriyet mitinglerine katılınırken, ya da ‘Yetmez Ama Evet’ denirken. Her dönemeçte, iktidar odakları arasında her kapışmada “Şunlar hele bir gitsin”, “Daha kötü ne olabilir”, “Gelecek olanı en azından dönüştürürüz”, “Normalde onlara oy vermem ama...” diye diye yıllar geçti. Ülke aydınının geleneğinde bir iktidar odağına karşı diğerini desteklemek yer etti.
Birkaç gün sonraki seçimde Cemaatten CHP’ye, büyük burjuvaziden emperyalizme kadar kurulan büyük ittifaka, çeşitli sebeplerden oy verecek milyonlarca kişi içinde, aynı ehveni şer siyasetini savunanların da sesi çok çıkıyor. AKP’nin geriletilmesi dışında herhangi bir argümana “tatava” diyecek kadar siyaset tartışmalarını tıkayarak hem de. Basgeç sloganı, ülkenin farklı yerlerinde CHP’nin, MHP’nin, BDP’nin kazanacağı belediyelerin hepsine birden sevinmeyi savunuyor. Kampanyada bozkurt işareti yapan solculardan Cemaatçi sosyal medya hesaplarına kadar birçoğu tarafından en çok hedefe konan, iftira atılan da HDP. Boşuna değil, çünkü sırtını ensesi kalınlara yaslamayan bir çekim merkezi olarak, AKP için de, olası alternatifleri için de en tehlikelisi o.
Bu seferki yetmez ama eveti daha ilginç kılan, geçen yazın büyük ayaklanmasını tecrübe edenlerin dilinde olması. Bastığı yerleri toprak diyerek geçmiş demek. Sonra da o toprağa beton dökmek için yarışanlardan birini tutmaya karar vermiş. Üstelik bu kez adres, memleket aydınının geleneksel yuvası, devlet partisi.
“Hiç değilse şöyle” diye anlatılan adayın farkının olsa olsa betonun çeşidi olabileceği, icraatından biliniyor. Ama seçim, hangi ayakkabı kutusunun dolmasını istiyorsunuz sorusuna bir cevap aramaktan ibaret değil. Hem de, Gezi’de toprağa basmanın tadını almışken, betonculara dersini vermişken, HDP gibi, birliğin mümkün, umudun baki olduğunu gösteren bir seçenek hiç olmadığı kadar ortaya çıkmışken. İktidar sokağa karşı sandığı öne çıkardı ve onun gitmesini en çok arzu edenler olduğunu söyleyenler, bu ayrımı kabullendi. Sokakla sandık neden birbirinden ayrılıyor, bu soruyu soran yok. Bir zamanlar direnişin sesi olduğu, onunla öfkelenip eğlendiği için “başbelası” ilan edilen sosyal medyanın en büyük heyecanı da, öfkesi de, neşesi de Cemaatin yaydığı kayıtlara bağlı oldu. Burnundan kıl aldırmayan büyük patronun titreme nöbetlerinin büyük direnişle başladığını, direnişçilerden bile unutanlar var ki Cemaat ağzıyla konuşur oldular.
Oysa her türden beton kafalının gölgesi eksik olsun, ağaçların gölgesi bize yeter. Elbette mücadele devam ettikçe, kim nereye oy vermiş olursa olsun, yan yana gelip özgürlüğü, demokrasiyi, barışı, yaşam hakkını birlikte büyütecek. Gene de mesele, meydanı onlara bırakmamak değil, meydanı boş bırakmamak çünkü. Ki her boşluğu doldurana karşı, en baştan başlanmak zorunda kalınmasın.
Basgeç, demokrasi oyununu oynayan bütün iktidarların sloganıdır bu yüzden. Beton dökerler ve basıp geçerler ki, kimse bir yerde birikemesin, her şey başa dönsün. Bir umut olarak AKP’yi gören ve bugünlere getirenlerin de, ondan kurtulmak adına başka sermaye projelerine bel bağlayanların da, halkın gücüne güvenmeyip teslim olanların da üstüne basılıp geçildi. İşte artık bu oyun bozuluyor, herkes adımını ona göre atıyor.
Öncelikli olanın, ne pahasına olursa olsun AKP’nin gitmesi olduğunu düşünerek hareket etmek, onun yerine geçmeye hazırlanan düzen güçleri koalisyonunun üstüne basıp geçmesine izin vermekten başka bir şey değil. AKP elbette gidiyor gitmesine, bir kere de öncelik direniş ruhunun daha güçlü, kararlı ve talepkar olarak yoluna devam etmesi olsun. Denize düşen kimse, yılana da o sarılsın. Şehrin anahtarının beton sevdalıları arasında değiş tokuşunun derdi onların olsun, demişler ki;
şehir senin.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa