Konuşulmayanlar: Burjuvazi, sandık ve halk
Fotoğraf: Envato
İnsan ne yazacağını değil, ne yazmayacağını şaşırıyor. Ümraniye’de yaşananlar uzun süre konuşulmaya yeter artar. Suriye’de yaşananlar, uçağın düşürülmesi çok konuşulmalıdır. Rusya Kırım’ı “resmen” ilhak etti, daha uzun yıllar konuşulmalıdır. Ukrayna NATO’ya doğru yol alıyor, Batı da ne yapacağını bilmiyor, Ukrayna’nın gerisini de Rusya’ya kaptırmama noktasında arayış içinde, önce olayları körükledi, şimdi nasıl kontrol edeceğini bilemiyor, daha on yıllarca konuşulmalıdır.
İŞİD Irak-Şam İslam Devleti kurulmuş, Arnavut’u Çeçeni Türkiye’den Suriye’ye varıyor, dönüp Anadolu’nun ortasında polis asker vuruyor, hemen hiç konuşulmuyor. Mısır’da mahkemeler 529 Müslüman Kardeşler üyesinin idamına karar veriyor, Venezuela için için yanıyor, hemen hiç konuşulmuyor. ABD uçak gemileri Karadeniz’e yukarı doğru, Rus savaş gemileri Akdeniz’e aşağı doğru gidiyor, konuşulmuyor. Kıbrıs’ta pazarlıklar artmış, konuşulmuyor. Kız yurtları tıka basa dolduruluyor, kızlar istif halinde, odalarda nefes alacak yer yok, konuşulmuyor. İşçiler inşaatlarda, limanlarda ölüyor, konuşulmuyor. Tarlalarda çamur içinde ırgatlar, çocukları okula gidemiyor, konuşulmuyor.
Erdoğan’a kumpas kurulmuş, tapeler varmış. Defnesi varmış varmış, Twitter engellemesi haberleşme özgürlüğünü kısıtlıyormuş, biraz konuşuluyor. Hırsızlık yapan mı daha büyük suçlu, bunları çeken yayan mı? Hiçbiri mi, hepsi mi? At izi it izi birbirine karışıyor, pek sağlıklı konuşulmuyor.
Ortada müthiş bir kavga var, yeniden dünya paylaşım savaşları var, vuran kıran işgal eden var, işi anlamamış kahramanlığa soyunan zavallılar var, kuş avladığını sanıp kuş gibi avlananlar var.
En mühimi de pazar günü seçimler var. Hemen bütün partilerin bulvar televizyonlarında bol bol seçim reklamı dönüyor. Bize oy verin.
Seçimlerle bunların ne ilgisi var, birkaç şey söylenebilir. Demokrasiler dayandıkları sınıf ve sistemlerden özerk düşünülemez, burjuva demokrasileriyle, İslam cumhuriyetleriyle, halk demokrasileri birbirinden farklı şeylerdir. Burjuvazinin birbiriyle aynı veya yakın şartlar altında yarıştığı durumlarda burjuva demokrasileri söz konusudur. Örneğin AB böyle bir burjuva demokrasisine yakın bulunmaktadır. Bunun halk demokrasileriyle bir ilgisi yoktur. Dahası kavga büyük sermayedarlar arasında sıcak çatışmaya dönüşünce bu kadarının da işlemediği olmaktadır. Ukrayna, Kırım, Libya, Irak, Suriye… Bunun somut örnekleridir; oralarda demokrasi değil savaş koşulları geçerlidir.
Halkçı demokrasiler, halkın eşit şartlarda ve özgür iradesiyle karar ve denetim süreçlerinde yer alabildiği demokrasilerdir. İsterseniz, buna “tam” demokrasi de diyebilirsiniz.
Mevcut seçimlere gelince, kapitalist sistemin (bizde komprador olanının) içten yenilenmesinin bir ayağı olarak bakılırsa, bir miktar makro yapı içindeki yeri görülebilir. Piyasa yapıları sandığa bağlı değil, garantilere bağlanmış. Sandıklar işin daha kitleye dönük olan kısmı; halkın gözünde meşruiyet sağlama; eşitsizlikleri, haksızlıkları, rahatsızlıkları, krizleri biraz daha erteleyebilme işine yaramaktadır. Dikkat ederseniz, halkı ölmeyecek kadar (Çocuğuna iş vereceğim bunun en ciddi olanıdır) bir kısmıyla oyalamakta; bu arada kapitalist sistemi ve bunun “halk” gözünde meşruiyetini (Siz seçtiniz şeklinde) onaylatmaktadır.
Araya birkaç sazan girmediğini söyleyemeyiz, ancak bunun çapı “Bak, uğraşırsanız, siz de bu sistemden birkaç koltuk kaparsınız” düzeyinde olup ana yapının meşruiyet ayaklarından biri haline geliyor.
Verili şartlar içinde geriye kalan önemli bir soru daha tefeci-eşraf (üçüncü dünya) demokrasisi mi olunacak, yoksa burjuva demokrasisine mi evrilinecektir. Maalesef, Türkiye’ye “burjuva demokrasisi” bile çok bulunmakta, taşra demokrasisi (komprador demokrasi) reva görülmektedir. ABD ve AB’nin Türkiye’de burjuva demokrasisi olsun gibi bir derdi de yoktur; piyasa, parti ve basın kontrolünde bağımlı bir üçüncü dünya demokrasisi yeterli görülmektedir.
Pazar günkü de insan, toplum ve doğa için ne yapalım kavgası değildir. Yine de siz bulursanız, işçisini emekçisini seçin.
- MEB’in başarısı muhteşem tıklanma rekoru: İnsanın iyi ki pandemi ve deprem olmuş diyesi geliyor 10 Ocak 2025 04:58
- 22 yıllık, 72 yıllık gerileme: MEB’in, AKP’nin, milli görüşün ‘Milli Maarif’ ve ‘MESEM’ başarısı 03 Ocak 2025 04:26
- Türkiye ve Suriye yüzyılı mütaşerik maarif ve rejim modeli 27 Aralık 2024 04:43
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42
- AKP ve MEB’in büyük mahareti: Bağnazlığı ve emek sömürüsünü sürdürmeye diplomalı çözüm 20 Eylül 2024 04:15