29 Mart 2014

Geçen yaz ne yaptığınızı biliyoruz!

DİĞER YAZILARI
Yüzümüzün karası 16 Ağustos 2014
İnsan sevmek 12 Temmuz 2014
Kavel\'de miyiz hâlâ? 28 Haziran 2014
Camın sırrı 21 Haziran 2014
Yasak bölge 14 Haziran 2014
Organik O.C 31 Mayıs 2014
Bir nefes... 24 Mayıs 2014
Soma\'nın iyi insanı 15 Mayıs 2014
YAZI ARŞİVİ

Epeydir siyaset “değişmezlikler” üzerine kurulu sanılıyor. “AKP’li başka nereye oy verecek ki?​” ya da “AKP karşıtıysan tek yol CHP”. Öyle mi sahi? Stratejisi “AKP karşıtlarını birleştirmek” olan bir muhalefet ağırlığı, neyi değiştirebilir? Aynı anda hem HDP’ye, hem MHP’ye “oyları bölmeyin” diyebilmenin esvabı mucizesi bu...
AKP öcüsü ile siyasetin varabileceği nokta? 1977’de MC öcüsüyle CHP’nin “ite kaka” iktidarı kadar bir sonuç bile vermez artık. Ya da; ‘89’da 12 Eylül karanlığından SHP ile çıkma çabası... İkisinin de sonuçlarını bu ülke gördü.
Tek bir özgürlük kırıntısı, tarihin hiçbir anında “sandık” ile gelmedi bu ülkeye. Mücadele edenler tırnaklarıyla kazandı. 1900’lerin başında da böyleydi bu; sonunda da... Şimdi de!
Gezi bir kez daha gösterdi bunu. Halk hareketinin nelere kadir olduğunu yaşadık. Sokağın mümkün kıldıklarını gördük. Hepimiz oradaydık. Yaşadık, anladık. Ya sonra?
1999-2002 arası sistem vitrindeki bütün partileriyle birlikte çökerken; kaçmıştı bir tarihi fırsat. Küskünleri hükümet kuracak sayıya ulaştıran çürüme, 3 Kasım’da dibe vurdu. Ulusalcı bir CHP ile neoliberal-muhafazakar bir AKP fırladı aradan... 12 yıldır ve bugün yaşadığımız her şey işte o seçim sonrasında yaşanan kayıkçı dövüşünün vebalidir.
Ve bugün. Sistem bir kez daha çöküyor. Devletin içinde “Sağlıklı işleyen üç beş birim” kaldı mı, kalmadı mı belli değil. Kesintisiz tansiyon nasıl düşer, sistem nasıl restore edilir, henüz bilen yok. Gerilim geometrik olarak tırmanıyor.
Bu pazar verilecek oylar da çözmeyecek bu gerilimi. Herkes kendince “haklılık” ve “zafer” peydahlayacağı “acayip bir araf”ta kalacak. Ve sonra Cumhurbaşkanlığı, ve sonra muhtemel bir erken genel seçim. Biz değişmezsek, hiçbir şey değişmeyecek?
Bundandır “tape”lerden, “Erdoğan’ı çizdiler”den bu kadar söz etmek. Bundandır; “Daha kötüsü olmasın” diye politik çizgi oluşturmak. Bu saçmalıklar gündemi herkesin ruhunu yoruyor; bu ülkenin “Yaşanılır ve güzel bir ülke olabileceği” duygusundan uzaklaştırıyor.
Sokakta büyük ittifak sağladığımız günlerdeki mutlu, umutlu havamızın üzerinden 1 yıl geçmedi daha. Elbette, her şey bir anda değişmez. Ama bilelim ki; “demokrasi, özgürlükler ve barış” odaklı somut ve güçlü bir alternatif çıkarabilseydik eğer; bugün belediyeyi alamasak bile yüzler gülüyor olurdu. Olamadı.
HDP, bugün içinde yer alan çok önemli güçlere daha geniş bir halk ittifakını katabilseydi, “tatava” dinlemezdik bu kadar. Daha haziranda başladı, ulusalcılar bir taraftan, CHP bir taraftan çekiştirmeye, o büyük direnişten rant devşirme çabasına. Eskiler eski yerlerine döndü. Olmadı, yeni çıkmadı; yeni olan HDP çok planlı bir kampanya ile yalnızlaştırıldı. Elini taşın altına koyup yeni ve gür bir iktidar alternatifi çıkarmak için öne çıkması gerekenler vebalin büyüğünü taşıyor. Özellikle de, bu dönemde HDP’ye çemkirmeyi meziyet sayanlar... Maharet “kötüler arasından en makul”ü seçmekte değil o yüzden; karanlığı ortadan kaldıracak yola girebilmekteydi. Ve en acı olanı; başarabilirdik bunu. Vebalin en azı HDP’de; orası kesin.
Halkın doğrudan demokrasisine en yakın formu önerdiği için, özgürlükten yana olanların en azından bir bölümünü birleştirdiği için umut orada. Ve oyum bu nedenle HDP’ye... Geçmişin bütün kirinden, pasından, yükünden arınarak, yeni bir demokratik mücadele hattı oluşturmaya yaklaştığımız için en çok. Bu yüzden, umutsuz almayın sakın bu yazıyı... 30 Mart gecesi “basgeç” saflarında yaşanacak olası umutsuzluğa karşı yazıldı sayın hatta.
Sandık “siyaset”in çok yönlü biçimlerinden, göstergelerinden sadece biri. Hiçbir şey için geç değil. Nasılsa, “belediye” kimin elinde olursa olsun, nasılsa sokak bizi çağıracak. Nasılsa, eskisi gibi tüm farklılıklarımızla birlikte, yan yana olacağız o sokaklarda. Özgürlüğümüz için, haklarımız için. Nasılsa, “Bu daha başlangıç”...
Mayıs var önümüzde, haziran var, ağustosta iki turlu Cumhurbaşkanlığı seçimi var. “Erdoğan ya da bir adamı” karşımıza gelecek nasılsa...
Kim bilir, belki bu yaz, gerçekten güzel ve kalabalık bir ülkeye daha da yaklaşırız; yeter ki; “korku” eşiğini aşalım, ne istediğimizi bilelim, kırıntıya razı olmayalım. Gerisi “kendiliğinden” bile gelir. Geçen yaz gelmişti. Yine gelir.

Evrensel'i Takip Et