Hükümete güvenmeme oyu için!
Dışişleri Bakanı bir taraftan “Türkiye’ye savaş ilan ettiler. Bu bir casusluk faaliyetidir” diye öfkeyle bağırırken öte yandan Başbakan, miting meydanından “Bu ahlaksızlık, bu adilik, bu alçaklık, bu namussuzluk” diye haykırıyor.
Neden böyle öz güvensizliklerini, derbederliklerini, perişanlıklarını bastırmak için var güçleriyle hatta olmayan sesleriyle (Başbakan seçim bitmeden sesini bitirdi!) haykırdıklarını herkes biliyor. Çünkü Dışişleri Bakanlığının “en güvenlikli katı”ndaki “en güvenlikli oda”da, Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Bakanlık Müsteşarı Sinirlioğlu, MİT Müsteşarı Fidan ve Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar arasındaki toplantının ortam dinlemesi kayıtları YouTube’a düşmüştü!
ASLOLAN KONUŞMANIN İÇERİĞİ!
Ve Hükümet, sanki bu dinlemenin sorumlusu oymuş gibi, çoktandır kapatmak için fırsat kolladığı YouTube’u kapattı!
Oysa asıl olan kayıtlardaki konuşmanın içeriğiydi. Çünkü bu kayıtlarda konuşulan konu, Suriye’ye bir askeri müdahale için bahane aramaktı. Ve o odadaki konuşmada AKP Hükümetinin Suriye bataklığından çıkması için Suriye’ye açıkça savaş ilan etmek gerektiği, bunun için nasıl bahaneler yaratılabileceği, Başbakanın isteğinin de bu doğrultuda olduğuna dair tartışma yapılıyordu.
Kuşkusuz dün gazetemizde de yayımlanan konuşma içeriği tüyler ürperticidir.
Ama böylece “devletin” ve Hükümetin gerçek bir fotoğrafını gördük.
HALK GERÇEK PLANLARI GÖRDÜ
Başbakan Yardımcısı Arınç, “Bu olay kimin işine yaradı?” diye sorup, “Suriye rejiminin, IŞİD’ın işine yarar” diyerek yanıtını kendisi verdi. Ama bu soruya verilecek yanıtını sakladı. Çünkü bu savaş planlarının açığa çıkması en çok da Türkiye’nin barışsever; Suriye’ye karşı bir savaş hevesi içindeki Hükümetin politikasına karşı olan halkının işine yaradı. Çünkü böylece halk kimin nasıl planlar içinde olduğunu gördü! Bu çok önemlidir.
Ama yine her zaman olduğu gibi basınımız meseleyi büyük çoğunluğu ile ses kaydının içeriğini değil de “Kim dinlemiş, kim servis etmiş, nasıl dinlenmiş?”, “Bu bir casusluk faaliyeti mi yoksa başka amaçlar mı var?”… gibi sorular üstünde tartışıyor.
Evet sorun devletin ve Hükümetin kendi açısından “Kim, hangi amaçla dinledi” gibi sorular önemli olabilir ama halk için önemli olan orada konuşulanlar, devletin bu en üst düzey güvenlik ekibinin Türkiye’yi nasıl bir batağa sürüklemek için planlar geliştirdiğidir. Bu tartışma kaydının yansıttığı, devletin ve hükümetin, politik süs ve cilalardan arınmış halinin fotoğrafıdır.
SORUMLU HÜKÜMET, MİT, GENELKURMAY
Ortaya çıkan skandalın diğer boyutu, “En güvenlikli alanın dinlenmesi”, “casusluk”, “vatan hainliği” üstüne kopartılan gürültüyle boğulmak isteniyor.
Kaldı ki, burada, “Madem bu kadar önemli o zaman bu yüksek güvenlikli alanlar nasıl dinleniyor?” sorusunun yanı sıra “Dinleyenden çok dinlemeye izin verenden hesap sorulması gerekmez mi?” sorusu da akla geliyor. Çünkü halk dinleyeni bilmez ama bu dinlemeye fırsat verenleri, o ülkeyi savaşa sürmek için fikir birliği yapmaya çalışanları tanıyor ve onların maaşları bu halkın cebinden çıkıyor. Bu yüzden de halkın karşısında sorumlu olan Hükümettir, MİT’tir Genelkurmaydır.
Şu da bir gerçek ki, bu savaş planlarının deşifre olmasıyla AKP Hükümeti’nin niyetinin ortaya çıkmasıyla pek çok şey aydınlamıştır. Ama aynı zamanda bölge de dünden itibaren provokasyonlara daha açık hale gelmiştir. Çünkü artık IŞİD ya da bölgede faaliyet gösteren sayısız terör ve istihbarat örgütleri ya da Şam rejimi her tür provokatif saldırıyı yapma hakkı kazanmıştır. Çünkü bu karanlık güç odakları ne yapsalar artık “Türkiye’nin üstünde” kalacaktır.
Bunun sorumlusu da elbette bölgeyi bu derece hassaslaştıran Türkiye’yi yöneten Hükümettir!
Bu son gelişmelerden çıkarılacak önemli derslerden birisi de budur herhalde.
SEÇİMDE NE YAPMALI?
Yarın da seçim var.
Elbette seçim bir yerel seçim ama bütün bir seçim dönemi boyunca tartışıldığı gibi, sonuçları bir genel seçim gibi değerlendirilecek bir yerel seçim.
Halk seçime katılarak bu adı yolsuzluk, rüşvet özgürlük düşmanlığı yanı sıra şimdi de savaş kışkırtıcılığı ile birlikte anılır olmuş bu Hükümete duymadığını gösterme fırsatını değerlendirmek durumundadır.
Ve bu fırsatı, yeni “yetmez ama evetçiler”, “bas geççiler” halkı CHP’nin arkasında yer almaya çağırarak heder etmeye soyunmuşlardır. Bu yetmiş yıllık, bir sermaye partisinden kurtulmayı bir başka sermaye partisine yedeklenerek gerçekleştirme oyunu bu sefer sökmemelidir. Dahası bu seçimde asıl olan CHP’nin daha fazla oy alması değil AKP Hükümetinin oylarının düşmesidir. Bu yüzden de CHP’ye oy vermemenin AKP’yi desteklemek anlamına geleceğini iddia eden gerçekleri saptıran propagandaya kulak asmamalıyız. Tersine bugün Türkiye’nin bölgenin ve dünyanın içinden geçtiği koşullar, sermaye partileri karşısındaki tek seçeneğin, demokratik, komşularıyla barış içinde yaşamaya karar vermiş, kendi içinde de Kürt sorununu, Alevi sorununu, özgürlükler sorununu,… çözmüş bir Türkiye için mücadele eden, bölge halklarının kardeşleşmesini savunan HDP olduğunu göstermektedir.
Hırsızlık, rüşvet, özgürlük düşmanlığı ve savaş kışkırtıcılığının ayyuka çıkması bu seçeneği daha da önemli hale getirmiştir.
Evrensel'i Takip Et