Ukrayna krizi ve biz!
Fotoğraf: Envato
Gazetemizin “Avrupa’nın Gündemi” sayfası ve uzunca bir zamandan beri, belki Almanya merkezli gibi görünse de Avrupa’daki başlıca gelişmeleri yakından izleyen deneyimli muhabirimiz Yücel Özdemir, Ukrayna krizinin Avrupa’daki yansımaları, ABD ve Rusya’nın hegemonya mücadelesi, ABD-AB, Almanya-Rusya ilişkileri ve NATO’nun Rusya’ya karşı bir savaş örgütü olma misyonunun yenilendiği gelişmeleri toplamı üstünden izliyor.
Bu yaklaşım elbette batı medyasının pragmatist, “Rusya eskiye dönüyor” (Buradaki eskiye dönme, bazen Çarlık Rusyası, bazen Stalin’li Sovyetler Birliği oluyor) gibi kolaycı formülasyonlarla sorunu açıklamasını aşan bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım aynı zamanda, Türkiye medyasının da batılı kaynaklara iç politikanın ihtiyaçlarına göre “yerli unsurlar” ekleyerek “günü kurtarıcı” tutumuyla da hiç bağdaşmayan bir yaklaşımdır.
Evet, bugünün dünyasındaki güç dengeleri içinde, en küçük ülkelerde olanların bile bir “dünya krizi” çıkarma potansiyeli taşıdığı bir gerçektir. Ancak Ukrayna krizi, Avrupa’nın ortasında Rusya’yla batının etkinlik alanı savaşının kırılma alanlarından birisidir. Ve Rusya ile, ABD’nin başını çektiği batılı güçler arasındaki çatışma, “Kiev’de Hükümet darbesi yapma” ve Kırım’ın Rusya’ya ilhakına kadar tırmanmıştır.
Kuşkusuz ki Ukrayna üstünde çatışan ülkelerden birisi Rusya olunca, Rusya ile batılı güçlerin mücadelesi Avrupa ve onun en önemli ülkesi Almanya için enerji (petrol ve doğal gaz) sorunundan ithalat ihracata, çeşitli sermaye ihraçlarına kadar pek çok sorunu da gündeme getirmektedir. Onun içindir ki son günlerde Avrupa’nın Rusya’ya enerji bağımlılığını azaltmasının nasıl olabileceğine dair tartışmalar yeniden alevlendirilmiştir. Ancak bu tartışmaların yakın ve orta vadede batının “enerji açığına” gerçekçi bir çare üretmesi zor görünmektedir.
Ancak bütün bunlara karışın ABD ve AB ile Rusya arasındaki gerilim de büyümekte, karşılıklı ekonomik, diplomatik, askeri alanı da kapsayan hamleler yapılmaktadır. Bu girişimlerin uzun vadede Rusya’yı da sıkıştıran sonuçlar vermesi beklenemez değildir. Bu yüzden de dün Avrupa sayfamızda da dikkat çekildiği gibi, NATO’nun “Rusya’ya karşı oluşturulmuş bir askeri pakt” olarak sürdürülen “gizlenmiş” misyonunun artık açıkça konuşulmaya başlanacağı bir döneme de girmiş bulunuyoruz.
Çünkü SB’nin dağılmasından sonra NATO’ya yeni bir misyon aranırken, açıkça “Rusya’ya karşı bir askeri örgüt”, bir “savaş örgütü” denememiş, tersine “Hiç kimseye karşı kurulmamış dünya barışını koruma amaçlı bir örgüt” gibi kimsenin inanmadığı ifadelerle bu misyon gizlenmişti.
Hele de Ukrayna’nın bir kriz konusu olmasının en önemli gerekçelerinden birisinin, hatta birincisinin de Ukrayna’nın NATO’ya alınmak istenmesi olduğu dikkate alındığında Ukrayna sorunuyla NATO’nun Rusya’ya karşı olduğu misyonunun açıklığa kavuşturulması öneminin öne çıkarılması daha da iyi anlaşılmaktadır.
Elbette ki “Ukrayna krizi”nin Avrupa başta olmak üzere dünyaya yansıması sadece ekonomi, diplomatik ve askeri kimi önlemlerden de ibaret değildir. Bütün bu önlemlerin de ötesinde ABD ve Avrupa’da militarizmi güçlendirmek, Rusya’ya karşı mücadeleyi Avrupa’daki en gerici güçleri ayağa kalkmasının vesilesi yapmak isteyen odakların Ukrayna krizinden faydalanmak için harekete geçtikleri de (Fransa’da bugün ikinci turu yapılan yerel seçimlerde faşist partinin hayli güçlü çıkacağı haberlerini bu gelişmelerden azade sayamayız) artık çıplak gözle de görülmektedir. Ki, bunun bir boyutu savaş kışkırtıcılığı, ırkçı, faşizan güçlerin desteklenmesi öteki boyutu ise işçi sınıfı üstündeki sömürünün arttırılması, sınıfın kazanımlarının ortadan kaldırılması girişimlerinin hızlandırılması ve halkın demokratik direnç imkanlarının baskılanmasıdır.
Kuşkusuz ki bu zemin; ırkçı faşist eğilimleri güçlendiren olduğu kadar savaşa karışı mücadeleyi ve işçi sınıfının haklarına yönelik saldırıyı püskürtme mücadelesini de yükseltecek olanakları arttıran bir zemindir.
Ve savaşa, faşizme, ırkçılığa karşı mücadele içinde Avrupa’da işçi sınıfı ve ileri güçlerin kendi mücadelelerini yenileme girişimi bugün Avrupa’nın ileri güçlerinin ana gündemidir.
Elbette gazetemiz de bu gündemi izlemeyi, yaygınlaştırmayı ve Türkiye işçi sınıfını ve demokrasi güçlerini gündemiyle birleştiren bir yayın çizgisi izlemeyi son derece önemli görmektedir.
Yerel seçimlerde halkın istekleriyle örtüşen sonuçlar çıkması dileği ile…
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00