01 Nisan 2014 00:08

Popülizmi anlamak

Popülizmi anlamak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Uzun uzun tartışılacak bir seçimi geride bıraktık.  Siyasi aktörlerin seçim sonuçlarını nasıl yorumlacakları kısa vadede belirleyici olacak. Bugün sonuçlara orta ve uzun vadeden bakmak istiyorum. Çünkü aktörlerin başarısı uzun vadeli hedefler göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda yapılması gereken ilk tespit AKP’nin kent yoksullarının desteğini alma başarısıdır. Bu özellikle sosyalistlerin mutlaka irdelemesi ve anlaması gereken bir noktadır! Bu olguyu çoğunlukla liberal ve Kemalistlerin yaptığı gibi kültürel değerler ve eğitim düzeyiyle açıklamak mümkün değildir. Tersine çoğu zaman bu göstergelere dayanan analizler sınıfsal bir ayrımcılığın ve kibrin dışa vurumudur ve doğal olarak buna dayanan siyasi stratejiler halk nezdinde kabul görmemektedir.
AKP’nin başarısını anlamak için demokrasiye içkin bir olguyu anlamak gerekir: Popülizm. Meşruiyetini halk egemenliği kavramından alan rejimlerde siyasetin temel konusu halkı kimin temsil ettiğidir. Popülizm bir siyasi düşmana karşı farklı toplumsal taleplerin özdeşliğini iddia eden bir stratejiye dayanır. AKP stratejisi “eski Türkiye elitlerinin” dışlayıcılığına ve ayrımcılığına karşı çeşitli toplumsal kesimleri birleştirmeyi başardı ve böylece siyasal sistemi 2001’deki iflasından kurtardı. AKP sayesinde itibarını yitiren siyasal düzen yeniden güven tazeledi ve neoliberal reformları devlet ve bürokrasi karşıtı bir söylemle meşrulaştırdı. Erdoğan’ı Demirel, Ecevit ve Erbakan’dan ayırt eden şey kentli sınıflara dayanan bir neoliberal popülizm olmasıydı. Böylece AKP küreselleşmenin kazananı olan burjuvazi ve kaybedeni olan işçi sınıfını ortak bir siyasi programda birleştirmeye başardı. Bu başarı aynı zamanda AKP hegemonyasının zayıf noktasıdır.
AKP artan artı-değer sömürüsünü rant dağıtımı mekanizmasıyla gidermeye çalışsa da, sermaye birikimi mantığı gereği burjuvazi ve işçi sınıfının uzlaştırılması siyaseten ancak sınırlı olabilir. Nitekim uluslararası piyasalardan ucuza mal edilebilen döviz ve emlak pazarlamaya dayanan AKP modeli sınırına dayanmıştır, ancak henüz hâlâ işleyebilmektedir. Anketlerden anlaşılan halkın çoğunluğu ekonomik istikrarın süreceğini ve en azından kötüye gitmeyeceğini düşünerek AKP’ye oy vermiştir. Benzer bir şekilde ABD bankası JP Morgan seçim öncesi değerlendirmesinde AKP’nin yüzde 40-45 aralığında oy almasının “piyasa dostu” bir sonuç olacağını öngörmüştür. AKP, modelin işleyebilmesi için ülke dışından sermaye girişini sağlamak zorundadır. Seçim öncesi Ali Babacan, Mehmet Şimşek ve Nihat Zeybekçi’nin sürekli piyasaları temin etmesinin nedeni budur. AKP’nin istikbali seçmenin refah algısına bağlıdır.
Diğer yandan, rant dağıtımının merkezinde yer alan kentsel dönüşüm Gezi protestolarında ifadesini bulan önemli bir toplumsal muhalefet yarattı. Erdoğan Gezi’yi “modelin istikrarına” ve dolayısıyla seçmenin refahına bir tehdit olarak sunabildiği ölçüde başarılı oldu. Bu söylemde Gezi halkın AKP iktidarındaki kazanımlarına karşı ayrıcalıklarını savunmaya çalışan bir elitin darbe girişimi olarak sunulmuştur. Rabia işaretinde simgelenen bu iddiadır. Halkın bu iddiayı kabul edilebilir bulmasına neden olan toplumsal psikoloji diğer kesimlerde hakim olan “ehven-i şer”i tercih etmedir. Bunu mümkün kılan da liberal demokrasinin iyi yönetişim ve uzlaşma modelinin halkın gündelik hayatını doğrudan ilgilendiren ekonomik ve sosyal politikaları siyasi alanın dışında belirlenen teknik süreçlere indirgemesidir. Yani, işler tam yolunda gitmese de ağırlaşan piyasa koşullarında hükümet seçmen refahını sağlayan bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Bu noktada esas kriz bireysel özgürlük ve çoğulculuğa dayanan liberal gelenekle halk egemenliği ve eşitliğe dayanan demokratik geleneği birleştirdiğini iddia eden liberal demokrasidedir. Seçimler siyasetin teknik ekonomik ve hukuki müzakere süreçlerine indirgenemeyeceğini göstermiştir. Şimdi soru, muhalif bir popülizmin nasıl örüleceğidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa