01 Nisan 2014 00:10

Yerel seçimlerin getirdiği...

Yerel seçimlerin getirdiği...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu yerel seçim sonuçlarını iki olguyu çözmeden yorumlamak tarihsel bir hata olur. Birincisi yerel seçimlerin bir genel seçim havası algılamasını yaratılması, ikincisi de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı balkon konuşmasıdır.
***
Geçen haftaki yazımın başlığını ‘Tek Kişilik Demokrasi’ olarak koymuş, iktidarın gücünü sandıktan aldığını belirterek ülkede toplumsal barışı zedeleyecek ve kitleleri kucaklamaktan çok uzakta kararlar aldığını belirtmiştim. Bu gücün giderek tek kişilik bir güce dönüştüğünü uyarmış ve bunun adının demokrasi olmadığına gönderme yapmıştım. Çünkü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yerel seçim kampanyası süresince çalışmalarını genel seçim havasında sürdürmüş, bütün propagandalarını tek kişiliğe dönüştürmüş, seçim şarkısında bile partinin adı değil kendi ismi öne çıkmıştır. Bunu yapmasının nedeni de, özellikle ailesinin; bakanlarının ve onların çocuklarıyla karıştığı ciddi yolsuzluk iddiaları, ses kayıtları ve en son Suriye’yle olan savaş senaryo konuşmalarının yayımlanmasıydı. Bu durum gözde görünmese de ciddi ama gizlenmesi başarılan bir paniğin yaratmış olmasına karşın Erdoğan, tek başına Gezi olaylarında olduğu gibi uzlaşıcı değil tehditkâr söylem ve tavırlarla bu krizi yürütmüştür. Seçim çalışmalarını da bu çerçeve içerisinde psikolojik savaşa dönüştüren Erdoğan, tek çareyi otoriterleştirmede görmüştür.
Böyle bir ruh hali içerisinde seçim çalışması yürütülünce kışkırtma ve ayrıştırma söylemlerinden, Twitter’in YouTube’un kapatılmasından, gösterilerdeki polisin sert tutumunu artırmasından, kişi hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasından özce nefretten beslenilmiştir. Bunu yerel seçim kampanyası içerisinde yapmasının mümkün olmadığını bilen Erdoğan, yerel seçimleri genel seçim havasına sokmuştur. Sokmasının bir diğer nedeni de 132 gün sonra 10 Ağustos tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleridir. Başbakan her ne kadar isteksiz görünse de gönlünde yatan aslanı uyandırmak için bu yerel seçimlerin genel oy oranını görmeye ihtiyacı vardı. Bu seçimler bir nevi onun cumhurbaşkanlığı seçimlerinin genel provasıydı. Her ne kadar bir önceki genel seçimlere kıyasla yüzde 3-4’lük gibi oy oranı düşüş yaşansa da cumhurbaşkanı olması için gerekli olan yüzde 50.01’lik bir oy oranına nasıl ulaşılması gerektiği planlarına başlandığına adım gibi eminim… Bu planlar arasında ilk akla getirilen çözüm süreci adı altında BDP ile ortak tavır da düşünebilir. Ancak bu ortaklığın Kürt sorunun çözümüne ne katkı sağlayacağı, cumhurbaşkanı seçiminden sonra yani istenilen elde edildikten sonra bu ortaklığın olup olmayacağı ve istediklerini elde ettikten sonra yine bu süreci geçmişte olduğu gibi askıya alınıp alınmayacağı varsayımı gerçeğinin de gelecek günlerde ayrı bir tartışma konusu olacağını sanıyorum.  
***
Erdoğan, balkon konuşmasına ailesiyle birlikte çıkmasının nedeni, yolsuzluk iddialarının etkisi olmuştur. Seçimleri aynı zamanda bir yargı kararına dönüştürmeyi amaçlayan Erdoğan, burada da bir savaştan çıkan zaferini kutlayan bir lidere kendisini büründürmüştür. Hatta öyle ileri boyuta taşınmıştır ki bu durum, Erdoğan konuşmasına uluslararası bir nitelik kazandırmıştır. Seçim meydanlarında sık sık kullandığı ‘inlerine gireceğiz inlerine’, ‘Türk Milleti geçilmez’, ‘Suriye bizimle savaş halinde’ sözlerini tekrarlamasıyla balkon konuşmasının kendisi gibi düşünmeyenlere bir meydan okuma olarak algılanmasını istemiştir.
***
Adeta bir savaş mücadelesi psikolojisinde olan Erdoğan’ın balkonda normalleşmeye dair konuşmasını elbette kimse beklemiyordu. İnsanları yine kutuplaştırıcı, bloklaştırıcı, cepheleştirici tavrını da yine seçim meydanındaymış gibi göstermesi, önümüzdeki günlerde istikrarsız ve kaotik günlerin yaşanacağı konusunda önemli somut ipuçlarıdır. Çünkü Erdoğan, kendisine oy veren kitlelerin, hâlâ ‘Vatan Millet Sakarya’ ya da ‘Din, Kitap Allah’ gibi eski zaman siyasetinin hamasî nutuklarına kanan, devlet tarafından yapılan üç-beş kuruşluk yardımları siyasi iktidarın nimeti sanan, insanca ve kaliteli yaşam kültüründen uzak, kendi köyünden ötesini umursamayan dünyadan habersiz kendi kabuklarında yaşayan insanlar olduğunu çok iyi biliyor.
Ancak, ‘Rüzgar eken fırtına biçer’ sözünü de hatırlamanın tam sırası olarak düşünüyorum. Ya ekilen rüzgâr değil de nefret tohumuysa? Artık onu da bu nefreti eken düşünsün.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa