Bir seçim zaferi mi yoksa \'sıyırma\' mı?

30 Mart seçimlerinde AKP’nin oylarını yüzde 45’ler dolayında tutması sermaye medyası ve AKP propagandası tarafından “AKP’nin ve Erdoğan’ın yeni bir seçim zaferi!” olarak ilan edildi.
Çünkü onlara göre; AKP 2009’daki yerel seçimde yüzde 38 oy almış, şimdi ise yüzde 45’ler dolayında oy alarak oylarını önemli ölçüde artırmıştır!
Elbette burada ciddi bir “saptırma” var. Çünkü Başbakan da öyle ilan etti ve herkes de biliyor ki, 30 Mart seçiminin adı yerel seçimdi ama herkes tarafından genel seçim gibi ele alındı; çıtalar buradan kondu. Dahası çıta böyle konunca Erdoğan ve partisi, Cemaat ve arkasındaki karanlık güçler tarafından saldırıya uğradıklarını öne çıkararak kendi seçmen tabanını kemikleştirirken iktidardaki güç olarak da yerel seçimde kimi illerde oylarını yükseltecek imkan buldu. Yani böylece AKP, bir yandan ülkede gerilimi artırarak seçmen tabanını kemikleştirdi öte yandan da iktidar partisi olarak yerel yönetimlerde kozunu kullanarak oylarını yüzde 45’lerde tuttu.
Bu yüzdendir ki gerçekçi bir değerlendirme yapacaksak; AKP’nin 2009’a göre oylarını yüzde 7 artırmasını değil 2011 genel seçimine göre yüzde 5 dolayında kayba uğradığını göz önüne almak daha doğru bir değerlendirme olacaktır.
Bu yüzdendir ki 30 Mart seçiminde AKP’nin bir seçim zaferinden çok bir “sıyırma”sından söz edebiliriz. Çünkü, son üç ayda ortaya çıkan yolsuzluk, rüşvet, özgürlük düşmanlığı, savaş kışkırtıcılığı,… gibi konular halk yığınlarında kafa karışıklığı yaratsa da bu tartışma sonuçlanıp bir bilinç unsuruna dönüşmediği için de oylara gerektiği düzeyde yansımamıştır. Bu nedenle de AKP, bundan yararlanarak “seçimi kurtaran bir sonuç” alabilmiştir. Yani AKP, sadece şimdilik “sıyırmış”tır! Yoksa Başbakan ve partisi, iktidarını pekiştiren bundan sonraki yolunu daha rahat yürüyeceği bir “seçim zaferi” kazanmamıştır.
Başbakan Erdoğan da bunun farkında olduğu için, ondan umudunu kesmemiş, kesmiş görünse de yeniden bir umut olabileceğini bekleyen liberallerin, “herkesi kucaklayan bir balkon konuşması” beklentisini de boşa çıkarmış; son üç aydır yaptığı gibi, karşısına Cemaati koyar gibi yapıp, “İnlerine gireceğiz!” tehdidini konuşmasının merkezi yapmıştır.
Kısacası Erdoğan, önceki gece yaptığı “balkon konuşması”nda aslında sadece cemaati değil kendine muhalefet eden herkesi (AKP Hükümetine muhalefet edenleri Başbakan çoktan beri Pensilvanya’nın oyuncağı, piyonu ilan etmişti) tehdit etti. Herkesin ayağını denk almasını, aksi halde devletin ve Hükümetin gazabının hedefi olduğunu “balkon”dan yeniden ilan eden Başbakan eşi, oğlu, kızı,… “hanedanın” başlıca mensuplarını da balkona dizerek; yolsuzluk, rüşvet, hak-hukuk tanımama konusunda da koruma kollama tutumunu sürdüreceğini de “yüksekten” ilan etmiştir.
Rüşvet ve yolsuzluk skandalıyla şekillenen sürecin evrildiği aşama ve seçimin ortaya koyduğu tablo birlikte dikkate alındığında, önümüzdeki dönemde Hükümetin elindeki tüm araçlarla AKP içindeki Erdoğan’a tam biat etmiş olanlar dışındaki tüm diğer klikleri ve hükümete karşı mücadele eden odakları sindirmek için her yola başvuracağından kuşku duymak için bir neden yok.
Hele de ses ve görüntü kayıtları üstünden Başbakan ve Hükümete yönelik saldırıların devam edeceğine dair ipuçları dikkate alındığında önümüzdeki dönemde siyaset arenasının daha da çatışmalı bir hale gireceğini şimdiden söyleyebiliriz.
Bu nedenle bile “AKP seçim zaferi kazandı!” iddiası boş bir propaganda lafı olmayı aşmayan bir değerlendirmedir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamu işçisi hedefte

Kamu işçisi hedefte

Ücretleri baskılayan Erdoğan-Şimşek programının yeni hedefi toplu sözleşme sürecine giren 600 bin kamu işçisi. Sendikal bürokrasi eliyle işçiden kaçırılan sözleşme taslağı, iktidar medyasına sızdırıldı. “Taleplerimizi karşılamıyor” diyen işçiler öfkeli. Ekonomide, iç ve dış politikada sıkışan Saray iktidarı, toplumu yönetebilmek için yasaklara, gözaltılara ve tutuklamalarla sarılıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et