Demokrasi… esas şimdi!
Fotoğraf: Envato
Bir yerel seçim daha geride kaldı. En çok parası, nüfuzu olan, devlet tarafından en çok ödeneği alan, en çok bağıran, en çok afiş asabilen, en büyük otobüsleri olan, en çok sandık üyesi olan, en çok müşahidi olan, sandık üyelerine yemek, tatlı, meyve suyu dağıtabilen kapitalist partiler en gürültülü, en sert, en kaba, en saldırgan bir şekilde yarıştı ve birisi kazandı. Demokrasiden ziyade tam da bizim kültüre uygun bir şekilde “demökrağsi” kazandı. Kampanya ve fındık fıstık demökrağsisi (!) diyorum ben buna…
Kampanyayı yap, ortalığı kirlet, ağaçlara parti ve lider posterlerini raptiye ya da çivi ile as, hem ses kirliliği hem görüntü kirliliği, hem zihin kirliliği yarat; insanlar seyretsin, cümbür cemaat… Vatandaş da sonra televizyon karşısına geçsin, sonuçları en güncel yayımlayan kanallardan, fındık-fıstık, rakı-peynir eşliğinde seyreylesin… İşte bizim demökrağsimiz…
Öyle bir demökrağsi ki bu, müşahitler olmalı her sandık başında, yoksa kim bilir ne hileler yapılır, diye düşünmek zorunda kalıyor insanlar. Oylar seçim kuruluna götürülürken aman dikkat edin, deniliyor. Başka oylarla değiştirilmesin, diye. Bütün müşahitler sandık kurulu sonuçlarını ıslak imzalı olarak almak zorunda, aksi takdirde parti adına şikayet edildiğinde dayanakları olmaz. Kısaca, seçimlerin sonucuna duyulan güven diplerde.
İlk defa müşahitlik yaptım, neler gördüm! AKP’liler kutu kutu yemek getirdiler sandık üyelerine… CHP’liler kapıda sandıkta oturan üyelerine ve müşahitlerine kırmızı fular dağıttılar, kim oldukları belli olsun diye… Sonra onlar da, sandık üyelerine tatlı ve meyve suyu dağıttılar. MHP’li müşahitler ve sandık üyeleri, yapmamaları gerekirken, üzerinde parti amblemi olan müşahit kartlarıyla dolaştılar sandık çevresinde ve alanında… Ve daha bir sürü ayrıntı gibi görünen ama aslında demokrasinin hâlâ kültürel olarak oturmadığının, özümsenmediğinin, benimsenmediğinin davranışsal boyuttaki etik dışı yansımaları bunlar…
Demokrasinin kültürel olarak oturmadığının bir göstergesi de, toplumsal inisiyatiflerin azlığı ve etkisizliği. Yani toplumsal doğrudan katılımın azlığı ve etkisizliği… Bu yüzden bugün böyle bir başlık koydum. Seçimler yapıldı ama demokrasi esas şimdi… Gezi hareketi sonrasında ortaya çıkan forum şeklindeki yapılanmalar ya da oylara sahip çıkmayı vurgulayan ve bunu yaygınlaştırmaya çalışan ve başaran toplumsal inisiyatifler müthiş bir başlangıçtı. Seçim kampanyaları sırasında şehrin topluma ait olduğu şeklindeki vurgu sonrasında şimdi de seçimler sonrasında “Belediyeler birinci seçilen partilere değil, halklara aittir” vurgusuna sıra geldi. Buna göre, zaman, seçilen belediyeleri takip etme zamanı… Hem de takip mesafesine dikkat etmeden…
Seçilemeyen partiler, kampanya için harcadıkları enerjinin bir o kadarını, hatta daha fazlasını buna ayırmalı. Gezi ruhu daha da geniş kitleleri etkileyerek takiplerine devam etmeli… Bir hayalet gibi dolaşmak lazım seçilen belediyeler üzerinde… Korkulu rüyaları olmak lazım… Bir daha cafcaflı kampanya yapmaya cesaret edemesinler. Attıkları her adımı düşünmek zorunda kalsınlar. Belediye meclislerinde etkisiz bir şekilde rahat rahat oturamasınlar. Yolsuzluklarını yaptıkları yollarla örtemesinler. Rahat uyku yok sizlere…
- Eğitimde reform… Kim için ve ne için? 15 Ekim 2016 00:26
- İhtisaslaşmış kölelik 17 Eylül 2016 00:11
- Meslek liselerinin devri? 10 Eylül 2016 00:56
- Mültecilik, kölelik midir? 03 Eylül 2016 00:54
- Özgürlük, adaletten başka bir şey değildir 06 Ağustos 2016 00:51
- İnsan olmak, demokrasi ve yabancılaşma 30 Temmuz 2016 01:00
- Demokrasi eğitimi ve demokrasinin neresindeyiz? 23 Temmuz 2016 00:51
- Vatandaş mı, yandaş mı, düşman mı? yoksa insan mı? 16 Temmuz 2016 00:51
- Yabancı öğretmen yetiştirme düzeni 09 Temmuz 2016 01:00
- Performans kaygısı 02 Temmuz 2016 01:00
- Maarif Vakfı Kanunu 25 Haziran 2016 00:51
- Başka bir seçenek hakkı için: ‘Yeter Artık’ 18 Haziran 2016 00:13