02 Nisan 2014 00:05

Mahrem ve dil: İyilik sağlık halleri

Mahrem ve dil: İyilik sağlık halleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ne zaman sıkılsak dağdan bayırdan konuşmak gelir içimizden. Hele dostsa yanımızdaki. Sıkıntılarımızı değil börtü böceği paylaştığımızda daha bir ferahlarız.
Her birimizin bir sohbet, söze giriş adabı vardır. Misal gaz sıkıntımız varsa ve utangaçsak söze dolayımlı girmek daha bir tercih nedenidir. İneklere ne dersiniz? Ocak ayında ajanslara Almanya’dan bir haber düşmüştü: “90 İneğin bağırsaklarında oluşan gazın ahırda patlamaya ve ufak çaplı bir yangına neden olduğu bildirildi.” Sera gazından başlayıp oradan ineklerin gaz sorununa geçmek ve nihayetinde kendimize gelmek mümkün. Ama dolayımlı anlatmak da nereye kadar değil mi? Seçilmişlerin miting meydanlarında dinleyeni utandıracak kadar saldırgan, hakaret içeren konuşmalarının yarattığı iklim dahi bu sorunu çözemez diye düşünüyorum.                                        
 Anlatımlarımız beş yaşında bir çocuğun anlayamayacağı bir hale bürünüyor nicedir. Oysa onlar anlamıyorsa bir sorun var. İneklerin osuruğu patlama yapacak kadar boldur diyebilmeliyiz.
 Gaz yakınması çok olan bir coğrafyada yaşıyoruz. Özellikle sütün içindeki laktoz proteinini sindirmeye yarayan laktaz enzim eksikliği Anadolu insanında çok yaygın. Ama genelde tanı alınamıyor. Ucunda reçete, ilaç yoksa durum bu ne yazık ki. Kimi süt üreticileri ülkemizde de laktoz katkılı süt pazarlıyorlar. Üzerinde “hazımsızlığa karşı” diye başlayan bir yazı eşliğinde tüketime sunulmuş. Ama muzdarip kitlenin önemli kısmı bundan habersiz, üstelik önemli kısmı yakınmasını “Ben süt sevmiyorum” olarak dile getiriyor.
Şimdi şu sorunun yanıtını birlikte üretelim. Diyelim ki sindirim sistemi yakınması ile hekime başvurdunuz. Süt ve süt ürünleri tüketirken şişkinlik, gaz gibi yakınmalarınızın olup olmadığını soran kaç hekime rastladınız? Bunu sorarken tarhanadan dondurmaya geniş bir yelpazede süt tüketimi sorgulanıyor mu? “Satılık hastalıklar” çağında ilaç yoksa tıp da teper, değil mi?
Gazdan bahsedince tuvaletleri anmamak olmaz. Biz öyle “Almanlar gibi uluorta salamayız, ayıptır” değil mi? Ama bırakın yellenmek için tuvaleti hacet gidermek için bile temiz tuvalet bulmak hiç de kolay değil. Hacettepe’den bir hoca işi mizahla özetlemişti kısmen. “Bizim hastane civarında iseniz paralı tuvalete para vermeye gerek yok. Bizde idrar tahlili bir lira, üstelik tuvalet bedava.”
 Genel tuvaletler hem pis, hem paralı hem de yaygın değil. Bunun en büyük mağduru kadınlar. Özellikle öğrenci veya çalışan kadınların ileriki yıllarda karşılaşacağı kabızlık sorununun en büyük nedeni temiz bir tuvalete ulaşamayıp eve ertelemek. Bu bağlamda ocak ayının bir haberi durumun vahametine iyi bir örnekti: “Avukat ve katiplere tuvalet yasağı kondu. Ankara Adliyesindeki bine yakın avukat ve katibin, taşınmanın ardından tuvalet krizi başladı. Başsavcılık, tuvalet kapılarına avukat ve katiplere tuvalet kullandıran idari personel hakkında işlem başlatılacağına dair uyarı yazısı astı.” Şimdi gel de kabız olma, öyle değil mi?
İlgili adliyede haber tarihinde başkalarının kartı ile girenlere de uyarı gelmiş. Yakında şöyle bir cep mesaj gelirse tuvaleti kaçak kullananlara sakın şaşırmamak gerek: ‘Sayın cep telefonu abonemiz kaçak tuvalet kullandığınız kayıtlara geçirilmiştir”. İnanmayacaklara kanıt Ukrayna’dan bir haberle gelmişti geçmiş aylarda:  “Sevgili abonemiz, kitlesel bir kargaşa eyleminin katılımcısı olarak kayıtlara geçirildiniz.” Ukrayna’da, gösteri düzenlemenin suç olarak kabul edildiği yasa tasarısı bu haberden kısa süre önce kabul edilmişti. “Ukrayna hükümeti, göstericilerle polis arasında çatışmaların yaşandığı yerlerin yakınındaki cep telefonlarını tespit etmek için tekonolojiyi kullandı” yorumu ise  haberin özünü oluşturuyordu.
Orada var da bizde yok mu diyebilirsiniz elbet. Hatta aklınıza eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’e atfen bir haber de gelebilir. “Araçlara çip takacağız. Özel hayata müdahale yoktur. Araç kimliklendirme Sistemi (AKSİS) ile tüm araçların ön ve arka plakalar çipli sisteme geçecektir.”
 Şimdi gel de bu beyana inan! “Haremlerimize girdiler” diyen başbakanın ülkesinde en mahrem bilgilerimiz devlet eli ile satışa çıkartılmıştı yakın zamanda. SGK hepimizin sağlık verilerini özel şirketlere satmıştı hatırlayacak olursak. İş arabalarımıza takılacak çiple sınırlı kalmayacak elbet.
Biz hâlâ utanıp sıkılarak ineklerin çıkardığı gaz diyelim osuruk yerine, onlar bizim osuruklarımızın görüntüsünü almakla iştigal etsinler; ne ala!  Doksanlı yıllarda İstanbul’da iki bağımlının uyuşturucu sonrası tuvalette ölmesi sonrası önerilen çözümü hatırlamaya cesaretiniz var mı? “Uyuşturucu ile mücadele için umumi tuvaletlere kamera sistemi takmak gerekiyor.”
Yazıya börtü böcekle başlayıp tuvaleti sporla birleştirmemek olmaz. Hatırlarsanız bir sporcu doping kontrolünde “yapay penis” kullanmıştı geçtiğimiz yıl. Demek ki doping kontrolünde idrar yaparken mahrem yok. Bir refakatçi olmak zorunda yanınızda. Dopingden ziyade bu iş için sektör oluşmasıydı ilginç olan. İnternet’te satılan bu yapay penis içinde bir ısıtıcı içerdiğinden önceden başkasından alınmış idrar sıcak tutulup kuşkuya mahal bırakılmıyormuş. Demek ki refakatçinin gözleri doping kontrolünde gerçekle yapay penisi ayırt edecek kadar iyi odaklanmış.
Şimdi gelin mahremin sınırların tartışın!
Sağlıcakla kalın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa