Paralel bir halk mı var?
Fotoğraf: Envato
Önce çuvaldızı kendimize batıralım. Belki o zaman, haziranda bir ay boyunca sokaktaydık, forumlar yaptık ama statükoyu bir milim sallayamamışız hayal kırıklığına düşmekten koruyabilir; bunca kasete tapeye rağmen bu halk nasıl oluyor da hâlâ AKP’ye oy veriyor şaşkınlığından sıyırabiliriz kendimizi. Çuvaldızı doğru yere batırmak “Yaptık yaptık olmuyor” demoralizasyonuna düşmeyi engelleyecek, musibetten hayırlı bir sonuç çıkarmayı sağlayacak tek kriter bir bakıma.
Biraz karikatürize etmek gerekirse, batıda, halkla en yakın teması bindiği taksinin sürücüsü, alışveriş yaptığı marketin kasiyeri ve evine gelen temizlikçiden ibaret olan kanaat yapıcıların safiyane analizlerinin ufuksuzluğundan sadece onlar sorumlu sayılamaz. Seçim dönemi boyunca AKP-Paralel yapı çatışmasına odaklanan televizyon programlarında bunlar zaten, öyle ya da böyle, sıkıştıkları daracık bir gündemde sadece bir aygıt olarak gördükleri devlete çeki düzen vermeye odaklanmışken AKP döneminde devletin aslında nasıl giderek toplumsallaşmış olduğunu fark edemediler diyelim, hadi. Fakat bu ufuksuz analizlerin popülerleşme fırsatı bulduğu yerde kömürcüler, makarnacılar diye aşağılanmaya başlayan insanların Tayyip Erdoğan’ın şahsında simgeledikleri devlet ile özdeşleşme kanallarını kıracak temas olanağını baştan kaçıran siyasetçinin bunda hiç mi sorumluluğu yok. Siyasetçiden kastımız meslekten siyasetçiler değil kuşkusuz, siyaset yapan herkes.
Devlet bu kesim için yeteneğin, tecrübenin, belagatin, iç tutarlılığın giderek sade ve sıradan olandan uzaklaştığı, uzaklaştıkça yüceldiği bir yer. Dolayısıyla özdeşleşme üç seçim döneminde olduğu gibi şimdi de daha yüksek bir mertebeyle gerçekleşmiş oldu. Seçmen açıkçası kimsenin beceremeyeceğine inandığı proje ve hizmet kudretine tav olmuş durumda. Yolsuzluğa, üçkağıda, sahtekarlığa “Gözümle görsem inanmam” diyorsa, bu sadece makarna ve para tahsilatına bağımlılığından değil; bizim yapamadıklarımızdan kaynaklanıyor daha çok.
Evet memleketin bir yarısı hazirandan geçti ama diğer yarısı AKP’nin kutuplaştırıcı söylemiyle buna paralel bir toplum olarak kurgulanırken haziranın sesi aradaki bariyerlere elbette çarpacaktı. 10 yıldır kemikleşmiş bariyerleri esnetememek, bütün iyi niyetine rağmen haziranın birinci zaafıdır. Diğeri ise, belli, 17 Aralık’tan itibaren inisiyatifin, istihbarat faaliyetiyle süren klikler arası çatışmayla geriletilmesine karşı çıkabilecek güçten yoksun olmak.
Bunlar bir yana. Asıl sorun yerel demokrasiyi önemsiyor olsa da hazirandan geçenlerin teslim olduğu örgütsüzlük övgüsünün, yerellerde örgütlenme biçimlerine kafa yorulmasına psikolojik ve ideolojik bir engel teşkil etmesi. Halbuki iş yerlerinde, mahallelerde, okullarda, bürolarda, fabrikalarda vs. yapılacak sabırlı bir politik çalışmanın arada bir meydanlara çıkarak gösterilen refleksten daha kalıcı sonuçları olmayacağını kim söyleyebilir. Şimdi şaşırdığımız, devlet partisinin aldığı oy miktarlarındaki artış böyle bir çalışmanın ürünü; görmezlikten gelinebilir mi?
Ama bunlar ortak yaşam alanlarında birlikte üretilmiş taleplerle değil de ortalığa seslenmeyi esas alan solun seçkinci, soyut ve slogancı bir dille vücut bulmuş eski alışkanlıkları… Kolay kolay değişmiyor.
Demokrasi mücadelesi ortak alanlarda her gün sürdürülen emek eksenli bir mücadeleye bağlanmadığı, böylelikle süreklilik kazanmadığı sürece kazanımlar tesadüfi olacak. Hazirandan sonra insanlar iş yerlerine ve mahallelerine dağıldılar; direniş ruhunun her gün yeniden üretilebileceği günlük yaşam alanlarına yani. Devletin değil de haziran ruhunun toplumsallaşması isteniyorsa bunun koşulu bu alanlara yönelmek olmalı. Hükümet partisi köklerini taksilerde değil oralarda sağlamlaştırmadı mı?
Seçim her şey değil ama bu seçim önemliydi. Haziran direnişinin içten içe kendisini sınadığı başka bir mücadele alanı. Sonuçlarında bir kötülük varsa da zaten bu artık daha yüksek oy oranına rağmen geçen dönem yönetme krizi yaşayan iktidarın kucağına düşmüştür.
Morali sağlam tutmak gerekir; daha yapılacak çok iş var.
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- İsrail’in kirli savaşı 20 Eylül 2024 06:00
- Narin'in gerçek sırrı 13 Eylül 2024 05:23
- Halaydan büyük meseleler 06 Eylül 2024 05:41
- SETA'dan gelen imdat 30 Ağustos 2024 04:55
- İzmir yangınının anatomisi 22 Ağustos 2024 05:00