'Zenci'yi iyi biliriz
Fotoğraf: Envato
Birçok Batı şehrinde de sinema afişlerinde “Radîkal, azadîxwaz, rêber” yazıyor bugünlerde. Mandela: Özgürlüğe Giden Uzun Yol filmi Türkçenin yanında birçok yerde Kürtçe altyazıyla da gösterime giriyor çünkü.
Mandela, ülkesinde ırkçılığa karşı verdiği mücadele ve cezaevinde kaldığı uzun yıllar sebebiyle, Öcalan’la sık sık karşılaştırılan bir kişi. Güney Afrika ile Türkiye arasında o kadar büyük benzerlikler yok belki, ama ayrımcılık da, direniş de, acılar da, mücadele de dünyanın her yerinde bir ortaklık duygusu yaratabiliyor. Mandela’nın ölümünden sonra Mandela’nın Kürtlere destek veren kimi açıklamaları hatırlanmıştı. Medyanın genel tutumu ise, Mandela ile ilgili haberlerde Kürtlerle kurulacak paralellikler yerine, onun ne büyük bir kahraman olduğuna dair, hayattayken hiç göstermediği kadar büyük teveccüh göstermeleri olmuştu. Bir anlamda “zararsız” hale getirilmiş bir direnişi övmek gibi. Filmin eğilimini de buna benzetmek mümkün. Beyaz bakış açısını büyük ölçüde koruyarak, Mandela’yı halkını “yatıştıran” bir sabır timsali olarak gösteriyor neredeyse. Idris Elba’nın oyunculuğu etkileyici olsa da, film çoğunluğu aksanlı bir İngilizceyle konuşulan, mücadeleyi büyük ölçüde önderin kişisel özellikleriyle açıklayan, gerilimli devam edip sonu tatlıya bağlanan geleneksel film estetiğinden hiç ayrılmıyor. Bu da mücadeleyle geçen bir hayatın hakkıyla yansıtılmasından çok, hiçbir olay derinleşmeden geçip gitmesi demek.
Özgürlüğe Giden Uzun Yol’da Güney Afrika’nın apartheid rejiminin teşhirini görmeyi beklemek boşuna. Ülkenin siyah çoğunluğunu oy verme dahil birçok haktan mahrum bırakan rejim, korku yönetimi, birleşen halkın mücadelesi ve zoruyla başlayan müzakereler, anlamlı film konuları olabilirdi. Filmdeyse, Nelson’un gençlik yıllarından başlayarak hızlı hızlı yaşadıklarının üstünden geçilirken, ancak araya bir tabela, bir pankart, ya da başka türlü bir olay denk gelirse, resmin bütününe dair ufak da olsa bir şey söylenmiş oluyor. Genelde, ülkede çatışmalar olduğu bilgisi var her zaman, o hiçbir yere kaybolmuyor. Ama kim kiminle neden çatışıyor, devletin her eyleme karşı kullandığı abartılı şiddet, siyahların silahlı eylemleri, hiçbiri açıklanmıyor da. Kısaca çocuk Mandela’yı gördükten sonra ardından duyarlı, Avukat Mandela geliyor. Art arda karşılaştığı hukuksuzlukların sonunda ateşli bir eylemciye ve konuşmacıya dönüşen Mandela, yakalanıp hapse atılıyor. 27 yıl süren hapislik hayatında içerideki diğer siyahlara sükunet ve sabrı öğütleyen bir dervişe benziyor. Özgürlük kampanyası sonucu içeriden çıkınca, başkan seçilmeden önce ve sonra da bu kez tüm siyah halkı barışa çağırıyor. Ama başında neden eyleme çağırdığını bilmediğimiz için, barışa çağırma da yatıştırmadan başka bir mana taşımıyor, seyirci için.
Mandela’nın “Şiddet bu ülkede hep vardı” gibi repliklerinin yeterince açıklayıcı olduğu söylenemez, oysa filmi izleyen seyirci için bu görmezden gelinecek bir tartışma değil. Hele bizde, hiç değil. Silahlı mücadelenin nasıl bir araç olduğu sorgulanmadığı sürece de, “Savaş mı olsun, barış mı” ikiliğinden başka bir şey ortaya çıkmıyor. Sonunda netleşen bu, Güney Afrika’da siyahların iki seçeneği var sanki, Mandela gibi soğukkanlılıkla seçimden yana olmak ya da örneğin karısı Winnie gibi savaş konuşmaları yapmak. Müzakereleri de, halkın mücadelesi değil, Mandela’ya atfedilen pasifizm mümkün kılmış gibi. Sınıflar arası uçurum ve işsizlik gibi meselelerinin çözülmediği ülkenin apartheid sonrası düştüğü bunalımlı hal de, haliyle, birbirini sevmeye ve affetmeye çağırmakla anlaşılamıyor. Torunu dalga geçtiği beyaz polisten özür diliyor, Mandela halkına “Yanılıyorsunuz, çatışmayı bitirin, sandığa gidin” çağrısı yapıyor ama beyazlar yine zengin, siyahlar yine aç, yine işsizse, bu nasıl bir mutlu sona denk geliyor olabilir ki?
Kürtçe altyazıların bir özgünlük kattığı film, güncel meseleleri tartışmak için imkan tanıyor. Daha “radikal”, daha ezber bozucu bir film olsaydı daha iyi “rêber” olurdu belki.
- Androidler üç boyutta ne düşler? 06 Ekim 2017 01:00
- Yedi kişilik oyun 01 Eylül 2017 01:00
- Erkeklere gününü gösteren pehlivan 18 Ağustos 2017 01:02
- Etkili ama bilinmeyen bilim kurgu 28 Temmuz 2017 00:15
- Zombilere karşı iki tutum 21 Temmuz 2017 01:00
- Maymun nasıl maymun oldu? 14 Temmuz 2017 00:15
- Sürüden ayrılanı kamera kapar 07 Temmuz 2017 01:33
- Ey ruh, sen kimsin? 30 Haziran 2017 00:52
- Karanlık Çağ’da vampirlere karşı 08 Haziran 2017 23:52
- Genç Karl Marx: Bir başlangıç 19 Mayıs 2017 01:00
- Kaygı'yla gerçeği hatırlamak 12 Mayıs 2017 00:30
- Beyazlar Afrika'da neler çekmiş 05 Mayıs 2017 00:59