‘AYM paralel yapı’ demeye az kaldı!
Twitter yasağının Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından iptal edilmesinden sonra, önceki gün basın toplantısında konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan; “Biz bu karara uyarız olay bu. Ama saygı duymuyorum. Bu sadece bir yasaya uymaktır. Bu hukuk değildir onu söyleyeyim. Hukuk başka bir şey… Bu kararı milli bulmuyorum” demişti.
Başbakanın bu konuşmasıyla yaklaşık eş zamanlı olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise; “En yüce mahkeme Anayasa Mahkemesi. Anayasa Mahkemesi bir zamanlar siyasi kararlar verirdi. 17 üyenin 10’unu ben atadım. Bazı önemli kararların oy birliği ile çıkıyor olması üyelerin evrensel hukuku esas alarak karar verdiğini gösterir ve güveni artırır. Benim çok gurur duyduğum olaydır” diyerek Başbakanın tam tersi bir değerlendirme yaptı.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ konuşmasa olmazdı zaten. O da başka türlüsü beklenmeyeceği gibi, Başbakanın “Milli olmayan karar” ve “Hukuki olmayan karar” nitelemelerine hukuki terimler kullanarak meşruiyet kazandırmaya çalıştı. Dahası Adalet Bakanı, AYM’nin Twitter kararını “karar hukuki yönünden ziyade siyasi yönü de ağır basan bir karardır. AYM yorum yolu ile kendisine yetki alanı açmasıdır. Bu kabul edilebilir bir şey değildir” diyerek, Cumhurbaşkanının “Onur duydum” dediği karara “siyasi karar” damgasını vurmayı da atlamadı.
Sadece siyasiler, ülkenin “hukuk çerçevesinde yönetilmesi”nden sorumlu en üst makamları işgal eden siyasi kişilerin değil “tarafsız olması gereken” mahkemelerin kararları da birbirine zıt.
Örneğin YouTube’un 27 Mart’ta kapatılmasından sonra, 4 Nisan’da AYM’nin Twitter’la ilgili karanı dikkate alan Gölbaşı Sulh Ceza Mahkemesi, Barolar Birliğinin başvurusunu değerlendirerek YouTube’a “erişim yasağını” da kaldırdı. Ama bu karardan bir gün sonra 5 Nisan’da Gölbaşı Asliye Ceza Mahkemesi “YouTube erişim engelinin sürdürülmesine” karar verdi.
Olup bitenler aslında hiç de, çelişik kararlar vermeyi makul gösterecek kadar karmaşık değil. Bu çerçevede mahkemelerin de birbirinin tam zıddı karar vermesini de “mahkemelerin bağımsızlığı”, “özgür iradeleriyle yaptıkları yorum” diye de açıklayamayız. Açıklarsak da kimse ikna olmaz. Hele de “Twitter bir yabancı şirket”, “karar milli değil” gibi milliyetçi bir jargona sarılarak, T.C. vatandaşların iletişim ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldırmasını az çok aklı başında, hak ve özgürlük mücadelelerinin nasıl yürüdüğünü bilen hiç kimse yutmaz.
Kuşkusuz bu siyasetin en tepesindeki akla kara gibi karşı karşıya gelen değerlendirmeler gerekse birbirine taban tabana zıt mahkeme kararlı elbette vatandaşın kafasını karıştırmaktadır. Bu yüzden de vatandaşın; “Kim doğru söylüyor; kim özgürlükleri, hakkı-hukuku savunuyor; kim arkadan dolanarak laf cambazlığı ile gerçeğin üstün örtüyor…” gibi soruların yanıtını bulması zordur. Ama şu açıkça görüyor ki, yargı karaları tamamen siyasi çıkarlara göre değerlendirilmektedir. Özellikle yürütme gücünü elinde tutan Hükümet, Yargıyı Hükümete bağlama hamlesini “Yargının AKP’lileştirilmesi”ne vardırmıştır. Burada özgürlük düşmanlığını, kendisine bağlılığın “mihenk taşı” olarak kullanmaktadır.
Kısacası Hükümet ve AKP propagandası, (Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi bakmadan) kendisinden yana vermediği her kararı tartışmaya açıp kamuoyunda mahkum ederek hak-hukuk kaygısı duyan yargıçları, mahkemeleri sindirmeyi amaçlamaktadırlar.
Son üç ayda, mahkemelerin AKP’lileştirilmesi doğrultusunda, HSYK üstünden hayli adım atılmıştır. Ama üye seçiminde Cumhurbaşkanının ağırlığının olduğu Anayasa Mahkemesinde ise henüz bir hamle yapılamamıştır.
Üstelik yakında Cumhurbaşkanlığı seçimleri vardır ve Erdoğan ve ekibi AYM’nin bu dönemde Hükümeti zora sokabilecek “kritik kararlar” almasından da çekinmektedir. Bu yüzden de “Hükümet cenahı adım adım AYM’yi ‘parelel yapının son kalesi’ olarak gösterip hedefe koymak üzere harekete geçmiştir” dersek abartılı bir değerlendirme yapmamış oluruz.
Evrensel'i Takip Et