08 Nisan 2014 00:08

Devlet, seçimler ve Ceylanpınar

Devlet, seçimler ve Ceylanpınar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kapitalist devlette egemenler, siyasi temsilcileri aracılığıyla devleti yönettiklerinden, geniş halk kitleleri tarafından devletin sınıfsal özelliğinin, dolayısıyla taraflılığının görülebilmesi genellikle mümkün olmuyor ya da çok zor oluyor. Ayrıca, siyasi temsilcilerinin egemen sınıfın iç çelişkilerinde taraf olmasına da çok nadir rastlanıyor. Bununla birlikte, AKP’nin özellikle kamusal kaynakların devletin sahiplerine-burjuvaziye aktarılmasında açık bir biçimde taraf olduğu ve kamunun kaynak musluğunu bir taraf için elinden geldiğince kısarken, diğer taraf için tam tersine olabildiğince açtığı, hatta izin alabildiği kadar musluktan kendi kabını da doldurmaya çalıştığıyla ilgili bilgiler, 17 Aralık operasyonuyla birlikte ortalığa döküldü. Yaşanmakta olan gerilim, görünür hale gelen aktörlerden bağımsız olarak, sermaye sınıfının kendi iç çelişkilerini hale yola sokana kadar da azalmayacak. Erdoğan’la işbirliğini derinleştiren sermaye tarafı, kurulan ilişkilerin aksamaması için devletin biçimlendirilmesinde de yalnızca kendilerinin varlığını istediğinden, 30 Mart süreci neredeyse kendileri için hayatta kalma mücadelesine dönüştürüldü. Erdoğan’a Cumhurbaşkanlığı’nın önünün açılmasıyla birlikte, büyük ölçüde başarılı da oldular.
AKP’nin seçim başarısında Erdoğan’ın kişisel özelliklerini göz ardı etmemek gerekir. Bununla birlikte, 2014 yerel seçimlerinin Türkiye’de 1980 sonrasında gerçekleştirilen seçimlerin en şaibelisi olduğunu da belirtmeden geçmemeliyiz. Seçimlere 250 gün kala, 23 Temmuz’daki yazımda yalnızca sandık başında değil, özellikle seçmen listeleri ile oy sayımını takip eden aşamaların denetimsizliğine de dikkat çekmeye çalışmıştım. “Unutulmaması gereken bir durum da 2007 genel seçimleri, 2009 yerel seçimleri, 2010 referandum ve 2011 genel seçimleri için ilân edilen seçmen sayıları arasında uçurumlar bulunduğu, güven vermediğidir. Yüksek Seçim Kurulu(YSK) 2007 yılından beri bilgisayar destekli merkezi seçim kütüğü sistemi(SEÇSİS)’ni kullanıyor. Bu sistem nasıl işliyor, yazılım programı hangi tabanda ve kim(ler) tarafından yapılmış olduğu tek tek sorgulanmalı, şüpheli durumlar için Yüksek Seçim Kurulu’ndan açıklama istenmelidir.
Sandık başındaki oy sayımı kadar, bunların çizelgelere doğru işlenmesi, ilçe ve il seçim kurullarına doğru aktarılması, buralarda doğru birleştirilmesi-toplanması aşamalarına 2007 yılından beri bu verilerin bilgisayar ortamına aktarılması aşaması da eklenmiştir. Yeni ve alışık olunanın dışındaki bu aşama diğerlerine göre müdahaleye en açık ve en denetimsiz aşama konumundadır. Bugünlerde yapılması gereken en önemli işlem sandık sonuçlarının bilgisayar ortamına girilmeden önceki haliyle, bilgisayardan alınan sonuçların karşılaştırılması olacaktır.”
Kimi yerlerde seçimden sonra geçen dokuz güne rağmen, hala seçim sonuçlarının kesinleşmemiş olması da bu öngörümüzün açık sonucu olarak kabul edilebilir. Ancak unutmayalım, bilmek sorunu yaşamamızı engelleyemedi. Ağrı, Ankara, Antalya, Akdeniz vb. başta olmak üzere birçok il ve ilçede yaşananlar bunun somut örneği oldu.
Seçimler sayesinde devletin bir başka yüzünün de görünür olduğunun belirtmek gerekir. Kapitalist devlet sıkıştığında meşruiyet aramıyor. Kendisi için gerekli olan neyse onu yapmak istiyor. Evet, sandık-seçimler bu meşruiyetin önemli bir aracıdır. Ancak sonucu kontrol edilemezse gözden çıkarılamayacak bir unsur da değildir. Yerel seçimlerde Kürt seçmenlerin sandığa yansıyan iradelerinin yok sayılması bunun en açık ve ibretlik örneğidir. Ülkenin batısında, kuzeyinde, ortasında ve güneyinde birbirine rakip olan AKP, CHP ve MHP Kürdistan illerinde, açık-kapalı işbirliği ile BDP adaylarının seçilmesini engellemeye çalıştılar. Askeriyle, polisiyle, resmi görevlileriyle sandıkta ittifak kurmalarının yetmediği yerlerde de sandıktan çıkan sonucu yok saymaktan çekinmiyorlar.
Her bir örneğin kendi özgünlüğü ve öğreticiliği bir yana, Ceylanpınar örneği hem devletin niyetini hem kullanılan araçların pespayeliğini ortaya koyması açısından tek başına yeterli bir örnektir. Ceylanpınar seçimlerine müdahale devletin yalnızca ülke içinde değil, sınır ötesi planları için de neler yapabileceğinin göstergesidir. Ceylanpınar seçimlerine müdahale, AKP  Devleti’nin Suriye politikaları ve Batı Kürdistan-Rojava Devrimi’ne müdahale planlarının da bir parçasıdır. Ceylanpınar’da yaşananlar yalnızca o ilçenin halkı, Kürt halkı ya da onların çok büyük bölümünün siyasi temsilcisi BDP-HDP’nin meselesi olarak görülmemelidir.
Türkiye’de barıştan ve demokrasiden yana olan tüm yapı ve kişiler bu süreçte açık bir biçimde taraf olmalı, AKP Devleti’nin karşısına dikilmelidir. Ceylanpınar halkının iradesine, sandığına sahip çıkmak Türkiye halklarının geleceği için bir kırılma noktasıdır. Sessizlik, gençlerimizin savaş alanlarında ölümlerine ve Suriye savaşının adım adım yaklaşmasına yalnızca katkı sunabilir.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa